Biraz da sağdan mı yanaşsak?
Küresel güçleri bile aciz bırakan son gelişmeler, Türkiye’ye de gücünü fazla abartmaması gerektiğini de öğretmeli. Şu durumda belki de en iyisi, çok mükemmeliyetçi davranmadan, küresel ve bölgesel oyunculara biraz da sağdan yanaşıp sahadaki gelişmeleri öyle etkilemeye çalışmak.
Ağustos, Washington’da tatil zamanıdır. Başkan Obama ve yakın çalışma ekibindekilerin çoğu da geçen hafta tatildeydi. Haddizatında başta Mısır ve Suriye olmak üzere, akıl almaz bir kargaşanın yaşandığı Ortadoğu’da Amerikan dış politikasının zaten uzun süredir fiilen tatil yaptığını söyleyebiliriz.
Karşımızda dış politikada ilkeleri aşınmış, başını kuma gömmüş, etrafına ilgi ve kaygısı azalmış bir ABD var. Eski Mısır’ın devamı yeni askeri rejimin katliamlar zinciri Obama’yı tatilde yakaladığından değil, Amerikan dış politikasındaki durgunluk dönemine denk geldiği için, kolay çıkış yolu gözükmüyor. Bush dönemindeki aşırı müdahaleci ve idealist yaklaşımların yerini Obama döneminde pasiflik ve pragmatizm aldı. İfratla tefrit arasında gidip gelen Amerikan dış politikası ortayolu bir türlü tutturamazken, iyice başıboş kalan bölge de şirazeden çıktı. Ortadoğu ABD ile olmuyordu, ABD’siz de olmuyor. Türkiye dahil bölgesel güçlerin bu sorunları kendi başına çözemeyeceği artık kesinleşti.
ESED VE MISIR ORDUSU, WASHINGTON’U İYİ OKUDU
Her ne kadar duraklama dönemine girmiş olsa da, büyük krizlerde sonuca en çok tesir edebilecek kabiliyetteki dünya gücü niteliğini koruyan ABD’nin dış politika yorgunluğunu en erken keşfedenlerden biri, Suriyeli Esed olmuştu. Rusya’yla kavgaya üşenen Obama yönetiminin orada yüz bini aşkın kişinin ölümünde kısmi vebali var. Görülen o ki Mısır ordusu da Washington’un nabzını doğru okumuş. Her şeyden öte, Obama’nın dünyayı ve Amerika’yı değiştireceğini iddia eden heyecanlı bir idealistten soğukkanlı bir reelpolitik öğrencisine doğru evrilişini çok iyi tespit etmişler. Mısır’ın zalim generalleri, Washington’un reelpolitik nedenlerle kendilerinden vazgeç(e)meyeceğini biliyor. Pentagon’un Ortadoğu’dan sorumlu komutanlığının (Central Command) eski tepe isimlerinden General James Mattis, verdiği bir demeçte bunun gerekçesini gayet güzel açıklıyor: ‘Onlara Süveyş Kanalı için ihtiyacımız var, İsrail’le barış anlaşması için ihtiyacımız var ve Mısır’ın demokrasiye geçişine olduğu kadar Amerikan çıkarlarına da tehdit teşkil eden vahşi aşırıcılarla süren kavgada ihtiyacımız var.’
Martha’s Vineyard adlı lüks beldede ailecek tatil yapan Obama, Mısır’daki darbe yönetiminin işlediği son şenaatlerden -ve belki biraz da istirahatinin bozulmasından- dolayı kameralar önüne geçerek sert tonlu bir konuşma yaptı. Sert dediysek, darbeye darbe dememekte hâlâ kararlı. Onun yerine daha hafif olan ‘müdahale’ tabirini tercih etti. Katliamcı darbe yönetimine cezaen (ve tabii iç ve dış kamuoyuna kötü bir fotoğraf vermeme kaygısıyla) bir ortak askeri tatbikatı iptal etti. Ama Mısır ordusunun yılda 1,3 milyar dolarlık yardım cukkasına dokunmuyor. Amerikalı yetkililer, yardım programlarını gözden geçirdiklerini söylemekle yetiniyor. Herhalde Bosna türü bir soykırım falan olursa iptal kararı verecekler…
OBAMA’YA İÇ BASKI YETERSİZ
Obama’nın Mısır’a yaklaşımı, Amerika’nın dış politikaya fazla zaman ve kaynak harcamasını istemeyen halkın eğilimleriyle uyumlu aslında. Beyaz Saray’ın darbeye zımni destek verip demokrasi ve özgürlük prensiplerini çiğnemesi pek az kimsenin umurunda. Washington Post ve New York Times gibi Amerikan ve dünya seçkinlerine hitap eden yayınlarda çıkan artan sayıda ve dozajda eleştiriler sizi yanıltmasın. Obama’nın dış politikasındaki ahlaki çelişkiler, üst düzey siyasi ve entelektüel bir tartışma mevzuu olmaktan öteye gidemiyor. Zira insaflı aydın duruşlarının halk düzeyinde fazla karşılığı yok. Halk, etliye sütlüye fazla karışılmasını istemiyor. Özellikle bir kargaşa bataklığı olarak gördükleri Müslüman coğrafyasından uzak durulmasını tercih ediyor. Terörle mücadele hariç askeri güç kullanımına karşı. Dolayısıyla Obama’yı Ortadoğu’daki krizlerde daha riskli roller oynamaya itecek derecede büyük bir iç baskı bulunmuyor. Zaten sağlamcı olan Obama da, buna dünden razı.
Ankara gerek açıktan gerek diplomatik kanallardan mesajlarıyla Obama yönetimini Mısır’da orduya müzahir çizgisinden uzaklaştırmaya çalışıyor. Başbakan Erdoğan, Obama’nın son Mısır çıkışını yeterli bulmadığını ima etti. Ama Washington üzerinde ne İsrail kadar nazımız, ne de Suudi Arabistan’ın petrodolarları kadar lobi gücümüz var. Yukarda zikredilen sebeplerin de etkisiyle, külçe gibi yerinde duran ABD’yi fazla kımıldatamadık. Ankara Mısır’da kendini İhvan alerjili çıkarcı ABD-İsrail-Suud ekseninin karşısında konumlandırdı. Hükümetin Mısır’da elindeki en önemli manivela, İhvan ve Hamas nezdindeki itibarı. Ama bu işin sonunda da Suriye’deki gibi yalnız kalma riskimiz yüksek.
TÜRKİYE FAZLA YALNIZLAŞMASIN
Ortadoğu’da ABD ve Rusya gibi büyük güçleri, İran ve Suudi Arabistan gibi bölgesel güçleri yer yer karşıya alarak izlenen değer ve prensipler ağırlıklı dış politika milli gururumuzu okşamakla birlikte, kısa vadede Türkiye’yi yalnızlaştırıyor. Şu dakikada Suriye, İsrail ve Mısır’da büyükelçimiz yok. Bağdat’la vaziyet oldukça limoni. Tahran’la cepheleşmiş durumdayız. Suriye’de dolaylı olarak savaştığımız Hizbullah’ın hâkim olduğu Lübnan’da iki pilotumuz kaçırıldı. Tek umudumuz, Ankara’nın stratejisinin uzun vadede işe yaraması. Türkiye şüphesiz bölgede etkisiz eleman değil. Ancak küresel güçleri bile aciz bırakan son gelişmeler, Türkiye’ye de gücünü fazla abartmaması gerektiğini de öğretmeli.
Ekonomisi ve yumuşak gücü gelişkin sayılabilecek Türkiye’nin bölgede milli politikalarında istediği sonuçları alamamasında askeri caydırıcılığının nispeten düşük olmasının da payı var. Şu durumda belki de en iyisi, çok mükemmeliyetçi davranmadan, küresel ve bölgesel oyunculara biraz da sağdan yanaşıp sahadaki gelişmeleri öyle etkilemeye çalışmak.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment