İyi asker, iyi polis: John Kerry
ABD Başkanı Barack Obama, seçim sürecinde televizyon münazaraları için prova yaparken Romney rolünü oynaması için Senatör John Kerry’yi seçmişti.
Şimdi de “çok iyi arkadaşım” dediği Kerry’yi dışişleri bakanı tercihi olarak resmen ilan etti. Artık isterse yabancı liderlerle önemli görüşmelerinden önce de “Seninle bir antrenman yapabilir miyiz John?” diyebilir…
2004 başkanlık seçimlerinde Demokratların adayı olarak Başkan George W.Bush’a yenilen Kerry’nin ikinci büyük hayali dışişleri bakanı olmaktı. Diplomat bir babanın oğluna yakışırdı da. Nitekim Senato’da 27 senedir devletin kendisine verdiği uluslararası görevleri çoğu kez başarıyla yerine getiren Kerry, dünya diplomasi camiasında ABD’nin en tanınan yüzlerinden. Beyaz Saray’ın ricasıyla birçok netameli konuda ‘back channel’ (arka kapı) diplomasisi yürüttü. Obama, Kerry’ye katkılarından dolayı müteşekkir. Ne var ki Hillary Clinton’dan boşalacak makam için birinci tercihi en yakın arkadaşlarından ABD’nin BM Daimi Büyükelçisi Susan Rice’dı. Rice’ın Senato Dış İlişkiler Komitesi’nden onayı koparamayacağını anlayıp devreden çıkmasıyla, Kerry’ye gün doğdu. Halihazırda başkanlığını yaptığı komitede Rice’a en büyük muhalefeti yapanların başını, kendisi gibi Vietnam gazisi olan yakın dostu Cumhuriyetçi John McCain çekiyordu. Böylelikle, birkaç hafta önce arkadaşına şakayla “Sayın bakanım” diyen McCain de, Kerry de muradına ermiş oldu…
Peki Obama’nın Kerry’yi tercihteki muradı ne olabilir? Her şeyden evvel, Dışişleri gibi kilit bir kurumun başına sadece yetkin değil, uyumlu, sadık ve yakinen tanıdığı birini getirmek istedi. Asker kökenli Kerry, iyi bir takım oyuncusu olmakla biliniyor. 18 yaş büyük olsa da, başkomutanına itaat ve hürmette kusur etmeyecektir. Obama, Kerry’nin Senato’da Cumhuriyetçiler dahil geniş sempati halesinden faydalanarak dış politikada iç siyasi hareket alanını rahatlatmayı da umuyor. Bütçe ve tayinleri onaylama musluğunun başındaki Senato ile yönetimler arasındaki tarihi limoniliği ne kadar azaltsam kârdır diye düşünüyor. Obama ile Kerry’nin dış politika görüşleri ve üslupları büyük ölçüde örtüşüyor. İkisi de angajmancı, sağlamcı, akılcı, barışçı ve pragmatik. Askerî güç kullanımı konusunda ne şahin ne de çok romantikler.
Diplomatik yollar tüketilmeden silahlara sarılmayı istemiyorlar. Ancak hayati milli çıkar görürlerse, gözlerini kırpmadan savaş düğmesine basarlar. Yabancı liderlerle şahsi teması ve kimyasal uyumu önemsiyorlar. Muhataplarını dinlemeyi, onlara saygı duyduklarını hissettirmeyi, yapıcı çözümler önermeyi biliyorlar. Operasyonel boyutta uzlaşmacılar. Ama temel değerlerinden taviz vermiyorlar. Ellerini, zihinlerini okumak kolay değil. Sır tutmayı seviyor ve çok iyi beceriyorlar.
Kerry’nin en dikkat çekici özelliklerinden biri, iyi polis rolünü oynamayı sevmesi ama zamanı geldiğinde kötü polise çark etmesini de bilmesi. Örnek: Suriye. Obama yönetiminin yaktığı yeşil ışıkla Şam’ı tecrit politikasını yumuşatma zeminini araştıran Kerry, 2009-2011 arasında dokuz kez Suriye’yi ziyaret etti. Ayaklanmalar başladıktan bir süre sonrasına kadar rejimin ehilleştirilebileceğine inancını yitirmedi. Ancak halkın özgürlük talepleri çok kanlı şekilde bastırılınca, tepkisinde Beyaz Saray’ın da birkaç adım önüne geçti. Mesela gerekirse Suriye sınırları içinde güvenli bölge oluşturulması ve muhalefetin münasip şekilde silahlandırılması gibi yönetimin sıcak bakmadığı görüşler serdetti. Başkanlık seçim kampanyasının son aylarında ise Beyaz Saray’la çok daha senkronize hale geldi. Foreign Policy dergisinde 4 Eylül’de yayımlanan makalesinde “Suriye’de doğru cevap yok, fakat Irak’ta öğrendiğimiz gibi, bundan sonra ne yapacağımız noktasında çok vahim neticelere yol açabilecek yanlış bir cevap olabilir.” diyerek, ihtiyatlı bir yaklaşım sergiliyordu.
İran’la masaya oturmak için el altından en çok gayret gösteren dış politika oyuncularından biri de Kerry. Ancak iyi polis rolünü oynamak üzere Tahran’ı ziyaret çabalarına İranlılardan bir türlü olumlu karşılık bulamadı. Wikileaks belgelerine göre, 2005’te Fransız Dışişleri Bakanı Michel Barnier ile yaptığı görüşmesinde Kerry, başkan seçilmiş olsa İran rejimiyle ön ya da arka kapı kontakları kurma niyetinde olduğunu söylemiş. Kerry’nin bu görüşü, Amerikan derin devletinin çizgisiyle de örtüşüyor. Obama yönetiminin şu sıralar İran’la doğrudan pazarlığa oturma yönündeki el altından gayretlerini artırdığı yolunda duyumlar var. Yani Kerry icra takımına tam zamanında girmiş olacak. Muhtemel bir savaştan hem Amerika hem İran’ın zararlı çıkacağı görüşünde. Ama diplomatik seçenekler akim kalırsa savaşa itiraz etmeyecektir.
Kerry, müstakbel patronu Obama gibi, ABD ve İsrail’in ortak çıkarının Ortadoğu Barış Süreci’nin yeniden canlandırılması yönünde olduğuna inanıyor. Bu bağlamda İsrail’in kanunsuz yerleşim planlarından hoşnutsuz. Diğer yandan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile şahsi ilişkisi, Obama kadar sorunlu değil. İsrail için Kerry birlikte çalışılabilir biri. Dedesi isim değiştirip Katolikliğe geçmeden önce Yahudi’ymiş. Şüphesiz bu da İsrail’in güvenini artırıcı bir faktör. Türkiye, Kerry’nin Senato döneminde birinci dereceden radarındaki ülkelerden biri olmadı. Ama genelde dostane ilişkiler kurdu Ankara’daki üst düzey muhataplarıyla. Türkiye’yi birkaç kez ziyaret etti. ABD’nin Türkiye’yle iyi geçinme ve işbirliğini artırma siyasetini uygulamaktan zevk duyacaktır. Ankara’nın geleneksel olarak daha sorunlu olan Kongre’yle ilişkilerinde de kolaylaştırıcı rol oynayabilir. Obama’nın Kerry tercihi, ABD, Türkiye ve tüm dünya için hayırlı olur inşallah.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment