Ateşle oynuyorlar
Associated Press (AP) haber ajansından öğreniyoruz: Hükümet, Suriye’de Esed rejimini devirmek için İslamcı direnişçilere destek vermek üzere Suudi Arabistan’la anlaşmış.
İttifak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni Suud Kralı Selman’ı tebrik ziyaretinde perçinlenmiş. Bu, Erdoğan’ı darbeci dediği Mısır lideri Sisi’yle barıştırıp İran’a karşı Sünni eksenini güçlendiren Suudi Arabistan için başarılı bir hamle sayılabilir. Ya Türkiye için? İşte orası biraz şüpheli.
Dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan ve Suriye’yle sınırı bulunmayan Suudi Arabistan, işler sarpa sarsa da bir şekilde paçayı sıyırabilir. Türkiye içinse riskler çok daha büyük. Ayyuka çıkan Suriye’ye askeri harekat söylentileriyle de birleştirerek soruyorum: Doğal kaynak teminatı olmayan, ekonomisi büyük oranda yabancı yatırıma bağımlı, içerde kutuplaşmış, Suriye’ye komşu, İran’a sınırdaş bir ülkenin böyle maceracı işlere girişme lüksü var mı? Bence yok.
Obama yönetimine yakınlığıyla bilinen düşünce kuruluşu Center for American Progress (CAP) uzmanı Michael Werz’e Ankara’nın hamlesiyle ilgili değerlendirmesini soruyorum. ‘Ateşle oynuyorlar’ diyor. Neden mi? Cevabı bir başka önemli düşünce kuruluşu olan Dış İlişkiler Konseyi (CFR) uzmanı Steven Cook’tan alalım: “Suudi Arabistan ve Türkiye’nin Esed sonrası dönemi şekillendirebileceklerine inandıkları açık. Ancak Esed gittikten sonra (eğer giderse) çok kavga olacağı gerçeğini göz ardı ediyorlar.” Cook’a göre, “rejimin kalıntıları, Hizbullah, muhtelif aşırıcı gruplar ve İranlıların kavgayı sürdürmede çıkarı olacak.”
TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN RİSKLER
Tehlike şu: Suriye’de radikal rejim değişikliği hamlelerine devam edilmesi halinde, Türkiye kendini Ortadoğu’da uzun yıllar sürecek kanlı bir mezhep ve nüfuz savaşının göbeğinde bulabilir. Büyük ihtimalle her yolun mübah olacağı bu savaşta, Türkiye toprakları şimdiye kadar görmediği oranda ve türde teröre, şiddete, istikrarsızlığa maruz kalabilir. Zira ne İran ve yandaşlarının ne de Rusya’nın eli armut toplayacaktır. Ülkedeki sosyal ve siyasi parçalanmışlık ve ekonomik kırılganlık, yabancı istihbarat operasyonlarına son derece elverişli zemin sağlıyor. Enerjisinin büyük kısmını AKP karşıtlarıyla mücadeleye ayıran yerli istihbarat teşkilatları, onlara karşı koymada aciz kalabilir. Üstelik Ankara, başta ABD olmak üzere, NATO müttefikleriyle mutabık olmadığından, dışardan emniyet sigortası da yok gibi.
ABD’nin iki yakın iş ortağı olmalarına rağmen, ne Türkiye ne Suudi Arabistan Obama yönetimini Suriye politikasına ikna edebildi. Zira Steven Cook’un ifadesiyle, “Esed’den sonra neyin geleceği konusundaki Amerikan kaygıları hâlâ geçerli.” ABD, stratejik değer taşıyan Suriye’nin kaderini radikal İslamcı gruplara teslim etmektense, Esed rejiminin zayıflamış halde yaşamasını uygun buluyor. Şu durumda, Türkiye ve Suudi Arabistan hem ABD’nin hem Rusya’nın karşı çıktığı bir senaryoyu hayata geçirmek istiyor. Hadi İran’la boğuşmayı bir şekilde göze alıyorlar. Global güçlere rağmen bu projeyi gerçekleştirmek mümkün mü? Bence zor.
‘TEHLİKELİ BİR OYUN’
AP muhabiri Desmond Butler’a konuşan Oklahoma Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Direktörü Joshua Landis, bunun ‘özellikle Türkiye için’ tehlikeli bir oyun olduğunu söylüyor. “Eğitici öykü şu ki, Ortadoğu’daki her güç, İslamcıların gücünü kendi lehine değerlendirmek istemiştir. Görünen o ki, bu hep ters tepiyor.” Lehigh Üniversitesi öğretim üyesi, Ortadoğu ve Türkiye uzmanı Henri Barkey’in kanaatini alıyorum. Landis’e katıldığını belirtiyor ve ekliyor: “Çoklu oyuncuların ve ideolojilerin olduğu savaş alanında sosyal mühendislikle uğraşamazsınız. Hele ideolojik ve dini ilhamlı gruplarla iştigal ediyorsanız. Bu işin sonu kötü.”
Peki ABD bile Esed’i devirme işine girişmek istemiyorken, Ankara’nın bu denli hevesli olmasını neyle açıklayabiliriz? Tüm değişkenleri hesaba katılmış bir ‘stratejik derinlik’ ürünü müdür, yoksa cahil cesareti midir? Erdoğan ve Davutoğlu, zamanında nasihatlerini dinlemeyen Esed’i devirmeyi şahsi gurur meselesi yaptıklarından duygusal mı hareket etmektedirler? Türkiye’de soyguncu ve baskıcı bir İslamcı rejimin kurulmasına engel teşkil edebilecek ordu Suriye’yle meşgul edilerek direnci düşürülmek mi istenmektedir? AKP’de işlerin kötüye gitmesi durumunda, halkın milli duygularla iktidara tekrar sarılmasını garantileme adına, Suriye’ye askeri müdahale seçeneği yedekte mi tutulmaktadır? AKP’li kodamanların güç ve iktidar uğruna şimdiye dek işledikleri cürümlerin, yaptıkları zulümlerin, söyledikleri yalanların azameti, maalesef bu tür soru ve şüpheleri yerinde kılıyor.
DİREKSİYONDA TRAFİK CANAVARI VAR
Türkiye’de dış politikanın mevcut durumu şöyle tasvir edilebilir: Otobüsün direksiyonunda trafik canavarı bir kaptan var. Ne kural tanıyor, ne arazi. Muavin ona, o muavine gaz veriyor. Engebeli zeminlerde, uçurum kenarlarında hız yapıyorlar. Yolcuların çoğu ise olacaklardan habersiz, kapalı devre yayından zevkli bir macera filmi izliyor. Oysa asıl macera, kendi yaşadıkları…
Sayın yolcular, size verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz. Ama canınızı seviyorsanız, film aleminden çıkıp etrafınıza bakıverin. 1 koyup 10 alacağız ümidiyle Osmanlı’yı Birinci Dünya Savaşı’na sokarak koca cihan devletini uçuruma iten ütopyacı, kumarcı ve hırçın ruh, yüz yıl sonra başka bir kılıkla karşınızda. Dur demek için fırsatları şimdiye dek bir bir teptiniz. Onlar da şımardıkça şımardı, gemi iyice azıya aldılar. Koca imparatorluktan elde bir buçuk yarımada kalmış. Onu da hoyratça riske atıyorlar.
İnanın içim kan ağlıyor. Ve Mehmet Akif gibi feryad edesim geliyor: “Sahipsiz olan memleketin batması haktır. Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.”
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment