Evet, ‘Türkiye Eski Türkiye değil!’
‘Mısırlı gazeteci dostum endişeyle arıyor: “Ülkene gidebiliyor musun?” Rus asıllı komşum “Dualarımdasın” diyor. “Umarım, Türkiye sınırlarını kapatmaz!” İranlı meslektaşım soruyor: “Hala ardımda dönebileceğim bir vatan var’ diyebiliyor musun bu son olanlardan sonra bile?” Aynı dostum bana başka bir sohbetimizde “Ben” demişti “Çocuklarıma daha iyi bir gelecek verebilmek için geçmişimden vazgeçtim.” Acı bir gülümseyişle o dialoğu hatırlıyor ve anlıyorum ne sormak istediğini! Karşımda New York Times Gazetesi’nde bugün yayınlanan karikatür var. Erdoğan, bir Avrupa Birliği temsilcisinin şaşkın bakışları önünde Türk bayrağına sarılmış demokrasiyi döner yapmış kesiyor… O kestikçe milyonların canı yanıyor… Karikatüre bakarken bile canım acıyor!
Gezi süreciyle başlayan sosyopolitik dalgalanma hiç bir olumlu gelişme olmaksınız sürüyor
17-25 Aralık’ta yolsuzluk iddialarının su yüzüne çıkışının ardından tavrı iyice netleşen istibdat yönetimi, tüm toplumu AKP’nin dayattığı değerlerin şemsiyesi altına tıkmaya adeta yeminli. Üstelik, Recep Tayyip Erdoğan başarıyı yakalamak için yeni bir yöntem buldu. Cumhurbaşkanı seçildiğinden beri periyodik olarak sağlam bir tartışma konusu ortaya atıp milleti oyalıyor. Her hafta yeni bir süreç başlatıyor. Şişirilmiş bir balonu patlatmak için canla başla uğraşıyoruz. Öyle heyecanlı tartışıyoruz ki, kimi zaman neyi tartıştığımız bile anlaşılmıyor! Bu durum kutuplaşmayı, ayrımcılığı arttırıyor. Toplum içindeki bölünmeyi derinleştiriyor ve bu da yolsuzluğu yapanların işine yarıyor!
Bir yıldır milleti birbirine düşürüp oyalayarak bir taraftan demokratik hakların ihlalleri ve yolsuzluk skandalının gündeme gelmesi engelleniyor; bir taraftan da kanunlar çıkarılıyor, atamalar yapılıyor. HSYK tayinlerini ve Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen HSYK’da görevine devam eden bürokratları düşününce bugün gelinen noktanın planlı programlı yapıldığı apaçık görülüyor. Geçen Pazar sabahı usulsuzce yapılan medya operasyonu artık gerekli alt yapının sağlandığının bir göstergesi olsa gerek. Emniyetin elinde, suçlamalara delil teşkil edecek ne olduğunu bilmiyoruz ama yapılanların hukuki bir dayanağı olmadığı apaçık ortada.
“Türkiye artık eski Türkiye değil!”
Daha geçen hafta Erdoğan liselerde Osmanlıcanın zorunlu ders olmasını savunduğu hamasi konuşmasında “Türkiye artık eski Türkiye değil!” diyordu. Çok doğru. Öyle olmadığının tüm dünya farkında. Her gün yeni bir maskaralıkla aleme rezil oluyoruz. Erdoğan’ın sözleri dünya basınında son bir yıldır kulakları sağır edercesine yankılanıyor.
En son, hafta sonu yapılan operasyon durumun vehametini iyiden ortaya çıkardı. Bu durum AKP içindekileri ve AKP destekçilerini dahi şaşırtıyor. Bakın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın bile duruma ilk tepkisi ‘Gerçekse vahim.’ oldu! Özellikle son bir senedir koşulsuz şartsız AKP’ye desteğiyle öne çıkan Yeni şafak Gazetesi yazarlarından Abdülkadir Selvi, tutuklamaları eleştirdi ve sordu: “Şiddete bulaşmadığı, sahte suç ve delil üretmediği sürece gazetecilerin, ne suçu var?” Gezi’de penguen belgeselleri izleyerek öğrenmiştik, 17 Aralık’tan bu yana devam eden sürecin bir parçası olarak, yolsuzluk iddialarını örtmek için, hükümetin medyaya baskı uyguladığını da biliyoruz zaten. Gezi’den beri bu durum tüm yalınlığıyla okunuyor. Yani operasyon sadece Zaman grubuna yönelik değil, diğer medya organlarına da sıçraması kaçınılmaz.
Öte yandan, hukusuzluk paçamızdan akıyor. Dünyanın neresinde futbol taraftarları darbe gerekçesiyle yargılanmış ama bugün Çarşı grubu taraftarlarının “darbe” ile yargılanıyor! Türkiye dünya kamuoyunun gözünde düştükçe düşüyor, AB’den gün geçtikçe uzaklaşıyor, model olacağımız Orta Doğu ülkelerinde habire medyaya kapak oluyoruz. Görüş almak için ulaştığım akademisyen,sanatçı ya da gazeteci Amerikalılar bile “ismimi haberinde kullanırsan başıma ne gelebilir?” diye soruyor!
Türkiye’deki hukuksuzluk tüm dünyanın dilinde
ABD’nin saygın insan hakları örgütlerinden Washington merkezli Freedom House (Özgürlük Evi), Türkiye’de aralarında gazetecilerin de bulunduğu kişilere yönelik gözaltı kararlarına ilişkin açıklamasında hükümetin yolsuzlukları haberleştiren gazetecilerden adeta intikam aldığını söyledi.
Diğer taraftan, “Söz konusu tutuklamalar hükümeti eleştiren ve yolsuzluklarını haberleştiren gazetecilere yönelik bir ‘hükümet intikamı’ olarak görünüyor” diyen Freedom House Başkan Yardımcısı Daniel Calingaert’ın imzasıyla kurumun resmi sitesinde yayınlan açıklamada “Türkiye’de gazetecilere yönelik ağır suçlamalar ve bugün bazı gazetecilerin tutuklanması Türkiye’deki ifade özgürlüğüne ve hükümeti eleştiren herkese yönelik bir tehdit anlamı taşıyor” dedi. Zaten, Freedom House tarafından yayınlanan ‘2014 Yılı Basın Özgürlüğü’ raporunda Türkiye, ‘yarı özgür’ kategorisinden ‘özgür değil’ katagorisine gerilemişti.
Beyaz Saray’dan yapılan yazılı açıklamada, durumun kaygı verici olduğu belirtilirken Türk makamlarına bu soruşturmayı hızlı, şeffaf ve hukukun üstünlüğü ile uyumlu bir şekilde yürütmesi çağrısında bulunuyor.
Öte yandan, yıllardır kapılarını aşındırdığımız Avrupa Birliği, AB Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Federica Mogherini ve Genişleme Müzakereleri’nden sorumlu AB Komisyonu üyesi Johannes Hahn’ın ortaklaşa yaptıkları yazılı açıklamada, gazetecilere ve basın temsilcilerine yönelik polis baskını ve tutuklamalarının demokrasinin temel ilkesi olan basın hürriyeti ile bağdaşmadığı vurgulandı.
Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Piri “Şoke oldum.” dedi ve gözaltıları ‘basın özgürlüğüne saldırı’ olarak niteledi.
Türkiye’deki basın hürriyeti ihlallerine yönelik sert tepkisi ile bilinen AP Başkanı Martin Schulz Twitter’da #Özgürbasınsusturulamaz etiketini kullanarak yaptığı açıklamada, Türkiye ve medya hürriyetinin farklı yönlere gittiğini söyledi.
Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Alexander Graf Lambsdorff gözaltıların hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde AKP iktidarının AB üyeliğinden vazgeçtiğini gösterdiğini belirtti.
Daha geçen gün, Erdoğan’ın “edebiyat lobisi” iddialarına tepkisini de ortaya koyan, İngiltere merkezli uluslararası yazarlar birliği PEN Direktörü Jo Glanville, “Baskıcı yöntemler ancak hükümetin saygınlığını, vatandaşların özgürlüğünü ve Türkiye’nin uluslararası itibarını zedeler.” ifadelerini kullandı.
Amerikan medyası alarmda
Dünya’nın önde gelen basın organizasyonlarından Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Pazar gününden beri Türkçe tweetler atarak durumun endişe verici boyutunu ortaya koymaya çalışıyor.
ABD medyası, Türkiye’de gazetecilere düzenlenen operasyona geniş yer verdi. Amerika’nın önde gelen gazetelerinden New York Times (NYT) operasyonu ‘Türk polisi, medya mensuplarını gözaltına aldı’ başlığıyla duyurdu.
Wall Street Journal (WSJ) “Türk Polisi, Tayyip Erdoğan karşıtlarına toptan bir tutuklama operasyonu düzenledi” dedi.
Amerika’nın en çok satan gazetelerinden USA Today’ın eleştirel haberinde İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Türkiye Uzmanı Emma Sinclair-Webb’in Türkiye hakkında yayınladığı 38 sayfalık rapora yer verildi ve demokrasinin gereği olarak ifade özgürlüğü, protesto hakkı ve hukukun üstünlüğü ilkesinin korunması gerektiği vurgulandı.
CNN International ise, medyaya yapılan operasyonu seyircilerine “son dakika” olarak duyurdu.
Türkiye içe kapanıyor
Türkiye tüm dünyada baskıcı, antidemokratik bir ülke olarak algılanıyor. Üzerine hükümetin İslam dinini kullanması da eklenince oluşan imaj hiç içacıcı değil! Hükümet adeta intihar komandosu gibi Türkiye’nin uluslar arasındaki prestijini yerle bir etmeye çalışıyor. Türkiye’nin içe dönüşünü, izole oluşunu, yapılan usulsüzlüğü, hukuksuzluğu bütün dünya şaşkınlık içinde seyrediyor.
Maalesef, AKP taraftarları tatlı bir masala inanmış, tüm bu süreci ‘Erdoğan tüm dünyaya kafa tutuyor’ romantizmi içinde gevrek geverek gülümseyerek alkış tutarak izliyor. Sanki top yekün nereye yuvarlandığımızın farkında değiller! Öte yandan, kalbi kırıklar ülkesi Türkiye’de, kimileriyse olanları bir hesaplaşma matematiği içinde, ellerini ovuşturarak izliyor. Son duruma dikkat çekmeye çalışan herkesi “Paralel” diye etiketleyip susturma çabasında AKP fanatikleriyle adeta yarışıyorlar. Hep aynı mantık! Ergenekon, Balyoz, Fenerbahçe hep bir kesimin problemi oldu. Şimdi de bu konu bir kesime atfediliyor. Oysa, yanlıştan örnek olmaz! Yanlış her koşulda yanlıştır. Bana yapılınca “yanlış” sana yapılınca “müstehak” demek demokrasinin esaslarıyla açıklanamaz!
17-25 Aralık yolsuzluk iddialarının yıl dönümü geldi çattı
Demokrasi basit bir tanıma hamlesiyle başlar. Demokrat olanlar insanlığı, haysiyeti ve rakiplerinin özgürlüğünü ayrım yapmaksızın tanır. Öte yandan, insanlığı başkalarının bakış açısıyla görmedikçe ve bu görüşe insanca yaklaşmadıkça demokratik devlet mekanizmaları iktidar iradesiyle hızla boğulur. Başkan Erdoğan, kendi gücü aleyhine tehdit olarak gördüklerine karşı kamuya yönelik tutuklamalar başlattığında, karşıt görüşteki herkesi devlet düşmanı ve komplocu ilan ettiğinde demokrasinin ilk testinden sınıfta kaldı. Rakiplerinin kendisi gibi insanlık onuruna sahip olduğunu unuttu.
İşte 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarının yıl dönümü geldi çattı. Son bir yıldır ihtiyaca binaen yasalar çıkarılarak, konuşanlar susuturularak yaşanan süreç iddiaları doğruluyor. Tüm Türkiye’yi ablukaya alıp yarı açık cezaevi haline getiremeyeceklerine göre, bu cinnet halinin de bir sonu var elbet…
Erdoğan’ın ve bu yolsuzluk kuyusuna düşen herkesin çoktan anlaması gereken gerçek ortada: Adaletin olmadığı yerde gelecek inşa edilemez. Nefretle besleyerek barışcıl bir toplum oluşturulamaz.
Artık farkına varmanız gereken gerçek şu; Hakkı arayanları susturamaya kimsenin gücü yetmeyecek çünkü şükürler olsun ki, ne pahasına olursa olsun hala çocuklarına daha iyi bir gelecek verebilmek için geçmişinden vazgeçmemeye kararlı milyonlarca yürek var!
1 Comment
Only registered users can comment.
Çok olumsuzluk yaşıyor ve bunu doğru yorumlayıp yorumlayamadığımızdan emin olamıyoruz. Bunun nedeni 12 eylül sürecini yaşamış olmamız. O süreci, yaşananları ,bize gösterildiği gözlüklerin arkasından bakabilmeyi yeni bırakmış bulunuyoruz. Şu yukardıa yazdığınız bizim ülkemizle ilgili olumsuz yorumları yazan gazeteler ve ülke temsilcileri Irak,Suriye, Libya gibi ülkelere getirdikleri sözde bahar ve destekledikleri savaş politikaları ile çoktan inandırıcılığını yitirmiş bulunuyorlar. Bu nedenledir ki yeni bir gözlük takma korkusu ile bizler o tepkilere ve yorumlara artık çok güvenmiyoruz.