Alperenlerin misyonunu muhacir öğretmenler devam ettiriyor
Kazakistan’da öğretmenlik yaptığım şehirlerden bir tanesi tarihi Türkistan şehrine çok yakın mesafedeydi. Çeşitli vesilelerle sık sık ziyaret ettiğimiz bu şehirde yazdığı “Hikmetler” adlı eseri ile İslam’ı damla damla milletimize özümseten Hoca Ahmet Yesevi’nin dergâhı ve kabri bulunmaktaydı.
Milletimizin manevî terakkisinde çok önemli katkıları olan Yesevi Hazretleri, yetiştirdiği talebeleriyle güzel dinimizin dünyanın dört bir yanına ulaşmasına vesile olmuş müstesna şahsiyetlerden bir tanesiydi. Önce Horasan Erleri, sonra Alperenler diye anılacak olan talebeleri başta Anadolu olmak üzere, dünyanın yüze yakın memleketine hicret etmiş ve insanları zulmetten aydınlığa ulaştırma adına gayret sarf etmişlerdi.
Bugün özellikle Balkanlar’da, sıkça karşımıza çıkan tekke ve dergâhlar Alperenlerden bize intikal eden çok önemli değerler. Maddi fetihten çok önce bu topraklara gelen dervişler, bulundukları beldelerin manevi fetihlerine vesile olmuşlar. Belde halkını İslam ahlakıyla tanıştırıp, cehaletten ve zulmetten kurtarmışlar.
Bosna’nın Mostar şehrindeki Buna ırmağının doğduğu yerin hemen yanı başına yerleşen Sarı Saltuk ve arkadaşları bu bahsettiğimiz Alperenlerden. Altı arkadaşıyla geldiği bu karanlık coğrafyada insanların gönüllerinde meşaleler yakmış olan Alperenler, sular gibi çağlamışlar, Eyyüb gibi ağlamışlar, ciğer-gah-ı dağlamışlar ama akabinde Hak tarafından ahvalleri sorulmuş. Nedir kullarım sizin benden istediğiniz diyen Rabbimiz, bu güzide insanların duası ve muradı olan Hak ve hakikate uyanmış bir Bosna Hersek’i Balkanlara nasip etmiş. Alperenler zulmet ve cehaletle savaşan, aldanmayan ve aldatmayan rehberler olarak tarihe geçmişler.
Alperenlerin en önemli hususiyetleri, dünyanın en ücra köşesi aydınlanana kadar dönmemek üzere evlerinden ayrılmış beklentisiz insanlar olmaları. Çatlayan kısrak misali ömürleri vefa ettiği müddetçe hizmet etmişler. Son nefeslerini verdiklerinde ise görev yaptıkları dergâhların bahçelerine gömülmeyi vasiyet etmişler. Bugün pek çok milletten ve kültürden insanlar, bizzat yerinde bu dava erlerinin dergâhlarını ve kabirlerini ziyaret ediyorlar.
Bosna gezimizdeki ziyaret noktalarımızdan bir tanesi de Burç Üniversitesi. Üniversiteyi gezerken grubumuza rehberlik eden doktor ünvanlı öğretim üyesi bizlere kurumu tanıtıyor. Üniversitede hangi bölümlerin olduğunu, kaç öğrencisi bulunduğunu, ne zaman açıldığını anlatıyor. Tanıtımın akabinde kendisini de tanımak istediğimizi söylüyoruz. Yaklaşık yirmi yıldır yurt dışında görev yaptığını, evli ve bir çocuk babası olduğunu öğreniyoruz. Marmara Üniversitesi’ni bitirdikten hemen sonra yurt dışına çıkmış. Önce Rusya’da sonra Nijerya’da görev yapmış. Nijerya’dan sonra Bosna’ya gelmiş. Bu ayın sonunda ise Kuzey Irak’a gidecekmiş. Bu toplamda görev yapılan üç kıta demek.
Eşyalarınızı ne yapacaksınız diye sorduğumuzda çok fazla eşyam yoktu zaten, olanı da bırakırım gelecek arkadaşlar kullanır cevabını alıyoruz. Hocamızın sözleri aklıma Mostar’da tekke ve kabirlerini ziyaret ettiğimiz Alperenleri getiriyor. Aynı onlar gibi insanları eğiterek aydınlatmakta olan bu arkadaşlar da karın tokluğuna oradan oraya koşturarak görev yapıyorlar. Belki onlarda aynı Alperenler gibi, bir gün koşarken çatlayıp son nefeslerini verdikleri kurumun bahçesinde Erkan Çağıl abi misal defnedilecekler.
Öğretmenimizi yakinen tanıyınca dünyanın 160 ülkesinde açılan bu kurumların nasıl gönüllere girdiğini daha iyi anlıyorum. Müspet değişime vesile olmak isteyen insanların evvela kendi iç fethini gerçekleştirmiş beklentisiz insanlar olması gerektiğini bir kez daha kavrıyorum. Aynı Sarı Saltuk ve arkadaşları örneğinde olduğu gibi.
Ne diyelim: Rabbim Alperenlerin ruhlarını şad eylesin. Muhacir öğretmenlerimize ve görev yaptıkları kurumlara da zeval vermesin.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment