Kırmızı çizgiler, tehlikeli sular

Kuralsızlığı kural haline getiren AKP’li egemenler idrak edemeyebilir, ama demokrasilerde kırmızı çizgiler vardır.

O çizgiler aşıldıkça, artık sisteme demokrasi demek zorlaşır. Ve evrensel hukuk, sözleşmeler ve teamüllerle belirlenmiş uluslararası kırmızı çizgiler ihlal edilmiş olur. Türkiye işte tam böyle bir süreçten geçiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde artan otoriterleşmeyi gören dünyadan gelen nasihatler, uyarılar ve tepkiler artıyor. Zira başta basın özgürlüğü olmak üzere kırmızı çizgilerin çoğu ya aşıldı, ya da aşılmak üzere.

Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Büyükelçi İbrahim Kalın, geçen hafta düşünce kuruluşu SETA’nın yıllık Türkiye konferansına katılmak üzere Washington’a gelmişti. AKP’ye üst düzey danışman ve siyasetçi üretmesiyle bilinen SETA, yerinde bir kararla gazetecilere ayrımcılık yapmadı. Çünkü organizatörlüğü yapan SETA Washington ofisi, böyle bir davranışın ABD’deki imajlarını daha da bozacağının farkında. Zaten hükümetin çoğu icraatını savunmakta büyük zorluk çekiyorlar. AKP’liler muhalif ve bağımsız basın mensuplarını baskılayıp köşe bucak kaçtıkça, dünyaya özgüvensiz ve suçlululuk psikolojisinde izlenimi veriyorlar.

AKP’LİLER AMERİKALILARI İKNA EDEMİYOR

SETA’nın kurucularından İbrahim Kalın, son dönemde Washington’da yapılan Türkiye konulu hemen her akademik etkinlikte olduğu gibi, basın özgürlüğüyle ilgili bir soruyla karşılaştı. Ancak cevabı salondaki Amerikalıları iknadan çok uzaktı. Ankara’nın adet edindiği üzere, basın özgürlüğünü hapisteki gazeteci mahkumlara indirgeyip, onların sayısının azaldığını iddia etti. Türkiye’de genel medya evreninin açık hapishaneye dönüştüğü gerçeğini örtmeye çalıştı. Daha yeni, bir savcının Hizmet’e yakın muhalif medyayı susturma talimatı verdiği, bir başka savcının Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin dahil önde gelen isimlerine tutuklama talebinde bulunduğu bir iklimden bahsediyoruz. Dünya o iklimin hangi siyasi iradeden beslendiğini çok iyi biliyor. En mahir illüzyonistler dahi AKP’nin basına karşı günahlarını örtüp masum göstermeyi başaramaz.

Kırmızı çizgiyi aştınız mı, çoğu kez otomatik olarak tepki mekanizmaları devreye girer. Bunlardan biri de, demokratik dünya medyasının tavrıdır. New York Times yayın kurulu cumartesi günkü açıksözlü ve güçlü başmakalesine koyduğu başlıkla olan biteni şöyle özetliyordu: Türkiye’nin üzerinde kara bulutlar. Eleştirilerinin odağında dünyanın en antipatik liderlerinden biri olma yolunda hızla ilerleyen Erdoğan vardı. Hizmet medyasına kapatma talebi ve Hürriyet’e tarassut güncel basın özgürlüğü ihlallerine örnek olarak ayıplanıyordu. Bazı Türk gazetecilerin seçim öncesinde Hürriyet, Zaman ve bağlı oldukları ‘bağımsız’ medya gruplarının kapatılmasından ve mal varlıklarına el koyulmasından endişe ettiği bildiriliyordu. AKP’nin seçim kampanyasını tasvir için ‘olağanüstü derecede karanlık ve korku verici’ ve ‘acımasız’ gibi tabirler kullanan Times, Erdoğan’ın gerçeğin söylenmesine artan oranda husumet beslediğini belirtirken, ‘ABD ve Türkiye’nin diğer NATO müttefikleri bu yıkıcı yoldan geri dönmesi için onu sıkıştırmalı’ çağrısında bulunuyordu.

SETA konferansındaki bir panelde ‘Türkiye-ABD ilişkileri demokrasideki kötüye gidişe nereye kadar tolere edebilir? ABD’nin kırmızı çizgisi var mı?’ diye sordum. ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, daha fazla gazeteci tutuklanmasını ‘önemli’ kırmızı çizgiler cümlesinden olarak zikretti. Seçimlerin ‘serbest’ ya da ‘özgür’ keyfiyetine gölge düşmesi halinde ise ABD’nin Türkiye ile ilişkilerinde ‘stratejik değişiklik’ yapma ihtimalinden bahsetti. Obama yönetimi, stratejik çıkarlarından dolayı Ankara’nın birtakım antidemokratik huylarına fazla aldırmıyor gibi davranıyor olabilir, ama özgür basını susturma ve seçim güvenliğini ihlal gibi büyük günahlara tepkisiz kalma lüksü yok. İstese de istemese de, bu kırmızı çizgi ihlallerine ciddi karşılık vermek zorunda. Yoksa temel prensiplerini çiğnemiş olur ve en başta kendi kamuoyundan büyük tepki alır.

ABD KONGRESİ’NDEN TASARI HAMLESİ

Tüm derdi, başta IŞİD’le mücadele olmak üzere Ortadoğu politikalarında Ankara’nın desteğinden mahrum kalmamak olan Beyaz Saray, AKP’li idarecilere kızgınlığını içe atmaya devam ediyor. Medya, akademi ve Kongre ise, tepkilerini dışa vurmaktan çekinmiyor. 74 senatör ve 88 milletvekilinin Dışişleri Bakanı John Kerry’ye basın özgürlüğü mektubunun ardından Kongre cenahından son hamle bir karar tasarısı şeklinde tezahür etti. Florida milletvekili Alan Grayson’un üç meslektaşıyla ortaklaşa Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’ne sunduğu tasarı, Türkiye’de ifade özgürlüğü ve insan hakları konusundaki kaygıları içeriyor. 20 Mayıs’ta sunulan tasarıyı destekleyen milletvekillerinin daha şimdiden 30’a ulaştığı bildiriliyor. Tasarıda, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine sosyal medya ve internet dahil ifade özgürlüğü kısıtlamalarını ‘hemen’ kaldırması ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) taahhütlerine uygun şekilde insan haklarına ‘tam saygı’ çağrısında bulunuluyor.

Erdoğan ve yol arkadaşları kırmızı çizgileri zorladıkça, Türkiye’nin üzerine daha fazla baskı çekiyorlar. İmaj bozuldukça, uluslararası sermayenin ülkeye ilgisi ve güveni azalıyor. Dış yatırımlara çok bağımlı olan ekonominin temelleri zayıflıyor. AKP’nin adım adım sürüklediği tarzda kapalı devre bir ekonomi ve siyasal sistemle Türkiye’nin global rekabette öne çıkması mümkün değil. Ankara, Batılı değerler sisteminden ve AB’yle entegrasyon sürecinden koparsa NATO güvenlik şemsiyesinden yararlanma imkanını da kaybedebilir. ‘Türkiye NATO’dan çıkarılsın’ diyenler giderek artıyor. Tehlikeli sularda geziniyoruz, vesselam.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.