Kavimlerin helakında aile kurumundaki yozlaşmanın rolü
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, pek çok surede anlatılan kıssalarda yeryüzünden Allah’ın azabıyla silinen kavimlerden uzun uzadıya bahsedilmektedir. Kitabımızın büyük bir bölümünü oluşturan geçmiş kavimlerin haberleri kuşkusuz üzerinde düşünülmesi gereken önemli konulardan bir tanesidir. Kur’an’da anlatılan kıssaların her biri günümüz insanının altında ezildiği problemlere çare olabilecek mühim şifa kaynaklarıdır. Kuran’ın hayal dünyamıza kurduğu sahnelerde bizler için sergilediği bu hikmetli yaşanmış hadiseler tarihi bilgi olmaktan ziyade bizler için birer eğitim rehberidir.
Helak edilen kavimler Allah’a asi olmak, ahlaksızlık, kibir, zulüm, dünya hayatına düşkünlük gibi farklı sebeplerle yeryüzünden, diğer insanlara ibret olsun diye silinmişlerdir. Kur’an bizlere yaşanan acı hadisenin detaylarını ‘Bu hadiseler yaşandı, benzerleri bundan sonra da yaşanacak, senin karşına da çıkacak, aynı durumlarla karşılaştığında okumuş olduğun bu kıssalar sana rehberlik etsin, anlatılan hadiseden alman gerekeni al ki doğru davrananlardan olasın.’ demek için bu olayları öylece resmetmektedir.
Aile yoksa milletler de yok
Saymış olduğumuz helak nedenleri özünde bir sonuçtan ibarettir. İnsanları bu marazlara iten belli amiller mevcuttur. Bu amiller birden fazladır. Ama içlerinden bir kısmı diğerlerine nispetle hem baskındır hem de bütün helak edilen kavimlerde ortaktır. Sosyal bilimcilerin pek çoğu bu amiller içerisinde ailenin keyfiyetini es geçse de ailede oluşan yozlaşma kavimleri yıkıma götüren önemli etkenlerden birisidir. Aynı etken günümüzde de milletleri, üzerinde durulmadığı takdirde kendilerini uçurumun kenarına getirecek kadar büyük yıkıcı tesire sahiptir. Son dört bin yılda yok olan seksen ayrı uygarlıkla alakalı kapsamlı bir araştırma yapan İngiliz antropolog John D Urwin araştırmasının sonuç kısmına aile hayatının bozulmasının medeniyetlerin çöküşüne sebep olan ehemmiyetli bir etken olduğu notunu düşmüştür.
Ailenin inanç üzerindeki müspet tesiri
Saydığımız beş büyük helak sebebinin aile ile olan bağlantısından kısaca bahsetmek istiyorum. İlk olarak Allah’a asi olmaktan yani inançsızlıktan başlayacağım. Yapılan araştırmalar kişinin inanç düzeyi ile boşanma oranları arasında ters bir orantı olduğunu zaten çok öncesinde ortaya koymuştur. J. Dominian, “Boşanma” isimli kitabında: “Dini törenle yapılan evliliklerin diğerlerine göre daha az boşanma ile neticelendiğini” söylemektedir. Aynı eserde inançsızlarda boşanmanın son derece yüksek olduğu istatistiklerle ispat edilmiştir.
Peki, aile yapısının sağlamlığı ile inancın oluşumu arasında doğrusal bir ilişki var mıdır? Elbette vardır. İnanç ve aile etkileşimi tek yönlü değildir. İnanç kişinin Allah’ı sevmesi, ona bağlanması ve kendisini Rabbine karşı sorumlu hissetmesi demektir. Bu sevgi, bağlılık ve sorumluluk duygusu ebeveynin ve çocuğun dünyasında aile fertlerinin birbirine gösterdiği sevgi, bağlılık ve sorumluluk temelli davranışlardan hayat bulmaktadır. Birbirini sevmeyen, birbirlerine bağlanmayan ve ailesine karşı kendilerini sorumlu hissetmeyen insanların bu duyguları eşlerinin ve çocuklarının ruh dünyasında oluşturamaması şaşılacak bir netice olmayacaktır.
Nitelikli aile mutlu insanlar manasına gelmektedir. Aile içerisinde sahip olunan huzurun büyüklüğü davranışlara olumlu yansıyacak, çevresiyle pozitif iletişime geçme adına fertleri zorlayacaktır. Sevilen, bağlanılan insanlar sever ve bağlanırlar. Bu sevgi ve bağlılık sadece insanlarla sınırlı kalmaz Yaratıcıya karşıda duyulur. Aynı bağlamda aile içerisinde huzurlu bir hayat süremeyen insanların, sürekli bu sıkıntının verdiği tesirle başta eşleri ve evlatları olmak üzere iletişim halinde olduğu bütün kesimlere karşı sevgisiz ve sorumsuz davranışlar sergilemesi normaldir. Sevgi piramidinde en yüksek seviye Yüce Yaratıcıya aittir. İlk basamak şahsın kendisi ikinci basamak ise ailesinindir. Bir insan sadece birinci basamakta kalıp ikinci basamağa çıkamamışsa onun en son basamağa ulaşmasını beklemek aptallık olacaktır.
Peygamberler, peygamberlik öncesinde de ailelerine örnek davranışlar sergileyen mümtaz şahsiyetler olarak karşımıza çıkarken kendilerine peygamberlik sonrası muhalefet eden insanların eşlerine kaba davranan, onları insan yerine koymayan, kendi evlatlarını bile diri diri toprağa gömecek kadar zalim insanlar olmaları mevzunun izahı adına manidardır. Allah’a asi olarak helak edilen kavimlerin başında Hz. Nuh’un (as) kavmi gelir. Hz. Nuh’un (as) eşinin ve çocuğunun iman etmemesi yani olması gerektiği nitelikte aile olamamaları aslında o dönemdeki niteliksiz aile yapısına işaret olarak da görülebilir.
Allah kadını erkeğe eş olarak yaratmıştır
Miladi 616 senesinde Nübüvvetin 7. Yılında yaklaşık 100 kişiden oluşan bir kafile, Hz. Ali’nin ağabeyi Cafer-i Tayyar’ın başkanlığında ikinci defa Habeşistan’a hicret etti. Mekkeli müşrikler İslamiyet’in yayılmasından endişe ederek Habeşistan’a göç eden Müslümanları geri getirmek üzere Habeş hükümdarına değerli hediyelerle birlikte Amr Bin As’ı elçi olarak gönderdiler. Hristiyan olan hükümdar Müslümanlarla elçileri huzurunda yüzleşti. Bu yüzleşme esnasında Müslümanları geri alabilme adına İslamiyet’in belli hususlardaki düşüncelerini Habeş hükümdarına şikâyet eden Amr Bin As pek çok meseleden sonra “Şimdi de kadınlar için düşündüklerini anlatsınlar.” diyerek farklı bir soruyu Hz. Cafer’e tevdi etti. Kadınlardan kastı eşlerdi. Yani cevap ilk Müslüman olan bu temiz insanların aile hayatları hakkında fikir verecekti. Hz. Cafer Amr’a cevaben “Allah kadını erkeğe eş olarak yaratmıştır, erkekten farklıdır ama onunla eşittir.” deyince Amr devreye girdi ve gülerek “Eşit mi? Satın alırız kadınları, yedirir, giydirir, içirir, kullanır sonrada başımızdan atarız hiç kadınla erkek eşit olabilir mi?” diyerek cahiliye toplumunda Efendimize muhalefet eden insanların aile hayatları hakkında önemli bir bilgiyi bizlere haber veriyordu.
İlk Müslümanlar Mekke’nin en temiz insanlarıydı. Ahlak olarak yozlaşmamış olan bu insanlar sahip oldukları mümtaz şahsiyetle gecikmeden iman dairesine girmişlerdi. Vicdanı bir miktar kirlenmiş olan diğer insanların iman dairesine girmesi bir miktar gecikmiş, tabiri caizse bu insanların vicdanlarındaki kirlerden arınmaları belli bir zamanı almıştı. Arınan bu insanlar sonrasında gecikerek de olsa Müslüman olmuşlardı. Ama hiç temizlenmeyecek kadar kirlenmiş olan Ebu Leheb gibi kapkara insanlar da vardı. Onlara iman asla nasip olmayacaktı. Hz. Cafer bu gruplardan birincisine, Amr Bin As ise ikincisine örnek olarak verilecek insanlardı. Kendilerine eş olarak seçtikleri insana bakış açıları, yani aile yapıları da neden birinci neden ikinci grupta yer aldıkları adına bizlere ipuçları vermekteydi.
Bir sonraki yazımızda diğer sebepler üzerine duracağız ve her biri birer ahlaki yozlaşmadan ibaret olan bu unsurların oluşumunda ve önlenmesinde ailenin rolünü sizlerle paylaşacağız.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment