Çuvalın büyüğü ABD’nin başına
Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) güçlerinin Musul Başkonsolosluğu’muzu basarak aralarında diplomatların ve özel harekatçıların da bulunduğu 49 vatandaşımızı rehin alması tabii ki çok vahim ve üzücü.
Ama aslında Irak’ta çuvalın büyüğü Türkiye’nin değil ABD’nin başına geçirildi. Sadece Türk değil, Amerikan istihbaratının da Musul Musul uyuduğu anlaşılıyor. Önlem alınamazsa, Türkiye’nin güneyinde terörün kol gezdiği bir çeşit Afganistan ve başka küçük devletçikler doğabilir. Ne Amerikan ne Türk çıkarlarına uyan bu dramatik gelişmelerden dolayı iki ülke arasında her seviyede yoğun bir diplomatik hareketlilik görülüyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Washington’da Irak dosyasına hakim Başkan Yardımcısı Joe Biden ile geçen hafta iki kez telefonla görüştü. Başkan Barack Obama ise hem meşguliyeti hem de hükümetin anti-demokratik eğilimlerinden dolayı Erdoğan’ın telefonlarına çıkmadı. Ama Washington ile Ankara’nın aşk partnerleri olmaması, iş ortaklığı yapmayacakları anlamına gelmiyor. Birbirlerinin görüşlerine ve imkanlarına ihtiyaçları var. En basitinden, ABD yarın bir hava harekatı düzenlemek istese, Türkiye’deki askeri üsleri veya hava sahamızı kullanması gerekebilir. Türkiye ise, rehine krizi bir kurtarma operasyonu noktasına tırmanırsa ABD’nin teknolojik imkanlarından faydalanmak isteyecektir.
Saddam sonrası Irak, ‘Made in USA’ damgası taşıyor. 2003 işgali ABD’nin güç ve prestij projesi olarak dizayn edilmişken, hezimete dönüştü. Başkan George W. Bush’un engelli Irak bebeğini kucağına alan Obama, kendi ayakları üzerinde biraz durmasını sağladıktan sonra kaderine terk etmek istiyordu. Böyle bir lüksü olmadığını sanırım şimdi anlamıştır.
BEYAZ SARAY KULAK TIKAMIŞTI
Yıllar sonra gözler yine ABD’nin Irak’ta ne yapacağında. Obama topu Bush yönetimine atıp sorumluluktan kaçamaz, çünkü altı yıldır görev başında. Muhalefet, Amerikan ordusunun Irak’tan fazla erken çekildiğini söylüyor. ABD’nin kurduğu ve eğittiği Irak ordusunun ağır teçhizatları bırakıp IŞİD’den kaçması da bir başka skandal. Kendini savunan Obama yönetiminde ise eleştiri oklarının yönünü Irak Başbakanı Nuri El-Maliki’ye döndürme gayreti var. Yönetim ağızları ‘Maliki şu anda bizden yardım istiyor ama, Amerikan askerlerine hukuki garantiler vermeyince, 2011’de yeni bir Güçlerin Statüsü Anlaşması imzalayamadık ve geride hiç asker bırakamadan çekildik.’ diyorlar. Şii destekli Maliki hükümetinin sistemden dışladığı ve haklarını çiğnediği Sünnilerin radikal alternatiflere itildiğini, IŞİD’i bu nedenle bağırlarına bastıklarını ifade ediyorlar. Beyaz Saray, Maliki’ye askeri yardım kartını iç siyasi reformlar için bir manivela olarak kullanmayı planlıyor. Ancak Irak’ın bu hale gelmesinde zamanında Ankara’nın telkinlerine kulak kapayıp Maliki’ye toz kondurmayan Beyaz Saray’ın vebali yadsınamaz.
Irak’ta nihai çözüme sırf askeri metotlarla ulaşılamayacağı muhakkak. Siyasi, toplumsal ve ekonomik araçlar daha etkili kullanılmalı. Ancak kısa vadedeki akut güvenlik sorunlarını çözmek için radikal gruplarının geri püskürtülmesi şart. Başkan Obama, kara harekatının söz konusu olmadığını söylüyor. İnsansız ve insanlı hava araçlarıyla saldırılar, istihbarat operasyonları ve Irak güçlerine farklı askeri yardımlar ise masada. Amerikan halkı, Obama’nın Ortadoğu’dan geri çekilme (disengagement) politikasını büyük ölçüde destekliyor. O coğrafyaya çok kan ve para döküldüğünü, üstelik sonuç da elde edilemediğini düşünüyor. Dolayısıyla Obama halk cenahında rahat. Başı asıl dış politika camiasıyla ve bölgedeki müttefikleriyle dertte. Sorunların üzerine erken safhada gitmek varken büyümesine, hatta kangrene dönüşmesine göz yummakla eleştiriliyor. Suriye ve Irak krizleri için bu tenkitlerdeki haklılık payı hiç az değil.
Erdoğan hükümeti Irak krizini ABD’ye biraz daha yakınlaşma, tepkilerini yumuşatma ve imkanlarını kullanma adına fırsata dönüştürmeye çalışıyor. Zira Amerikan yönetimi ve medyasında Ankara’nın Suriye’de bazı radikal ve terörist gruplara yardım ederek Musul’da kendi ektiğini biçtiği kanaati hakim. Washington’da birçokları Erdoğan hükümetinin ‘Sünni olsun da isterse terörist olsun’ mantığıyla, pan-İslamcı ve pan-Sünni bir politika izlediği görüşünde. Ortadoğu onyıllarca sürebilecek mezhepçi savaş ve ihtilaflara sürüklenirken, Ankara’dan beklenen, sorunun değil çözümün parçası olması.
FIRSATTAN İSTİFADE, HİZMET’İ ŞİKAYET
Suriye’ye ilaveten Irak’taki gelişmeler muvacehesinde önümüzdeki dönemde ABD ile ilişkilerde terörle mücadelenin daha da ön plana çıkacağı anlaşılıyor. Bu arada hükümet temsilcilerinin terörle mücadele bağlamında randevu aldıkları Amerikalı muhataplarıyla görüşmelerinde fırsattan istifade Hizmet hareketini de yasadışı örgütmüş gibi gündeme getirmeleri beklenebilir. Geçen hafta Washington’da temaslar yapan Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile bu hafta gelen İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya başbakanın talimatları arasında eminim bu da vardır. Fethullah Gülen ve sevenlerine iade ve tarassut talepleri Amerikan tarafınca abartılı ve hukuksuz olarak görülüyor. Buna tevessül eden yetkililer hem kendilerini hem Ankara’yı küçük düşürür. Hükümetin rasyonel bir iş ortağı olmadığı yönündeki şüpheleri körükler. Neticede Türkiye’nin dış ilişkileri ve ulusal çıkarları zarar görür.
Son Irak krizinde hem Türkiye hem ABD’nin alması gereken dersler var. Ankara, düşmanımın düşmanı dostumdur mantığıyla bazı yanlış angajmanlardan ve hayallerden vazgeçmeli. Washington ise Suriye’de kanayan yaranın tüm bölgeye istikrarsızlık ihraç ettiğini görerek artık elini taşın altına koymalı. Her iki ülke de Tahran’ın durumdan stratejik avantajla çıkmasına izin vermemeli. Kerkük’ün statüsü oldubittiye getirilmemeli.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment