Demokratik bir gelişim mi yoksa ideolojik değişimin habercisi mi?
Bu yıl bizim çocukların ikisi de futbol oynuyor. Bu hafta sonu fotoğraf çekimleri vardı. Tüm takımların oyuncuları her zamankinden daha özenli gelmişlerdi sahaya: Saçlar taranmış, formalar tertemiz, derli toplu, hepsi çok şeker görünüyordu ve tabi fotoğraflar harika çıktı.
Sahada rengarenk formalarıyla dizilen takımları izlemek çok keyifliydi. Çocuklar maviler, sarılar, yeşiller, kırmızılar içinde tam bir renk cümbüşü sergiliyorlardı. Oğlum bir yanında başında turbanıyla yer alan Şıkh diğer yanında kipalı Musevi takım arkadaşı arasında fotoğrafçıya gülümserken; kızım başörtülü Afgan arkadaşıyla uzaktan bana el sallıyordu. Birbirinden sevimli bu çocuklar detaylara bakınca belki biraz farklı görünüyorlardı ama fotoğraf çekilirken paylaştıkları heyecan aynıydı ve ortaya çıkan manzara da harika…
Etnik ve dinsel çeşitlilik gösteren bir bölgede yaşadığımız için kendimi şanslı hissediyorum çünkü bu sayede çocuklar farklı kültürler ve dinler hakkında yaşamsal tecrübelere dayalı bilgi edinebiliyor ve kendi kendilerine doğal olarak çoğulcu bir anlayış geliştirebiliyorlar. Böylelikle farklılıklara saygıyı, anlayışı ve hoşgörüyü bir norm olarak farkına bile varmadan benimsiyorlar.
Öte yandan, Başbakan yardımcısı Bülent Arınç orta ve lise örencilerinin artık okulda baş örtüsü kullanabileceğini açıkladığında bu gelişmeyi karmaşık duygularla karşıladım.
Aslında bu habere sevinmeliydim çünkü biliyorum ki, kimi tutucu ailelerden gelen kızlar için bu yenilik eğitimin yolunu açacak. 20 yıl önce bir imam hatip lisesinde çalıştım ve bizzat kişisel tecrübelerime dayanarak söylüyorum ki, aileleri başı açık sokağa çıkmasına ve yanında bir erkek öğrenci oturmasına asla izin vermeyeceğinden bazı kız öğrenciler için imam hatip liseleri tek seçenekti. Oysa şimdi diledikleri okula gidebilecekler. Fakat bendeki endişe o nokta başlıyor: Sahi gidebilecekler mi?
Evet soru bu: Değişimler sonunda isteyen öğrenci istediği okula gidebilecek mi?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın meydanlarda ‘dindar nesiller’ yetiştirecekleri sözü bir süredir normal devlet liselerinin sessiz sedasız, velilere doğru dürüst bir açıklama yapmadan imam hatip liselerine dönüştürülmesi bu endişeyi kamçılıyor. TEOG adlı ulusal sınav sonunda bir çok genç ne olduğunu anlayamadan kendini imam hatip liselerinde buldu. Parası olan özel okula kaçtı. Ya olmayan? Eğer Cumhurbaşkanımızın dediği gibi bir yeni Türkiye varsa eski alışkanlıkların da terk edilmesi; artık bu konulara yeni bir lensle bakılması lazım. Cumhuriyet kurulduğundan bu yana kapsayıcı millyetçilik denendi. Tutmadı. Şimdi kapsayıcı dincilik denemek bile bile lades demek değil mi?
Evet, gerçekten başörtüsü özgürlüğü demokratik açıdan çok yerinde bir karar ancak uygulamada hassasiyet gösterilmeli. Günümüzün global dünyasında sadece Türkiye’de değil artık her yerde çocuklarımız bizlerden ve bizden önceki nesillerden çok daha çeşitlilik gösteren bir toplumda yaşıyorlar.
Dine yönelik tolerans çağımızın en önemli gereklerinden ve tabi olarak okullar dini eğitim için en uygun ortamlar ancak bu eğitimin toplumun ihtiyaçlarıyla örtüşmesi de şart. Okullar toplumda varolan dinlerin doğal olarak bir araya geldiği yerler bu sebeple eğer huzur içinde yaşamak istiyorsak din eğitimi için hazırlanan müfredatlarda bu çeşitlilik ve toplumun ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalı. Demokrasi gereği devletin tek bir dini seçip dayatması diğerlerini göz ardı etmesi söz konusu olamaz. Durduk yerde bir okulu imam hatip lisesine çevirmek neden? Zorunlu din dersi koyup Alevi veya gayrimüslim bir öğrenciyi sünni İslam öğrenmeye mecbur bırakırken toplumda var olan bu inançları yok farzetmek neden?
Hermione Granger’ in J.K. Rowling’den sinemaya uyarladığı Harry Potter filmindeki rolüyle gençlerin yeni gözdelerinden biri haline gelen Emma Watson geçen hafta sonu Birleşmiş Milletler’de “Cinsiyet eşitsizliği karşısında nasıl bir tutum almalıyız?” konulu bir konuşma yaptı.
BM’in çiçeği burnundaki iyi niyet elçisi Watson, cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadele vererek dünyayı daha yaşanır bir hale getirebileceğimizi savunduğu konuşmasında, eşitsizliği kastederek “Erkekler buna ‘dur’ demeli ancak böylece kız evlatlarını, kız kardeşlerini, annelerini ve eşlerini önyargılardan kurtarabilirler.” diyordu.
Watson’u alkışlarken kendimi Türkiye’de başörtüsü özgürlüğüne ilişkin yeni uygulamayı sorgularken yakaladım. Acaba, bu uygulama cinsiyet eşitliği ve demokrasi açısından sevindirici bir adım olarak mı karşılanmalı? Bu değişiklik kızların eğitime ulaşma ve devam etmesinde onlara kolaylık mı sağlayacak yoksa bir engele dönüşebilir mi? Eğitimde adım adım yapılan bu reformlar demokrasinin müjdecisi mi yoksa ideolojik bir değişimin habercileri mi? Açıkcası benim bu sorulara cevaplarım çok iç acıcı değil!
Ya sizin?
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment