“Ambalajlı aşklar”
Ambalajın ticaretteki önemi tartışılmaz. Kimi zaman, birbirinin tıpa tıp aynı ürünlerin birini, sırf ‘ambalajı daha güzel’, diye bir diğerine tercih ettiğimiz olmuyor değil!
Ambalaj her konuda önemini hissettirirken ben yine de aşkların bile ambalajlanmasına bir türlü alışamıyorum! Mesela, gözünü sevdiğimin küresel dünyasında ‘Valentine’s Day’ nasıl oldu da “Dünya Sevgililer” günü olarak kutlanır oldu, hâlâ anlayabilmiş değilim!
Sevgililer gününde sizin yaşadığınız kentte neler oluyor bilmiyorum ama New York’ta, irili ufaklı tüm mağazalarda, alış veriş merkezlerinde ve hatta sıradan marketlerde Noel telâşı biter bitmez sevgililer günü kandırmacası başlıyor:
Her tarafta albenili kartpostallar, kırmızı kalp şeklindeki çikolata ve şekerlemeler, takılar, aksesuarlar, güller, kalp desenli iç çamaşırları, bir dolu ıvır zıvır, restoranlardasevgililer günü özel menüleri, sinemalarda romantik filmler… New York’lularda “Bu yılsevgililer gününde ne yapsak” telâşı…
Güne adını veren Aziz Valentine, günümüzün şıkça paketlenmiş, 14 Şubat aşkınıgörse siyah beyaz Türk filmlerinde, kötü yola düşmüş eski aşkını gören jön gibi neye uğradığını şaşırırdı!
Zira, Valentine’in hikâyesi, 14 Şubat kutlamalarında gördüğümüz dekordan hayli farklı: M.Ö. 4. Yüzyıl’da Roma’daki âdetlere göre yılın belli bir gününde geleneksel olarak düzenlenen festivalde kura çekerek eşleşen çiftler, gelecek yılın o gününe dek birbirinin sevgilisi olurken dönemin imparatoru Claudius, askerlerin daha iyi savaşmalarını engellediğini öne sürerek sevgililerin birlikte olmalarını ve evlenmelerini yasaklamış. Ama Valentine, gizlice genç çiftleri evlendirmeyi sürdürmüş.
Ancak, bir süre sonra Claudius, durumu öğrenmiş ve Valentine’i zindana attırmış. Zindanda bir dolu işkence gören aşk suçlusu, kadere bakın ki, ölümünü beklerken gardiyanın kızına aşık oluvermiş.
14 Şubat günü ise ona “Senin Valentine’inden” (from your Valentine) imzalı platonik aşkını dışa vuran bir mektup bırakarak -hayatının son günlerinde bile olsa- aşkı tadabilmenin buruk sevinciyle ölümün yolunu tutmuş.
Peki, bu masum hikâyenin ardından bugün nasıl böylesine ticari bir hal almış? Olayın faili –tabii ki- bir Amerikalı: 1800’li yıllarda Esther Howland isimli bir hanım, sevgilisine üzerinde “from your Valentine” yazan ilk sevgililer günü kartını göndererek günün ticari olarak nasıl kullanılabileceğini düşünenlere ilk ışığı yakmış. Sonra…
İki yüz yıl içinde olayın geldiği boyutu hep birlikte görüyoruz işte! Klişeler o kadar benimseniyor ki, artık kırılamıyor ya da bunları kırmaya çalışanların daha sonra kalbi kırılabiliyor: İş arkadaşım Amy, bu sene, biricik(!) aşkı Andrew’e rest çektiğini anlatıyor: “Yıllardır her sevgililer gününde sokaklarda boş restoran aramaktan bıktım, rezervasyon yaptırmayı unutma!…” Kapı komşum Liz, erkek arkadaşından on gün önce ayrıldığı için üzgün, çünkü 16 yaşından beri ilk kez bir sevgililer gününü sevgilisiz geçirecek! Rachel bu sevgililer gününde de evlenme teklif etmezse erkek arkadaşı Bob’ı terk etmeyi düşünüyor…
Günün önemi büyük! Birçok çift bugün kendilerini âdeta bir tiyatro oyunu içinde doğaçlama yaparken bulacak: Önce mecburen(!) romantik bir yemek yiyecek; Birbirlerine kart, çiçek, çikolata ya da kalp desenli bir kaç hediye verecekler; Kimileri Central Park’ta bir fayton sefası yapacak; Kimileri romantik bir film izleyecek; Kimileri kalplerle süslenmiş bir klüpte dans edecek; Kimileri evlenme teklif edecek (kimileri evlenme teklif etmediği için terk edilecek); Kimileri ise bugünü sevgilisiz geçirdiği için hayıflanacak, evde Çin yemeği ya da pizza yiyip “Bana kaderimin bir oyunumu bu?” şarkısını İngilizce mırıldanarak TV izleyecek…
Kimileri de, bir kaç gün sürecek “Sevgililer gününde ne yaptınız?” sorgulamasını hiçe sayarak evinde oturup yazı yazacak! Yazısının sonuna da şöyle bir kaç mısra ekleyecek:
“Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar.” ***
Haydi size iyi kutlamalar…
***F. Nafiz Çamlıbel
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment