Suriye’de Amerikan kafası karışık
Arap Baharı sürecinde ABD en çok Suriye’de bocaladı.
Adeta her kafadan bir ses geliyor. Beyaz Saray’ın şimdiye kadarki icraatları ise -tabii bizim bildiklerimiz- daha etkili devreye girmelerini arzu eden Ankara’nın içini pek açacak cinsten değil. Amerika’daki etkili dış politika çevreleri, Suriye konusunda bölünmüş durumda. Sağdan başlayalım: Milliyetçi sağ ve neocon çizgideki düşünce kuruluşu AEI’den Daniella Pletka, Daily Beast’te ‘ABD Suriye’ye müdahale etmeli mi?’ başlığıyla çıkan yazısında ‘Bu büyük bir stratejik fırsat, büyük bir insani fırsat ve ABD sanki Belçika’ymış gibi davranıyor.’ diyordu. Foreign Policy Initiative (FPI) çevresinden bir grup sağcı ve müdahaleci liberal entelektüel, Başkan Obama’ya 17 Şubat’ta mektup yazarak askerî müdahale dahil hiçbir seçeneği göz ardı etmeme çağrısı yaptı. Merkez sağ çizgideki Heritage Foundation uzmanı James Phillips ise, askerî müdahalenin ‘masraflı ve zor’ olacağını belirterek, ‘Washington şimdilik Türkiye ile yakın işbirliği halinde insani yardım sağlamalı, fakat Suriye’de bir BM barış gücü operasyonuna Amerikan askeri verme taahhüdünde kesinlikle bulunmamalı’ telkininde bulundu.
Sol düşünce çevrelerine gelince; merkez sola yakın Brookings Institute düşünce çevresi, Suriye’ye durumu daha kötü hale getirmeden nasıl yardım edilebileceği sorusunu irdelerken, askerî metotlardan ziyade insani ve diplomatik tedbirlere vurgu yapmakta. İlerici sol çizgideki CAP’ten (Center for American Progress) Peter Juul ise webmakalesinde Suriye’de eylem seçeneklerinin iyi olmamasının Esed-karşıtı uluslararası koalisyon arasında mutabakatı iyice zorlaştırdığına dikkat çekiyor. ABD’ye bu süreci götürürken ‘Suriye’ye doğrudan askerî müdahalenin risklerini ve maliyetlerini akıldan çıkarmama’ tavsiyesinde bulunuyor.
herkesin kafası karışık
Bush döneminin eski tüfekleri de tartışmaya müdahil oldu. Eski Dışişleri Siyaset Planlama Daire Başkanı Anne-Marie Slaughter, Washington Post makalesinde Suriye sınırları içinde Türkiye’nin de desteğiyle halk için ‘güvenli bölgeler’ oluşturma fikrini savundu. Bush’un Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Stephen Hadley ise aynı gazetede, muhalefeti silahlandırmanın yabancı ülkelerin askerî müdahalesinden iyi olacağını öne sürdü.
Uzmanlar arasındaki bölünmenin bir benzeri, medyada da var. Washington Post’un başmakalesinde Obama yönetiminin Suriye’de olanlara tepkisinin sadece diplomatik ve insani çerçevede kalması eleştiriliyordu. ‘Muhalefetten ya da dış güçlerden gelen inandırıcı bir güç tehdidiyle yüz yüze kalmadığı sürece, Bay Esed’in katliamı sürecek’ deniliyordu. Los Angeles Times ise ‘Suriye ihtilafına bulaşmamak’ başlıklı editoryal yazısında, ‘Orada yaşananlar korkunç olmakla beraber, ABD’nin askerî müdahalesi en azından şimdilik doğru olmaz’ tezini işledi. LA Times, ‘Bütün diplomatik alternatifler tükendi mi? Rusya ve Çin kazanılabilir mi? Amaç, strateji nedir ve işin sonu nereye varır?’ gibi soruların cevaplanmasını istedi.
Peki farklı iç ve dış baskılar altında kalan Obama yönetimi ne düşünüyor? Herkes gibi onların da kafası karışık. Sonrası adına ciddi şüpheleri olmakla beraber, son tahlilde Esed rejiminin devrilmesini, sivillere zulmün sona ermesini arzu ediyorlar. Ama savaş yorgunu Amerika’yı fazla askerî taahhüt altına sokmaya pek niyetleri yok. Zira bu yönetim, ulusal çıkarları birinci dereceden tehdit eden bir durum oluşmadığı sürece, özellikle tek taraflı askerî müdahalelere sıcak bakmıyor. Amerikan halkı da bu çizgiyi genelde destekliyor. Hele seçim senesinde, Ortadoğu’da İran’ı, Rusya’yı ve Çin’i dolaylı olarak karşılarına alacakları bir belaya bulaşmak istemiyorlar. ABD’nin Suriye politikası, İran’la nükleer programından dolayı askerî cedelleşmeye girmemesiyle de tutarlılık arz ediyor. Başkan Obama İran’a karşı askerî seçeneğin ‘blöf’ olmadığını söylese de, ABD o konuda İsrail kadar aceleci değil.
türkiye’nin rolü önemli
Amerikan yönetiminin ve yönetime yakın çevrelerin Suriye’ye fazla müdahil olma noktasında gönülsüzlüğünü besleyen temel kaygıları şunlar: Muhalifleri silahlandırırsak ülke, bölgeye de yayılacak ve istikrarı iyice sarsacak daha büyük bir iç savaşa sürüklenir mi? Ya o silahlar bir gün Afgan mücahitlerle olduğu gibi Amerikan çıkarlarına karşı kullanılırsa? Irak’taki kırılgan istikrar olumsuz etkilenirse? Suriye radikal İslamcıların eline geçerse? Yeni Sünni rejim Kürt, Alevi, Dürzi ve Hıristiyan azınlıklara zulmederse? Ülkenin bölünmesi durumunda Kürt meselesinde hassasiyeti olan Türkiye gibi komşuları askerî müdahalede bulunursa? Vesaire vesaire.
Suriye için gerek diplomatik gerek askerî çözüm yanlısı Amerikalı çevreler, Türkiye’nin rolünü önemsiyor. Konuyla ilgili hemen her tartışmada Türkiye bahsi bir şekilde geçiyor. Esed karşıtı koalisyonda Türkiye’nin adı ABD, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan, Katar gibi oyuncularla aynı saflarda anılıyor. Çokuluslu bir gücün Suriye’ye askerî müdahalesi durumunda Türkiye’nin kara ve deniz sınırları en elverişli alternatif olarak öne çıkarılıyor. Ancak Türkiye’de askerî müdahalelere onay almanın kolay olmadığına, ABD-Türkiye ilişkilerinin tekrar zedelenmemesi için yoğun ön istişarenin gereğine de dikkat çekiliyor. Esed sonrasında rejimin kitle imha silahlarının dışarıya kaçırılmaması için muhaliflerle kapsamlı ilişkileri olan Türkiye’nin yardımcı olabileceği ifade ediliyor. İnsani yardımlarla ilgili senaryolarda Türkiye genelde geçiyor. ‘Suriye’ye asker göndermeseler bile, insansız hava araçlarını tahsis etsinler’ diyenler var. Gördüğünüz gibi, Amerika’daki Suriye tablosu oldukça karışık. Bizim hükümetin de elinde sihirli değnek yok. Allah mazlumların yardımcısı olsun.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment