Amerika’nın Irak’a dönüşü

ABD’nin Ortadoğu’da sorumluluktan kaçma lüksü bulunmadığını anlamaya başlayan Başkan Barack Obama, Irak ve Suriye’de yavaş yavaş elini taşın altına koyuyor. Tabii Esed rejiminin kimyasal silah kullanımından dolayı Suriye’de yapmaya karar verdiği hava operasyonunda olduğu gibi, sonradan caymazsa…

Ortadoğu’yu suni siyasi sınırlarından ibaret görmeyenler için, olayların geçişkenliği sürpriz değil. Irak’ta Amerikan askeri müdahalesiyle oluşan Sünni alerjili Şii-baskın siyasi yapının parçalayıcı tesirleri, Suriye’deki Sünnileri de kendi kaderlerine tayine iten sebeplerden oldu. O başkaldırı Rusya ve İran destekli Esed rejimine toslayınca, radikallerin ve teröristlerin elleri güçlendi. Sünniler, El Kaide ve türevlerine çanak tutmaya başladı. Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) militanlarının Suriye’de palazlandıktan sonra Irak’taki Sünni bölgeleri de bir bir ele geçirmesi, bölgedeki krizlerin geçişkenliğini teyid etti. Şimdi Şiiler de mukabele için organize oluyor. Ve mezhep savaşları kızışıyor.

Obama yönetiminin temel hatalarından biri, Suriye’de yaşananların bölgeye etkilerini küçümsemesi oldu. İtfaiye araçları istasyonda beklerken, yangın yayıldıkça yayıldı. Mezhepçi mücadelelere karşı olduğunu söyleyen Obama yönetimi, pasif politikaları sebebiyle sahada tam tersi bir duruma yol açtı. Karşıt cephelerde Suudi Arabistan ve İran’ın başını çektiği mezhep çekişmesinin, Obama’nın bir başka dış politika önceliğini de olumsuz etkileme potansiyeli var: Nükleer silahsızlanma. Zira Tahran’ın nükleer programı konusunda Obama yönetimini uyuttuğuna, müzakerelerde ciddi tavizler vermeyeceğine inanan Suudlar, pekâlâ petrol paralarını bastırıp nükleer silah edinmek isteyebilir. İşte siz asıl o zaman seyredin şenliği!

BEYAZ SARAY’IN İRAN YAKLAŞIMI

Geçen hafta İran’ın Irak’ta ‘yapıcı’ bir oyuncu olabileceğini söyleyen Obama, Maliki hükümetinin maksimalist mezhepçi politikalarında Tahran’ın azmettirici rolünü hâlâ fark etmemiş olabilir mi? Yoksa barış ve istikrara az da olsa katkı koparma ümidiyle İran’ı dışlamamaya çalışıyor? Ya da Sünni radikalizmini körükleyen Suudi Arabistan gibi bazı Arap müttefiklerini de fazla nazara vermeden, bir denge mi gözetiyor? Bunların hepsi mümkün. Ancak mevcut Amerikan politikalarının netice itibarıyla Şii yayılmacılığını ve Sünni radikalizmini körüklemekten başka işe yaramadığı aşikâr.

Dışişleri Bakanı John Kerry’yi Ortadoğu’ya gönderen Başkan Obama’nın temel amaçlarından biri Sünni dostlarına ‘radikalleri desteklemeyin’ mesajı vermek. Ne var ki, Kerry, İran’ın bölgedeki emelleri ve taktikleri konusunda Beyaz Saray’ı naif bulan Sünnileri ikna etmekte zorlanabilir. Ortadoğu çıkarmasının bir başka önemli hedefi ise Bağdat’ta daha kucaklayıcı bir hükümet kurulmasına zemin hazırlamak. Washington, ABD desteğiyle şımararak Sünniler, Kürtler ve Türkmenler gibi unsurları boğucu politikalar güden Maliki hükümetinin değişmesi için kolları sıvamış görünüyor. Başkan Obama, açıktan ‘Maliki gitmeli’ demedi. Demesi doğru da olmaz zaten. Ancak ‘Sadece kucaklayıcı bir gündeme sahip liderler Irak halkını gerçekten bir araya getirebilir ve bu krizden çıkarabilir’ ifadeleriyle siyasi yol haritasının kodlarını verdi.

ASKERÎ SEÇENEKLER

Askeri seçenekler açısından da Beyaz Saray’ın durumu dramatik. Daha dün “Irak’tan tüm Amerikan askerlerini çektim” diye övünen Başkan Obama, bugün Maliki hükümetini, bir miktar asker kalmasına imkân veren güçlerin statüsü (SOFA) anlaşmasına takoz koymakla suçluyor. Bağdat, eleştiriyi tabii ki hak ediyor. Fakat Irak’taki yeni devletin siyasi ve askeri açıdan kendi ayakları üstünde duramayacağını öngöremeyen Beyaz Saray’ın o anlaşma için Bağdat’a yeterince bastırmadığını iddia edenler de pek haksız sayılmaz.

ABD istemeye istemeye Irak askeri tiyatrosuna yeniden giriş yaparken, Obama’nın emriyle 300 dolayında Amerikan askeri uzmanı Irak ordusuna danışmanlık yapmak üzere ülkeye gidiyor. Özellikle insansız hava araçlarıyla istihbarat faaliyetleri yoğunlaştırılıyor. Kara harekâtı ihtimal dışı ama terör gruplarına karşı Yemen’deki gibi cerrahi operasyonlar gündemde. Obama, küçük çaplı da olsa askeri müdahaleye ikna ya da yetki için Amerikan Kongresi’nin kapısını çalıyor. Daha da ilginci, Suriye’de şimdiye kadar muhalefetin mahrum edildiği bazı askeri ve lojistik yardımlar için de pamuk eller cebe girmeye başladı.

Washington’daki uzmanlar, Irak’taki yeni durumun Kürtlere tarihi avantaj ve fırsatlar sunduğunda hemfikir. Stratejik değeri yüksek Kerkük’ün radikal gruplardansa Kürtlerin askeri kontrolüne geçmiş olması, Amerikalıları rahatlattı. Türkiye’nin Irak Kürtleri aleyhine askeri hamle yapmasından endişe edilmiyor. Aksine, Ankara’nın Kürtlerle doğrudan petrol anlaşmalarıyla Irak’ın merkezini zayıflatarak dağılma sürecini hızlandırdığı kanaati yaygın. Şu durumda Kürtler bağımsızlık yolunu seçer mi? Ve ABD buna sıcak bakar mı? Kürtler, ABD, Türkiye ve İran gibi kilit oyuncular henüz bu senaryoya tam hazır gibi görünmüyor. Ancak Irak’ın çözülme süreci durdurulamazsa, ABD ve hatta belki Türkiye’nin de desteğiyle bağımsız Kürdistan hayalinin gerçekleşme ihtimali az değil.

EFKAN ALA’NIN LÜZUMSUZ ZİYARETİ

Bütün bu hengamede devleti lüzumsuz masrafa sokarak Washington’a içi boş bir ziyaret gerçekleştiren İçişleri Bakanı Efkan Ala’dan da kısaca bahsetmeden geçemeyeceğim. Amerikan hükümetinden ve Kongresi’nden muhatapları Ala’yla Türkiye’yle müttefiklik ilişkisi hatırına kerhen görüştü. Washington ahalisi, Ala’yla mülaki olunca Türkiye’nin hal-i pür melalini daha fazla idrak etti. Bölgede tarihi dönüşümler yaşanırken tetikçilerini dünyanın dört bir yanına gönderip siyasi kan davaları peşinde koşan bir hükümete sahip olmak büyük talihsizlik.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.