Aile semasının parlayan güneşi: Babalar

Lise mezunu olup ta Mehmet Akif’in ”Küfe” şiirini okumayanımız yoktur herhalde. Hakkıyla okuyanların da neredeyse okurken gözü yaşarmayanına rast gelemezsiniz. Ne kadar güzel yazmıştır Akif. Günümüz Türkçesine çok yakın o eşsiz ifadelerle bizi yüz yıl ötesine birden götürebilmektedir. Yazılan her ne kadar manzum hikâye tadında bir şiir olsa da dinleyenleri şair sanki bir sinema sahnesinin önüne getirip oturtur. Kelimelerle çektiği o kısa dramatik filmi hayranlarına seyrettirir. İstanbul’un yolları bozuk bir kenar mahallesinde başlayan bu film birçok dersi biz Akif severlere verebilmektedir.

Küfe, hep okuyanların aklında babasını kaybetmiş olmanın hüznünü yaşayan Hasan isimli zeki bir çocuğun ıstırabı olarak kalmaktadır. Çocuk zekidir çünkü babasız kalmanın onun adına istikbale matuf bütün planlarının alt üst olacağı manasına geldiğini çok iyi bilmektedir. Ama dikkatle okuyanlara devrin insanı vasıtasıyla daha pek çok mesajı da şair fısıldamaktadır. Mesela, eşini kaybettikten sonra genç bir annenin sahip olduğu metanetten tutunda insanların hemen yanı başlarında gelişen acı olaylara ilgisiz kalamamalarına kadar.

Zamanın değiştirdiği insanlar

Neredeyse aradan geçen bu bir asır toplumsal hayatımızda pek çok şeyi birden değiştirdi. Artık insanlar ölüm karşısında geçmiş nesillerin gösterdiği metaneti maalesef gösteremiyorlar. Aynı zamanda çevrelerinde yaşanan acılara da -eğer bu acı doğrudan kendilerini alakadar etmiyorsa- ilgi göstermiyorlar. Değişmeyen şeyler de var. İstanbul’un arka mahallelerinde bir kısım yollar hala bozuk ve eğer evde baba yoksa aileler şimdi de perişan.

Ne hikmetse bir şeyin olmasını çok insan onun resmen var olmasına bağlıyor. Ama varlık ve yokluk izafi kavramlar. Şeklen var olanlar bazen fiilen yok kabul edilebilir. Mesela insanlara karşı ayırımcılıkta bulunmak kâğıt üzerinde bütün milletlerde suç kabul edilmektedir. Böyle şey olmaz denmektedir. Toplumlar bu habis davranışı lanetler. Ama hayatın merkezine baktığımızda gelişmiş devletlerin bile kendi halkına ayırımcılık suçu işlendiğini görürüz. Yani insanların milleti, inancı, mezhebi hatta dünya görüşüne bakılarak alt ve üst seviyede diye bizzat kanunları yapanlar tarafından sınıflandırıldığına şahit oluruz. Ayırımcılık sözde resmiyette yoktur ama fiiliyatta ziyadesiyle mevcuttur.

Resmi yetim ve fiili yetim

Annelik ve babalıkta aynen böyle kavramlardır. Resmi ve fiili olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Resmi anne ve babalar çocuğun biyolojik anneleri olup dünyaya gelmelerine vesile olan insanlardır. Fiili anne babalar ebeveynin sorumluluklarını eda eden kişilerdir. Yani çocuğunun maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayanlardır. Resmi anne ve babalık çocuk doğduğu andan itibaren fiili anne babalık ise ebeveyn öldüğü andan itibaren biter. Bu mantıkla meseleye baktığımızda yetimliğin resmi ve fiili olmak üzere iki kısımdan ibaret olması gerektiğini görürüz.

Tıp ilmindeki son gelişmeler ortalama insan ömrünü ülkemizde neredeyse yetmişli yaşlara kadar yükseltmiştir. Bu sebeple aslında resmi yetimlik dediğimiz kısma giren Hasan’ların sayısı bir hayli azalmıştır. Ama yetimlik bitmiş değildir. Neticeleri itibari ile incelediğimizde pek çok çocuk günümüzde doğduğu günden beri aslında yetimdir. Zira modern asır ebeveynleri lüzumsuz şeylerle meşgul edip evlatlarından uzaklaştırmış ve onları fiili yetimler haline getirmiştir.

Efendimiz (sav) bir hadisi şerifte “Ahir zamanda babalarından ötürü evlâtların vay haline!” buyurur. Bu söz üzerine sahabe efendilerimiz şaşkınlık içerisinde, ‘Müşrik babalardan ötürü mü onlara kıyıldı da heder oldular Ya Resûlullah?’ diye sorunca, Efendimiz (sav) “Hayır, mü’min babaları onlara kıydı. Babaları onlara ferâiz-i dini, yani dinin temel rükünlerini öğretmediler.” der.

Ferâiz-i diniye yani dinin temel rükünleri deyince sadece ibadetler anlaşılmaz. Ahlaki erdemlerde dinin temel emirlerindendir. Hatta Efendimiz (sav) insanlara önce inancı sonra ahlakı en son ibadetleri öğretmiştir. Psikologlar adam öldürme, gayri ahlaki yaşam tarzını benimseme, hırsızlık yapma gibi yüz kızartıcı suç işleyen insanların ortak özelliğinin hassaten baba ilgisinden mahrum kalmak olduğunu söyler. Bu kesimin bir kısmı resmi yetimken büyük kısmı fiili yetimdir. İlgisiz ebeveyn tutumu neticesiyle kontrolden uzak yaşayan nesiller suçu hayat tarzı olarak benimsemektedirler. Çocukluklarında doğru ve yanlışı kendilerine öğreten bir babanın olmamasının faturasını toplum ağır bir şeklide ödemektedir.

 

Write a comment

1 Comment

  1. hakanb43 March 16, 09:46

    Hadis-i Şerif-i okuyunca ancak vay halime diyebildim.

Only registered users can comment.