Amerikalılar neden ‘Kim bu Türkler?’ diyor?
Etkili Amerikan düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi (CFR), geçen hafta Türkiye-ABD ilişkileri konusunda kapsamlı bir rapor yayınladı.
Rapora imza atan uzmanlar komitesinin eşbaşkanı ABD eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın çarşamba günkü tanıtım panelindeki şu sözleri dikkat çekiciydi: “Bu raporda yapmayı denediğimiz şeylerden biri, sadece Türklere değil, burada kendimize ve Amerikan halkına, yetkili liderlerimize ve Kongre üyelerine de bir şeyler söylemekti. Zira Türkiye, tam manasıyla anlaşılmış değil.” Albright, kendi meslek hayatı boyunca Kongre’de ve diğer her yerde Türkiye gündeme geldiğinde insanların şaşkınlıkla karşıladığını, ‘Kim bu Türkler? Onları daha çok tanımalıyız’ dediğini de aktardı.
Albright’ın sözleri, Amerikalıların Türkiye’yi pek tanımadığı, bizimle yatıp bizimle kalkmadığı gerçeğini bir kez daha ortaya koyuyor. Kamuoyu şöyle dursun, devlet nezdinde de durum bu. Liderler, ‘stratejik ortaklık’ gibi kulağa hoş gelen lafları dillerinden düşürmüyor olabilir. Gerçekte Washington’un Ankara’yla stratejik tanışıklığı bile yeterli seviyede değil.
WASHINGTON’DA TÜRKİYE’Yİ TANIYANLAR
Bu durum, önemli ölçüde iki ülke arasındaki güç dengesizliğinden kaynaklanıyor. Türkiye, henüz Amerikan radarına fazla takılacak kadar büyük bir ülke değil. CFR raporuna imza atan uzmanlar, ikili ilişkilerdeki iniş çıkışları ve devam eden karşılıklı güvensizliği de söz konusu ‘güç asimetrisi’ne bağlıyor. Raporu yazanlar, özellikle son on yıldır hızla gömlek değiştiren ‘eski Türkiye’nin yerini adeta başka bir ülkeye bıraktığı, ABD’nin dünyada yıldızı parlayan bu ‘yeni Türkiye’yi daha iyi tanımasının faydalı olacağı tezinden yola çıkmış. ‘Eski Türkiye’yi dahi ne denli tanıdıklarından şüpheliyim ama Amerikalıların ‘yeni Türkiye’yi anlama yönündeki tüm samimi gayretlerinin, yer yer arızalar da olsa, desteklenmesi gerektiği kanaatindeyim. CFR raporu da bu cümleden.
Washington’da eski olsun yeni olsun Türkiye’yle ilgili kanaatler genelde küçük bir grup insan tarafından oluşturuluyor. Zira yetkince söz söyleyebilecek Amerikalı uzman ve gözlemci sayısı çok az. ABD’nin yeni Türkiye’ye adaptasyon sorunları, biraz da o gözlemcilerin bazen eski gözlüklerini çıkar(a)mamalarından ya da eskiyen oyuncularla hâlâ fazla haşır neşir olmalarından kaynaklanıyor.
CFR raporunda, muhtemelen yeni Türkiye’nin yeni oyuncularını, hassaten eski kafalı Amerikalılara biraz tasvir amacıyla AK Parti’ye ve ‘Gülen Hareketi’ne ilişkin birer özel ek de yazılmış. Batı’daki benzerlerine oranla biraz daha adil bir portre çiziliyor. Ama eski Türkiye’yi temsil eden güç ve kesimlerin paranoid kaygıları da kısmen benimsenerek rapora yansıtılmış. Mesela Ergenekon ve diğer darbe davaları konusunda bardağın boş taraflarına daha çok odaklanılmış. Hatta hızlarını alamayıp ‘Ergenekon soruşturmaları durdurulsun’ dahi demişler. Alenen halkın siyasi ve sosyal tercihlerine karşı yapılan antidemokratik plan ve eylemlerin üzerine gidilmemesi talebinde bulunulması doğrusu çok acayip. Hele Türkiye’ye, başta Kürt meselesi olmak üzere birçok alanda haklı demokrasi telkini yapılan bir raporda…
CFR raporu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Barack Obama arasındaki sıcak ve sık temasın güzel ama yeterli olmadığını, alt kademelere daha iyi yansıtılarak ‘kurumsallaştırılması’ gerektiğini savunuyor. Öyle ya, Obama kasımdaki seçimleri kazanamazsa ya da Başbakan Erdoğan, yarın bir gün siyaset sahnesinden çekilirse ne olacak? Obama’nın şahsi etkisiyle Beyaz Saray’ın ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nin Türkiye’ye yaklaşımı gayet olumlu. Hatta Washington’da Obama’nın Beyaz Saray’da Türkiye masası direktörü gibi çalıştığı yönünde espriler yapılıyor. Ancak aynı bahar havası Amerikan Dışişleri bürokrasisinde müşahede edilmiyor. Kongre ise zaten öteden beri Türkiye için mayınlı bölge. Türkiye’nin kültürel manada ön plana çıkmaya başlayan İslami karakteri de, Amerikan devletiyle uyumsuzluklarını artırıyor. Washington’da, daha az demokratik olmasına rağmen laikçi karakteri baskın eski elite hâlâ açık ya da kapalı özlem duyanların hatırı sayılır oranda olmasının bir sebebi de bu.
CFR raporunda eski Türkiye’nin aksi yönde telkinlerine rağmen, Washington’a yeni Türkiye’ye daha gerçekçi ve pragmatik yaklaşma telkininde bulunuluyor. Diğer yandan, eski Türkiye unsurlarının sahneden tamamen silinmesinin ya da haksızlığa uğramasının istenmediği belli ediliyor. Ergenekon ve darbe davalarında adı geçen eski dostlarına vefayı elden bırakmıyorlar. Daha geniş zaviyeden bakacak olursak, CFR raporunun özünde eski Türkiye ile yeni Türkiye’nin uzlaşarak birlikte yaşamayı öğrenmesi, böylelikle Amerikalıları da ikisinden birini tercihe zorlamaması temennisi var. Bunun da çaresi yeni bir anayasa olarak görülüyor. Washington’daki Türkiye gözlemcilerinin çoğu bu kanaatte.
Kendi demokratik konsolidasyon sürecini tamamlayamamış bir Türkiye, ABD için önemli, ama sorunlu bir müttefik olmaya devam edecektir. Orta Asya’dan Afrika’ya, enerjiden terörle mücadeleye, birçok kritik konuda Ankara ve Washington’un daha sağlıklı ortak çalışmalar yürütmesi, Türkiye’nin sağlam bir demokratik istikrara kavuşmasına bağlı.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment