İki Washington, bir netice

Türkiye, Suriye konusunda temelde iki Washington’la iştigal ediyor.
Biri, daha çok Cumhuriyetçi muhafazakârlar, neoconlar, müdahaleci liberallerden oluşan savaş yanlısı Washington. Öbürü seçimler öncesinde sorun istemeyen Başkan Obama ile askerî müdahalede ulusal çıkar görmeyen dış politika ve savunma bürokrasisi. Mühür ise ikinci Washington’da… Çarşamba günü düşünce kuruluşu Middle East Institute (MEI) tarafından düzenlenen Türkiye konferansında iki Washington’u da dinledik. Muhalefetteki Cumhuriyetçi Parti’nin ağır toplarından eski başkan adayı Senatör John McCain, hava destekli tampon bölge fikrini tekrarladı. Düşürülen uçak krizinde Türkiye’ye tam destek verirken, Obama yönetimi ve NATO’nun askerî müdahaleye isteksizliğini eleştirdi. ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Robert Pearson’un sunumu ise daha çok ‘Suriye’ye fazla bulaşmayalım’ cenahının çizgisini yansıtıyordu. Şöyle diyordu Pearson: “Türkiye tek amacının Suriye’ye yaptırımları sıkılaştırmak olduğunu söylediğine ve NATO genel sekreteri defalarca NATO’nun Suriye’ye müdahale planı olmadığını ifade ettiğine göre, ABD’den ne istediği açık değil. Türkiye’nin ABD’nin seçeneklerini nasıl analiz ettiği de tam açık değil.”

Pearson, son on yılda Ortadoğu’da iki buçuk-üç savaşa girdiklerini, muhafazakârların ülkeyi İran ve Suriye ile de savaşa zorlayarak bu sayıyı beşe çıkarmak istediğini, üstelik seçimlerin yaklaştığını belirtiyor ve şöyle ekliyordu: “Amerikan halkı savaş yorgunuyken ve başkan içişlerine yoğunlaşmak istiyorken, Türkiye’nin ABD’yi Suriye ile silahlı bir ihtilafa teşvik etmesi için doğru bir zaman olup olmadığını insan merak ediyor.”

ANKARA’NIN WASHINGTON’DAN BEKLENTİSİ

Türk yetkililerin askerî ihtilaf istemediklerine ilişkin beyanlarını da hatırlatan Pearson, şu kritik soruları yöneltti: “Eğer amaç silahlı ihtilaf değil ise büyük ölçüde mutabık kalındığı kamuoyunda bilinen önlemler doğru yönde ilerlemiyor mu? Türkiye’nin ABD eylemsizliğine canının sıkıldığı bir planı mı var? İki ülkenin ortak bir planı var da, ABD Ankara kadar hızlı mı hareket etmiyor? Ya da sırf yerli Türk seyirci kitleleri üzerinde iyi tesir icra etmesi ve Türk hükümetinin üzerindeki baskıyı rahatlatması için mi ABD’ye daha fazlasını yapma çağrısında bulunuluyor?”

Ankara’nın Suriye’de ABD’den beklentilerine ilişkin Washington’da bu tür sorular ve kuşkular var. Dolayısıyla Türkiye’nin NATO’dan uçuşa yasaklı tampon bölge talebi varsa, Washington’da zor karşılık bulur. ABD hava desteği vermeye yanaşmaz. Beyaz Saray’a yakın düşünce kuruluşu Center for American Progress (CAP) uzmanı Michael Werz, ‘Uçuşa yasaklı bölgeyi nereye kurarsınız?’ diye soruyor. Suriye’deki şartların Kuzey Irak’ta Kürtleri Saddam Hüseyin’den korumak için yapılanlara imkân vermediğine işaret eden Werz, uçuşa yasaklı bölgeyi ülkenin büyük kısmına teşmil etmek gerekebileceğini söylüyor. Amerikalı uzmanlar Ankara’nın Suriye konusunda NATO’nun ve ABD’nin birkaç adım ilerisinde gittiği kanaatinde. Türkiye’nin ‘hayat sigortası’ olarak NATO’ya sarılmasını, Batı blokundaki yerini muhkemleştirmesi cihetiyle olumlu karşılıyorlar. Net bir strateji ortaya koyabilirse İttifak’taki ağırlığını artırabileceğini söylüyorlar. Ancak elini fazla zorlamamasını da tavsiye ediyorlar.

ÖNCELİK DİPLOMASİDE

Yüksek ihtimal verilmiyor ama, NATO’nun ve ABD’nin Suriye’de oldubittiyle ya da kazara savaşa çekilme riskine karşı Washington tetikte. ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey, sınıra Türk asker sevkiyatı başladığında meslektaşı Orgeneral Necdet Özel’i aramış. Basına ‘Onlara (Türklere) sordum, provokatif olma çabası içerisinde değiller.’ açıklamasını yaptı. Org. Özel’in ‘oldukça ölçülü’ bir tavır içerisinde olduğunu kaydetti. Savunma Bakanı Leon Panetta da benzer şeyler söyledi. Tercümesi: Ölçüsüz bir hareket yapıp bizi silahlı bir ihtilafın içine çekmeyin.

Haddizatında, Erdoğan hükümeti de uluslararası meşruiyetten ve müttefik dayanışmasından yoksun, hele tek yanlı bir askerî eyleme sıcak bakmıyor. Diğer yandan, Şam’a zayıf görünmemek için sert ve kararlı mesajlar veriyor. NATO’dan alınan güçlü siyasi destek ile Suriye rejimine karşı caydırıcılık zırhı giyildi. ‘Tekerrür ederse fena yaparız’ denildi. Esasen Esed rejimi, içine su alan gemi gibi. Batarken Türkiye’yi de dibe çekmek istiyor. Zira savaşın Türkiye’ye de büyük maliyetleri olur. Oysa zaman, Şam’ın aleyhine işliyor. Sabır ve itidal, oyunlarını bozacaktır.

Cerrahi müdahale seçeneklerinin mahdut olması, diplomasiyi daha da önemli kılıyor. Kilit ülke Rusya. Moskova arkasından çekilirse Esed rejiminin işi biter. O nedenle Obama yönetimi de ikna gayretlerini Rusya’ya yoğunlaştırmış durumda. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un da katıldığı son Cenevre zirvesinde de bunu gördük. Ancak Clinton, meslektaşı Lavrov’la anlaşmaya varamadı. Moskova hâlâ ‘Esed gitmeli’ noktasında değil. Esed’li geçiş hükümeti planları ise ölü doğumdan farksız. Aslında Ruslar da Esed’e âşık değil. Bazı ulusal çıkarları garantilense, belki desteklerini çekecekler. Ama Washington, Suriye’de fazla hayati ulusal çıkar görmediğinden Rusya’yla al-vere yanaşmıyor.

Açıktan askerî ihtilafa girmek istemeyen ABD ile işbirliğine en müsait alanlardan biri örtülü operasyonlar. Muhalefetin askerî mukavemetini güçlendirme ve siyasi birliğini sağlama amaçlı eşgüdümlü çalışmalar yürütüldüğüne şüphem yok. Esed’i silleyle düşürmektense, yavaş yavaş altından halıyı çekmek daha işlerlikli bir yol gibi. Radikal muhalifleri güçlendirmemek kaydıyla, buna iki Washington’un da fazla itirazı olmayabilir.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.