Tatlıya bağlamak mı demiştiniz?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’de piyasaları altüst eden çıkışlarından sonra, daha önce hain ilan ettiği Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ile masaya oturdu.
Toplantı sonunda ‘tatlıya bağladık’ açıklaması geldi. Yalansa bile kulağa hoş geliyor. İç siyasi krizleri tatlıya bağlamak iyidir. Uluslararası krizlerde ise, baldan tatlıdır. Gelen sinyallere bakılırsa, Türkiye’nin ABD ile ilişkileri de ciddi bir tatlıya bağlama hamlesine muhtaç.
Obama yönetimine en yakın düşünce kuruluşlarından CAP, vaziyetin ciddiyetini ortaya koyan bir rapor yayınladı. Altına imza atan uzmanlar Michael Werz ve Max Hoffman, sözlerini sakınmamış, Washington’daki negatif havayı olduğu gibi yansıtmışlar. “Amerika Birleşik Devletleri, AKP’nin hükümet yanlısı seslerin ülkenin ‘değerli yalnızlığı’ olarak adlandırdıkları şeyin keyfini çıkarmasına izin vermeli.” diyorlar. ABD başkentindeki Türkiye uzmanlarından Ömer Taşpınar’ın tabiriyle ‘yararlı yok sayma’ (benign neglect) politikasını destekliyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’na son dönemlerde Amerikan yönetimindeki muhataplarınca yapılan tam da bu: Onları ‘değerli yalnızlık’ları ile baş başa bırakmak. Çıkılmayan telefonlar, alınamayan randevular, verilmeyen fotoğraflar arttıkça artıyor. Türkiye’den eli boş dönen her Amerikalı sivil ya da askeri elçi, Washington’da ‘Ankara’yla fazla muhatap olmaya değmez’ görüşünü daha da yaygınlaştırıyor.
‘ABD’NİN AKP VE ERDOĞAN’A YATIRIMI İŞE YARAMADI’
CAP raporunda Amerikan hükümet yetkililerinin diplomatik kriz çıkmasın diye içlerine attıkları birçok görüş ve serzenişi bulabilirsiniz: İlk yurtdışı ziyaretlerinden birini Türkiye’ye yapan Başkan Obama’nın ‘bu yatırımı karşılık görmedi’ ve ‘Türkiye kendini Batı’dan ve Batı değerlerinden uzaklaştırdı’. ‘Al-ver ilişkisinin ötesine geçilemedi’. Amerikan-Türk ilişkileri ‘hırçın’ ve ‘sert-pazarlıklı’. Sonuç olarak, ‘ABD’nin Erdoğan’a ve AKP’ye yatırımı işe yaramadı.’
Raporda AKP’den, özellikle Erdoğan’dan duyulan hayal kırıklığının derecesi dikkat çekiyor. ABD ile ‘yakın işbirliği’nin gerek başbakan gerek cumhurbaşkanı rollerinde Erdoğan’ı ‘güçlendirdiği’ hatırlatılıyor. Karşılığında ise sıkça ‘hakaret’ ve ‘komplo teorileri’nden başka bir şey alınamadığı ifade ediliyor. Eskiden ‘reform’lar yapan Erdoğan’ın artık ‘bölücü kimlik politikası’ ve ‘yüzde 50 artı bir’ siyaseti güttüğü belirtiliyor. Batı ve Amerikan karşıtı ‘ideolojik hezeyan’larının Türkiye’nin dış politika çıkarlarına ve ABD ile ilişkilerine zarar verdiği vurgulanıyor. ‘İntikamcı’ ve ‘otoriter’ bir çizgi izleyen, ‘siyasi basiret’ten yoksun AKP’yle ilişkinin ise ‘marjinal değer’ taşıdığı kaydediliyor.
Yazarlara göre, ABD-Türkiye ilişkisinin önemli mihenk taşlarından olan ‘demokrasi’ Gezi’de, ‘pozitif bölgesel angajman’ kabiliyeti Musul’daki Türk konsolosluğunun işgalinde, ‘değişen bölgesel dinamiklere uyum’ vasfı Kobani’deki anlaşmazlıkta zarar gördü. AKP’nin ‘otoriter ve Batı-karşıtı vites değişikliği’ sonucu ‘Türkiye, Soğuk Savaş bitiminden bu yana en tecrid olmuş ve bölgesel siyaseti şekillendirme kabiliyetinden yoksun dönemini yaşıyor’.
NY TIMES: TÜRKİYE NATO’DAN UZAKLAŞIYOR
Ankara’nın başta IŞİD’le mücadele olmak üzere ABD’ye bazı kritik konularda destek olmamak için bin dereden bin su getirmesinden yakınan sadece CAP değil. Obama yönetimine en yakın gazetelerden New York Times’ın cuma günkü başmakalesi de ‘Türkiye’nin NATO’dan uzaklaşması’ başlığıyla çıktı. Verilen deliller arasında IŞİD’le mücadelede ayak sürülmesi, Ukrayna’yı işgal eden Rusya’yı yalnızlaştırma politikasının enerji anlaşmalarıyla sulandırılması, Çin’den NATO sistemine uyumlu olmayan füze alma teşebbüsleri ve demokrasideki gerilemeler var.
Amerikan hükümetinin profesyonel sözcüleri, özellikle de iyi polisi oynamaya çalışan bazı Dışişleri Bakanlığı çevreleri, krizi fazla dışa vurmamaya özen gösterirken, kamuoyuna dobra değerlendirmeler sızmıyor da değil. Mesela ABD’nin Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper, Kongre’deki bir oturumda Türkiye’nin ‘başka öncelikleri ve başka çıkarları’ olduğundan ABD’nin IŞİD’le mücadelesine yeterince destek vermediğini söyledi. CIA Direktörü John Brennan’ın düşünce kuruluşu CFR’daki şu beyanları ise, Suriye’de rejim değişikliği politikasına ABD’den destek isteyip duran Ankara’ya soğuk duş niteliğindeydi: “Hiçbirimiz; Rusya, ABD ve bölge devletleri Şam’daki hükümetin ve siyasi kurumların çökmesini görmek istemeyiz.”
TERS KÖŞE VAZİYETİ
ABD’yle ‘model ortaklık’ sürecinden, ters köşe vaziyetine geçildiği aşikar. “Geçilmişse geçilmiş, ne olmuş yani?” diyenler varsa, biraz reelpolitik çalışıp gelsinler. Ben durumun vahametini tespit edip ciddiye alan, gözleri ideolojik önyargılarla hâlâ kör olmamış bazı AKP’li kurmaylar olduğuna eminim. ABD ile bu denli verimsiz ve başarısız bir ilişkiyle Türkiye’nin ulusal çıkarlarının fazla ilerletilemeyeceğinin onlar da farkında. Ya yüce liderleriyle ters düşmeye cesaret edemiyorlar, ya kısa vadeli şahsi menfaatleri nedeniyle bunları dile getir(e)miyorlar, ya da refüze ediliyorlar.
AKP’nin oy için ABD’ye sürekli giydirip, Amerikalılara muhatap olurken dost ve müttefik ayaklarına yatma cinliği artık çalışmıyor. Washington, dozajı artan şekilde, açık ve kapalı farklı kanallardan Ankara’ya “Yerini bil ve tarafını seç” mesajını gönderiyor. AKP bir zamanlar başarıyla uyguladığı ‘komşularla sıfır problem’ siyasetinden uzaklaşarak Türkiye’yi bölgede yalnızlaştırdı. Şimdi de sıra ABD ve Avrupalı müttefiklerle ilişkileri sıfırlayarak ülkeyi büsbütün savunmasız bırakmaya mı geldi? Kendinizi tahrip edebilirsiniz, ama lütfen bu ülkeye, bu halka biraz acıyın. Eninde sonunda bir gün emaneti sizden devralacaklara stratejik iflas bırakmayın.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment