Alo Ankara, hatta mısın?
Cuma sabahı gazetelerini açan Washington Post okurları, yorum sayfasının manşetinde ‘Türkiye’deki cadı avı’ başlıklı bir makale gördüler.
Makale, Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı imzasını taşıyordu. Post editörleri, altbaşlığa ‘Erdoğan’ın medyaya baskısı ülkesinin imajına leke vuruyor’ yazmıştı. Ellerinde Zaman gazetesi ve Türkiye bayraklarıyla medyaya karşı 14 Aralık operasyonunu protesto eden bir grup hanımın fotoğrafı da sayfada yerini almıştı.
ABD’nin önde gelen kanaat önderlerinden Fareed Zakaria’nın makalesi ise Dumanlı’nın yazısının altına yerleştirilmişti. Washington Post editörlerinin tüm yayın ve sunum tercihleri, bu yazıya çok önem verdiklerini ortaya koyuyordu. Neden mi?
Gazetesine polis gönderilerek gözaltına alınan Ekrem Dumanlı, Türkiye’de özgür medyaya amansız baskıların öne çıkan uluslararası sembollerinden biri haline geldi. Dünya gazetecileri, Ekrem Dumanlı ve Zaman’ın şahsında, tüm Türkiyeli meslektaşlarıyla dayanışmalarını ortaya koymak için adeta sıraya girdi. Washington Post’ta yayınlandıktan sonra Chicago Tribune de Dumanlı’nın makalesinin tamamını alıntılayarak okurlarına ulaştırdı. İngiliz ulusal haber kanalı Channel 4, Ekrem Dumanlı’nın basın özgürlüğü mücadelesini çarpıcı şekilde anlatan video klibini haberleştirdi. Ortadoğu’nun etkili gazetesi Şarkul Avsat Dumanlı’yla röportaj yayınlandı. Eminim arkası da gelecektir.
ÇETİN CEVİZE ÇATTILAR
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dünyada en özgür basının Türkiye’de olduğu iddiasına hipnozlu kitleleri inandırabilir. Ancak dünya kamuoyunu, özellikle de gazetecileri, kolay kolay ikna edemez.
Çünkü görünen köy, kılavuz istemez. Erdoğan ve yandaşlarının Türkiye’de tüm medyanın dizginlerini ele geçirmeye çalıştıkları aşikar. Rüyasını kurdukları tek adam ve tek parti rejimine de tek sesli bir medya yakışır zaten. Ne var ki, şimdiye dek farklı taktiklerle medya kalesinin burçlarını bir bir zaptedenler, son hamlelerinde çetin cevize çattılar. Zira bu kez karşılarında patronları şu ya da bu şekilde rehin alınmış gazeteciler yok.
Patronuyla, editörüyle, muhabiriyle, yazarıyla, yapımcısıyla, senaristiyle cesur ve bağımsız bir medyacı topluluğu var: Zaman ve Samanyolu TV.
Ekrem Dumanlı Washington Post yazısında, 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk skandalı sonrasında Erdoğan’ın ‘temel saplantı objesi’ haline getirdiği Hizmet Hareketi’nin özel sektör ve kamudaki destekçilerinin üzerine gidildiğini anlatıyordu. Sıranın medya kurumlarına geldiğini kaydediyordu. Son bir yıldır Hizmet’e yapılan zulümler dünya gündemine fazla gelmezken, medyaya saldırının ardından adeta herkes ayaklandı.
İktidar partisinin kurmayları şaşırıp kalmıştır herhalde. Bu kez gerçekten baltayı taşa vurdular. Zira basın özgürlüğü başka hiçbir şeye benzemez. Dokunanı yakar.
İlginçtir, yolsuzluk iddialarını örtbas amacıyla medyayı susturma hamleleri, iktidarın uluslararası meşruiyetine yolsuzluk skandalından çok daha büyük darbe vurdu. Ava giderken avlandılar. Bir gazetenin merkezine gözaltı baskını düzenleyen, editörünü nezarette 80 saat esir tutan, bir televizyon yöneticisini hapse atan, tweetlerinden dolayı muhalif gazetecilere soruşturma açan, medya patronlarını tehdit eden, talimatla gazetecileri işten çıkarttıranlar, dünyadan saygı görmeyi nasıl bekleyebilir? Basına karşı işlenen demokrasi günahları yolsuzluk günahını bile gölgede bırakıyor.
DÖNÜM NOKTASI
Birkaç yıl önce gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener’in basın özgürlüğü ihlal edilerek tutuklanması da dünyada benzer infiale yol açmıştı. Ergenekon ve darbe davalarına uluslararası camianın desteğinin azalmasında kritik bir dönüm noktası olmuştu. Ankara demokrasiye bağlılık açısından, başta Washington ve Brüksel’de olmak üzere, ciddi puan kaybı yaşamıştı. Gelen yoğun tepkilere bakılırsa, Ekrem Dumanlı’ya gözaltı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’ya tutuklama da benzer sonuçlar doğuruyor. Bu vesileyle dünya kamuoyu, Hizmet Hareketi’ne ‘paralel yapı’ ve ‘silahlı terör örgütü’ yakıştırmalarına fazla itibar etmediğini de kayda geçirmiş oluyor.
Bürokrasi ve yargıda çoğunlukla emir kulu olan aktörler değişmesine rağmen antidemokratik tutumun sürmesi ise çıbanın başının gerçekte siyasi irade olduğu kanaatini güçlendiriyor.
Dünya, özgürlüğü kısıtlanan gazetecilerin milli, etnik, dini ya da ideolojik kimlikleriyle ilgilenmez. Washington Post editörleri, Ekrem Dumanlı’ya şahsi ahbaplıktan falan dolayı en prestijli sütunlarını açmadı. Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) Nedim Şener’e kara kaşı kara gözü için özgürlük ödülü vermedi. Mesele, prensip meselesi.
Mesleki dayanışma, ahlaki ve özgürlükçü duruş sergileme meselesi.
Baskıcılığa tepki meselesi. Kaleminden başka bir silah kullanmadıkça, gazeteciler derdest edilemez. Hele terörist muamelesine hiç tabi tutulamaz. Tutulursa, dünya işte böyle ayağa kalkar.
Demokrasi, bir öğrenme süreci. Türkiye demokrasisi de düşe kalka kendi ayakları üzerinde durmayı öğreniyor. Gazetecilerin demokratik dokunulmazlığa sahip olduğunun herkesçe idrak edilmesi zaman alabilir.
Özgürlükler konusunda bugüne dek yaptığımız bazı hatalarla dürüstçe yüzleşip tekrarlamamalıyız. Buna Hizmet Camiası da dahil. Farklı kamplardan aydınların basın ve ifade özgürlüğü kısıtlandığında birbirlerine sahip çıkmaya başlaması ümit verici. Kutuplaşma sarmalından kurtulup demokratik prensiplerde buluşma yönünde kayda değer bir adım.
Evet, medya gürültücüdür. Gazeteciler, bazen insanın canını da sıkar.
Ama özgür medyadan mahrum bir ulusun görme, duyma ve düşünme melekeleri zayıflar. Ne ülkesine ne de dünyaya hayrı olur. O nedenle uluslararası camia da tepkisini koyar. Alo Ankara? Hatta mısın?
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment