O mektup
Şöyle bir düşünün: ABD Senato-su’ndan AKP’nin demokrasi karnesini öven bir mektup çıksaydı ve 100 senatörden 74’ü altına imza atsaydı, ne olurdu? Cumhurbaşkanı Erdoğan ve arkadaşları kırk gün kırk gece davul çaldırır, medyadaki münadileri de bunu Türkiye’nin yükselen itibarına muazzam bir belge olarak sunar, hatta belki AKP’nin seçim kampanyalarında bile kullanılırdı.
Ama öyle olmadı. Tam tersi vuku buldu. Senato’dan Dışişleri Bakanı John Kerry’ye, Erdoğan idaresi altında basın özgürlüğü ve demokrasinin geriye gidişini anlatan bir mektup gitti. Obama yönetimine bu konuyu Erdoğan ve hükümet nezdinde gündeme getirmeleri için “güçlü” bir çağrıda bulunuldu.
Peki, AKP’lilerin tepkisi ne oldu? AKP medyası, en ABD karşıtı ‘trip’lere girdi. Hükümet yetkilileri ise bu uluslararası hezimet ve zillet karşısında şok olup sessizliğe gömüldü. Erdoğan’ın geçen ay benzer bir mektuba imza atan 88 Temsilciler Meclisi üyesine “kiralık” hakareti yaparak Washington’u iyice kızdırmış olduğunun farkındalar. Belki o hakaret olmasa, bu mektup rekor sayıda imzayla çıkmayabilirdi.
HAYALİ BİR ÜLKEDEN BAHSEDİLMİYOR
Senatörler mektupta yalan mı yazmış? Hayır. Ankara’nın egemenleri medyayı sansürlemek için “geniş çaplı” gayret sarf etmiyor mu? Özellikle yolsuzluk skandalından bu yana Türk medyasındaki eleştirel sesleri susturmak için ellerinden geleni yapmıyorlar mı? Birçok önde gelen gazeteci Erdoğan idaresini eleştiren şeyler yazdıklarından işlerini kaybetmedi mi? Üç ay önce gazeteciler Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca “tartışmalı” delillerle gözaltına alınmadı mı? Karaca hâlâ hapiste tutulmuyor mu? Bunlar hayali bir ülkede mi geçiyor?
Acı gerçekleri yüzlerine vuran kendi vatandaşlarını dahi hain ilan edecek, mahkemelerde, hapislerde süründürecek derecede tahammülsüz olanların, durum tespiti yapan yabancıları Türkiye ve Türk düşmanı ilan etmeleri çok doğal. Beni eleştiren haindir ve düşmanımdır derseniz, sizi sevmeyenleri sadece çoğaltırsınız. Kendinizi daha da yalnızlaştırırsınız. Senatörlerin mektubunda, Türkiye’nin ve Türk halkının aleyhine tek bir argüman ve talep yok. Daha özgür, daha demokratik bir Türkiye’nin daha iyi ve kalıcı bir müttefik olacağı beklentisine dayanıyor metin.
Bir ülkede dışlanan, hor görülen vatandaşlara demokratik dünya sahip çıkıyorsa, sorun o vatandaşlarda değil, hükümet ve devlettedir. Hasan Cemal’i kovdurdular, Harvard’da ABD’nin en prestijli gazetecilik ödüllerinden birine layık görüldü. Bir dönemin mağdurları Ahmet Şık ve Nedim Şener nasıl Türkiye’deki basın özgürlüğünün sembolü olduysa, Senato mektubunda dünyada geniş yankı uyandırdığı ikrar edilen 14 Aralık operasyonu da Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’yı yıldızlaştırdı. Otoriterleşen AKP’lilerin yedi düvele şikayet ettiği Hizmet camiasının mağduriyeti tescillenirken, Türkiye ve dünya için önemi daha iyi anlaşıldı. Hizmet geçmişteki bazı hatalarından ders alır ve haksız önyargıları kırabilirse, AKP ara rejimi sonrası Türkiye’de demokrasinin yeniden inşasında vazgeçilmez bir unsur olabilir.
HİZMET’İN BAŞARILI ETKİNLİĞİ
Türk basınındaki karartmadan dolayı kamuoyuna pek mal olmadı ama Hizmet camiası Washington’da geçen hafta yine çok başarılı bir etkinliğe imza attı. Türkî Amerikan Birliği’nin (TAA) yıllık kongresinde Afrika’dan Orta Asya’ya uzanan yelpazede çok sayıda işadamı bir araya getirildi. Salı akşamı yapılan açılış galasına ABD’li 8 senatör ve 8 milletvekili, çarşamba günkü kahvaltıya 2 milletvekili, kapanış galasına 1 senatör ve 18 milletvekili katıldı. İlaveten, dünya çiçeklerinden bir buket gibi rengârenk heyetler, 1 senatör ile 80 Temsilciler Meclisi üyesini ABD Kongresi’ndeki makamlarında ziyaret etti. Üç konuk Türk milletvekili de vardı. Bu başarı, mazlumlara Allah’ın inayetini ve sivil toplumun gücünü gösteriyor. O kutsayıp arkasına sığındıkları devlet gücünü tepe tepe kullanmalarına rağmen Washington’da sadece birkaç Kongre üyesiyle görüşebilen AKP’lilere hassaten duyurulur.
Hizmet camiasına nefret ve kıskançlıkla beslenenler, “Amerikan Kongresi’ni satın almışlar. Parayla mektup yazdırıyorlar” safsatasına sarılmış. Türk-Amerikan toplumunun en aktif kesimlerden olan Hizmet gönüllülerinin hayatın her alanında varlık göstermesi çok doğal. Bu çerçevede, arzu edenlerin Amerikan demokratik gelenekleri doğrultusunda siyasi kampanyalara bağış yapması da gayet normal. Haddizatında Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri adına Washington Büyükelçiliği öteden beri ülkedeki tüm Türk asıllıları siyasi kampanyalara katılmaya, bağış yapmaya teşvik etmekte. Halka da açık olan resmi kayıtlara göre Kerry’ye mektuba imza atan 88 milletvekili ve 74 senatörün çoğunluğu Türklerden bağış almamış. Bağış verilmiş az sayıda imzacıyı nazara verip ‘parayla mektup yazdırdılar’ cinliği yapılıyor. Kaldı ki, Türk asıllı seçmeninden bağış almış bir politikacının dahi Türkiye’yle ilgili içeriğine inandığı bir metne imza atmasında hiçbir etik sorun yok. Bağış yapana ihale ayarlanmamış, torpil yapılmamış ya!
İddia ettikleri gibi Amerikalı siyasetçiler yolsuzluğa batmışsa, AKP’liler çikolata ve ayakkabı kutularıyla para taşıyıp hükümeti öven mektup yazdırsalardı? Ne de olsa para havuzunda yüzüyorlar. Ama yapamazlar, çünkü artık Washington’da AKP’yi parayla dahi savunacak kimse bulmak zor.
AKP ve Erdoğan’a yapılan eleştirileri Türkiye’ye yapılıyormuş gibi sunup kendinizi ve halkı aldatmayı bırakın. Türkiye’yi gerçekten seviyorsanız, ülkenin dünyada imajını bozan ve dış ilişkilerine çomak sokan anti-demokratik politikalardan vazgeçin. Şimdiye dek halkın büyük kısmını medyanızla uyutmayı başardınız diye, dünyanın zekâsıyla da alay etmeyin. Yoksa uluslararası eleştirilerin ardı arkası kesilmez.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment