Yoruldum dostlar, yoruldum artık!
Yoruldum dostlar, yoruldum artık. Bitmeyen kırgınlıklardan yoruldum. Sonu gelmez dargınlıklardan yoruldum. Barıştım dedikten sonra yeniden küsmelerden yoruldum. Koca koca insanların çocuk hatta çocuklardan daha çocuk sayılabilecek dengesiz davranışlarından yoruldum. Bir adım ötesini dahi hesaba katmadan yaşanan hayatları görmekten yoruldum. Gayesiz, hedefsiz, şuursuz günü gün etme anlayışıyla hayatına yön verenler, ne yön vermesi gelişi-güzel yaşayan insanlardan yoruldum. Müslüman olduğu halde yaratılış gayesine bakmayan hatta Yaratıcısını aklına dahi getirmeyenlerden yoruldum. Ağzından, dilinden Allah-Peygamber, iman-Kur’an hiç eksik olmadığı halde davranışlarında zerre miktar Allah-Peygamber, iman-Kur’an görünmeyen müslümanlara bakmaktan ve izlemekten yoruldum.
İstifa etmek istiyorum bir zamanlar gönüllü olarak kabullendiğim bu vazifeden. Gayri iradi olarak girdiğim bu kulvardan iradi olarak çıkmayı murad ediyorum. Bu istifam, bu muradım beni nereye götürür bilmiyorum; bilmiyorum ama başkaca da çıkar yol bulamıyorum. Belirsizliklerden nefret eden, ‘en kötü karar kararsızlıktan iyidir’ deyip verdiği karar üzere hayat yolculuğuna devam eden bir insan olmama rağmen, bu meselede önümü görmesem de, vermek üzere bulunduğum bu kararın beni nereye sürükleyeceğini kestiremesem de, tamam, artık yeter diyorum. Diyorum zira anlamıyorum ben bu insanları. Anlamıyorum bir bardak suda fırtına kopartanları.
Anlamıyorum olur-olmaz meselelerde tartışma çıkartanları. Anlamıyorum haktan, hukuktan bahsedip ‘hakkım’ dedikleri halde kocasının, karısının, kayınvalide ve pederinin, çocuklarının, kardeşlerini hakkını gözetmeyenleri. Gözetmek bir yana onların hakkı söz konusu olduğunda ‘hak’ kelimesini defterinden silenleri. Ağzını doldura doldura Kur’an’ın anne-babana ‘öf’ bile deme ayetini sohbet ortamlarında anlatıp, anne babasına ‘öf bee; yetti gayri’ diyenleri. Çocuğun anne-baba üzerindeki hakları deyip hamilelikten ölüme uzanan uzun çizgide bunların hepsini bir solukta sıralayıp, iş bunları hayata intikal ettirmeye gelince minderden kaçanları.
Elimde sihirli formüller yok. Herkese iyi gelen müstakil bir ilaç tarifim de yok. Tarafların karakterine, şahsiyetine, kimliğine göre, zaruret ya da ihtiyaçlarına göre, kabullendikleri örf ve adetlerine göre, aralarında cereyan eden hadiselerin mahiyetine, o hadiselerdeki haklı-haksız pozisyonlarına göre ve hepsinden de önemlisi dini inançlarına göre bazı tavsiyelerde bulunuyordum. Kabullenip-kabullenmeme, uygulayıp-uygulamama kendilerinin bileceği iş tabii ki. Dolayısıyla benim yaptığım şey tarafları dinlemek, özellikle alanım olması hasebiyle dini zaviyeden tavsiyelerde bulunmak, bunca yıllık hayat tecrübemin bana kazandırdıklarını da ilave ederek bir yol haritası çizmek. Allah’a hamdolsun bu vesile ile bir çokları yeniden mutlu bir hayata geri dönüş yaptı. Bir çok ebeveyn-çocuk ilişkisi olması gereken noktaya yükseldi. Yükseldi ama bunlar bile bana devam kararı verdirmeye yetmiyor.
Çünkü ardı-arkası kesilmiyor. Daha dün denecek kadar kısa bir süre önce evlenmişler. Biri çiçeği burnunda gelin, diğeri pantolonunun ütüsü buruşmamış damat. Bir zamanlar Yeşilçam filmleri için senaryo benzerliğini ifade için çok söylenen ‘biz bu filmi görmüştük’ deyimi ile anlatılabilecek hadiseyle karşımdalar. Öyle vak’alar geliyor ki önüme; şimdi şunu diyecek diye içimden geçiriyorum. Aynen tahmin ettiğim gibi oluyor. Hadisenin seyri şurada bitecek; aynen orada bitiyor ve tıkanıyor. ‘Ne haliniz varsa görün’ diyesim geliyor bazen. Demedim şimdiye kadar ama yoruldum artık.
Hiç mi okumaz bu insanlar hayatı? Perşembe’nin geleceğini Çarşamba’dan görüyorlar ama iş hayatlarında, ev hayatlarında.. İş planlamasını ona göre yapıyorlar; evlerinin kışlık erzakını, tarhanasını-turşusunu, odununu-kömürünü ona göre hazırlıyorlar; ama söz konusu evlilik hayatları, karı-koca ilişkilerini mutluluk ve huzur içinde götürmeye gelince neden görmüyorlar önlerini? “Mü’min aynı delikten iki defa ısırılmaz” diyor Allah Rasulü (sas). Canım kurban bu beyana, ama bir de gözle görünen, elle tutulan müşahhas bir hakikat var; iki defa değil yüz defa, bin defa ısırılıyor bizim insanımız. Şeytan mı, nefis mi, enaniyet mi adını ne koyarsanız koyun, aynı hadiseleri tekrar be tekrar yeniden yaşıyoruz.
Siz kendinizi, ailenizi, akrabalarınızı düşünmezseniz başkası nasıl düşünsün? İş sizde başlıyor ve sizde bitiyor. Biraz düşünce lütfen. Biraz öngörü. Biraz insaf. Biraz anlayış. Biraz fedakarlık ne olur? Enaniyetinizden azıcık taviz, alışkanlıklarınızın azıcık vazgeçme, azıcık empati yapma, bir kaç dakikalık bile olsa terk-i mevki edip kendinizi kocanızın, karınızın, çocuklarınızın, anne-baba veya kayınvalide ve kayınpederinizin yerine koyma. Allah’ın hayvanlara değil, cemadata değil sadece insanlara lütfettiği akıl nimetini azıcık kullanma. Ve belki de hepsinden önemlisi dünya-ukba bütünlüğü içinde hayata bakmamızı sağlayan imanımız ve imani değerlerimizi harekete geçirme. İnanın bunları hayata geçirin, bunlarla hayatiyyet kazandırın hayatınıza, bitecek bu sorunların hepsi. İnanmıyorsanız, deneyin. Denemeden ‘aman canım sen de!’ demeyin. Zaten bunu dediğiniz an kaybettiniz demektir.
Her neyse; bir hadisenin sevkiyle kaleme aldım hissiyatımı bir çırpıda. Bir hasbihâl de diyebilirsiniz. Şunu da bilmenizi isterim, sizinle bu hasbihalimi paylaşıp paylaşmama konusunda da hiç tereddüt yaşamadım. Paylaşıyorum işte. Paylaşmak için yayınladım zaten yazıyı. Masanın davacı-davalı değil ara bulucu sandalyesinde oturanın hissiyatı bilin diye yazdım bunu. ‘Yorgun savaşcı’ diye bir film izlemiştim yıllar önce. Aynen onun gibi hissediyorum kendimi; yorgun savaşçı.
Yoruldum dostlar, yoruldum artık. Ama bir İngiliz atasözünde denildiği gibi: “All dressed up and no where to go.”
4 Comments
Only registered users can comment.
Evlenmeden once evlilik ile ilgili hic bir egitim almayan bizlerin baslamis oldugu bu evlilk hayati gel gitlerle dolu olsada sizlerden almis oldugumuz nasihatlerin aile hayatimiz adina buyuk seyler ifade ettigini musadenizle soylemek isterim. Keske yeni evlenecekler boyle bir kursu alsa ve evliligin iki tarafli fedakarliklarla dolu oldugunu ogrenseler bu yolculuga baslamadan once. Sizden biz kardeslerinizi evlilk hayatimizla ilgili daha fazla bilgilendimenizi ozellikle de Efendiler Efendisinin ve onun Guzide Sahabelerinin bu konuda yasadigi ornekleri bizlerle paylasmanizi istirham ediyoruz. Allah yar ve yardimciniz olsun. Saygilar
Kiymatli Hocam, siz yorulursaniz sik bikarsaniz siz bizi birakirsaniz biz ne oluruz. Zaten celiskilerin icinde ve bedeni ve nefsi batakliklarda debelenip duruyoruz. Bir el beklentisindeyiz bizi kurtaracak. Karanlik yollarda cehaletle yürüyoruz bir isik bekliyoruz kaybettigimiz cizgiyi bulduracak. Yorgunluksa bizim hakkimiz. Cünkü imar yormaz. Cocuk büyütmek cicek yetistirmek üretmek egelencelidir. Siteminizde haklisiniz insaallah dua yerine gecer. Insaallah bir nesil ki aileyi yeniden kesfeder. Ne olur itfaiyeci abim. tulumbani birakma zira yangin cok büyük. Ne olur yangina sirtini dönme cünkü alevlerin icinde bir dünya feryad ediyor.
hayir islerin muzir manileri cok olur
Siz sorunlarınızı kaleme almissiniz bu duyguları yaşayan o kadar kişi var ki belki Buralar ızdırap dolu geçer mı bu ızdırap bilinmez