Gerçek bir felsefi problem: İntihar

 

“Kendimi öldüreyim mi yoksa bir fincan kahve mi içeyim?”

 

Albert Camus

 

Hiç intihar girişiminde bulundunuz mu?

 

Kendinizi, hayatınızı sonlandırma düşüncesiyle güreşirken buldunuz mu hiç?

 

Yaşam korkunuzun ölüm korkunuzdan ağır bastığını hissettiğiniz bir an oldu mu?

 

Bunlar çok rahatsız edici sorular. Ancak, günümüzde, hızla büyüyen bir problem haline gelen intehara karşı farkındalığı arttırmak için ondan açıkça söz etmeye değer.

 

Geçen Pazartesi, New York ve New Jersey’i birbirine bağlayan George Washington Köprüsü (GWB)’ndeydim. Açıkçası, iki kıtayı, Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan iki eşsiz köprüden -Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet’ten- arabayla defalarca geçmiş bir İstanbullu için köprüyle bir eyaletten diğerine geçmenin çok bir özel bir yanı yok. Ancak köprüyü yürüyerek geçme fikri heyecan verici bir fark oluşturuyor. Bunu yapmaksa olağanüstü ve gizemli mutluluklar sunuyor insana…

 

Çocuklar bisikletle ilerliyor, biz yürüyerek onları takip ediyorduk. Hava ne sıcak ne soğuk, yenileyici ve canlandırıcı, yani yürüyüş için mükemmeldi. Hudson Nehri’nden narince gelen esintiler ise baş döndürücü ve büğüleyici…

 

4.760 metrelik “Büyük Gri Köprü” nün tam ortasına geldiğimizde bir ayağımı New Jersey, bir ayağımı New York tarafına koyup iki kolumu kocaman bir kucaklama için açarak adeta özgürce uçmaya hazırlanan bir kuş gibi fotoraf çekmekte olan eşime poz verdim. Sonra, nehire döndüm. Yumuşak ve okşayıcı esintilerin zarif dokunuşlarını yanaklarımda hissetmenin baştan çıkarıcı keyfine bıraktım kendimi. İçimden adeta aklımı başımdan alıp götüren bir sonsuzluk hissi yükseldi. Birden bire, onu nereye koyacağımı bilememenin tedirginliğiyle huzurum kaçtı. ‘Bazı insanlar bu esrik ruh haliyle gerçekten uçmak isteyebilir’ düşüncesiyle neşem de kaçtı gitti huzurumun ardına takılıp! Üstelik bu, alçak parmaklıklar üzerinden atlamak hiç de zor olmazdı doğrusu. Yol boyunca üzerinde “kriz halinde bu yardım hattını arayın.” yazılı tabelaları boşuna görmemiştik tabi!. Belli ki, bunlar olası bir intiharı önlemek için konmuştu. Yürümeye devam ettim. Eşim bir kaç fotoğraf daha çekmek için durdu. Arkadaşlar bisikletle giden çocuklarımızı yakalamak için hızlandılar.

 

Aniden, benden sadece iki metre mesafede, parmaklıkların diğer yanında nehre bakan bir  genç  gördüm. Gözlerime inanamadım! Gördüğümün doğru olduğundan emin olmak için “bu çocuk ne yapıyor?” diye iki kez seslendim. Ama hızla akıp giden trafiğin kulakları sağır edici uğultusunda sesimi o genç adamdan başka kimse duymadı. Bir an bana döndü. Gözlerimin içine baktı. Yüzündeki ifadeyi okumama imkan yoktu. Üzgün müydü? Korkmuş muydu? Ne yaptığının farkında mıydı? Yüzünü nehre tekrar çevirdi. Nehrin diğer yanına geçmeye hazırlanırcasına iki kez arkaya doğru esneyip büyük bir sıçrayışla kendini boşluğa bıraktı.

 

 Sanki onu tutabilecekmisim gibi parmaklıklara doğru hızla seyirttim. Ama onu yakalamak yerine havada süzülüşünü ve Hudson nehrinin bulanık sularına çarpışını izledim. Hemen öldü. Hareketsiz vücudu suyla buluşur buluşmaz akıntıyla sürüklenmeye başladı. Herşey göz açıp kapayıncaya kadar olup bitivermisti. Kötü bir şaka gibi!

 

Vakit kaybetmeden 911’i aradık. Bir iki dakika içinde polis geldi ve sahil güvenlik yarım saatten az bir süre içinde cesedi sudan çıkardı. Herşey bilincimin kavrayabileceğinden çok daha hızlı gelişmişti. O genc adama hiç bir şekilde yardım edememiş olmak beni bin yıl yaşlandırmıştı. Çöktüm. Kendimi inanılmaz yorgun ve halsiz hissediyordum. Allahtan çocuklar hiç bir şey görmemişti ama maalesef olup bitenin ardından dönüş yolunda onlarla “intihar” sözcüğünü tanıştırmak gerekmiş ve böylece istemeden kelime hazinelerine yeni bir kelime bağışlamıştık.

 

Bu kahredici deneyimin ardından ABD’deki intiharlara ilişkin bir araştırma yaptım. Sonuçlar oldukça şaşırtıcı. Ayda ortalama bir kişi GWB’den atlayarak hayatına son veriyor. O parmaklıklar biran önce yükseltilmeli çünkü iki yıl öncesinin verilerine bakılırsa, ABD’de her 15 dakikada bir kişi intihar ediyor. Üstelik, ekonomik bunalımın intihar sayısında artışa sebep olduğu söyleniyor. Yani yeni bir araştırma yapılsa bugün bu sayı çok daha yüksek olabilir.

 

Ayrıca, dikkat çekici bir gerçek de en yüksek intihar oranının üniversite öğrencileri ve ordu mensupları arasında görülmesi. Virjinya Ünivrsitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre, üniversite öğrencilerinin ölüm sebeplerinin başını intehar çekiyor. Pentagon’a göre de, orduda aktif görevde olan askerler arasında intihar ölüm sebebi olarak yine ilk sırada yer alıyor.

 

Üstelik intihar sadece ABD’de yükselen bir problem değil; bu dünya çapında bir problem. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, her gün üç bin kişi intihar ediyor.

 

Ne yazık ki, bazı insanlar kendilerini değersiz hissedip yaşamı hak etmediklerini düşünebilyor ya da yaşam tutkularını kaybedebiliyorlar. Oysa, süphesiz intihar da bir cinayet. Üstelik, düşünmeden yapılmış bir hareket gibi görünse de çoğunlukla öyle değil. O yüzden de önlenebilir. Araştırmalar, intiharı düşünen insanların büyük çoğunluğunun depresyon ya da bipolar bozukluk gibi tedavi gerektiren psikolojik problemleri olduğunu gösteriyor. Madde bağımlılığı da diğer bir intehar sebebi. İnsanlar umutsuzluğa düşünce bu dayanılmaz duygu ile başa çıkmak için çareyi alkol ya da uyuşturucu kullanmakta arıyor. Derken bu yıpratıcı alışkanlıkları onları daha da aşağı çekiyor.

 

Evet, hayat her zaman çok da eğlenceli değil. İyi anları da var kötü anları da. Ama insan olarak bize düşen hayatın bir çileye dönüştüğü zamanlarda bu çileden ne mana çıkarabileceğimizi anlamaya çalışmak değil mi?

 

O gün şansım olsaydı o delikanlıya “beni öldürmeyen şey güçlendirir” diyen Camus’un anısına birlikte bir fincan kahve ya da değişilik olsun diye yeni demlenmiş bir bardak Türk çayı içmeyi teklif ederdim. Sonra sorardım “ hayatı hak etmediğini düşünüyorsun. Peki, sonsuz bir azabı hak ediyor musun?”

 

“Her zorluğun içinde bir kolaylık var” ve bu zorluklar karşısında Allah’ı terk etmediğimiz sürece yanlız değiliz. Bize düşen çözümsüz kaldığımızda ve kendimizi çaresiz hissettiğimizde bunları sık sık hatırlamak. Madem ki, dünyaya geldik ve yaşıyoruz; madem ki, hamurumuza sevgi katıldı bir kere, o zaman ümitsiz olmak niye?

 

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.