Var artık!
Halk arasında vukuu imkânsız, hayali dahi muhal şeyler için kullanılır “yok artık” tabiri. 17 Aralık sürecinden beri yaşadıklarımız bize “yok artık” yerine “var artık” dememiz gerektiğini söylüyor. Tabii yine taaccüb makamında.
Bunun en son örneğini… Üç nokta koydum ve yazıya devam edemiyorum. Neden mi? Hangisini yazacaksınız ki? Ben eminim bu yazı yayınlanıncaya kadar geçecek olan süreçte yeni ortaya çıkan gerçekler, yeni yapılacak konuşmalar karşısında aşağıda yazacağım en son örnek veya örnekler eskiyecektir. İsterseniz tarih vereyim. Yurtdışı seyahatim nedeniyle 16 Ekim Perşembe günü yayımlanacak bu yazıyı 12 Ekim Pazar günü kaleme alıyorum. Göreceksiniz aradan geçecek 4 gün yazıyı eskitecek. Olsun, bu yazı ile tarihe not düşülmüş ve geçmişi kitap satırlarında okuyacak nesillerin “ne ifritten günlermiş o günler” demelerine katkı sağlar.
Aylar önce “Dinin içi boşaltılıyor. Bu süreçte en büyük zararı din görüyor ve görecek. Eğer kendilerini “dindar-muhafazakâr” olarak adlandıran iktidar bu yanlışlıklarına devam ederse “onlar Müslüman ise ben değilim” noktasına gelen insanlar olacak demiştim. Nitekim bu cümleyi sarf eden bazıları var şimdi etrafta. Yakın ve uzak gelecekte daha gür sesle söyleyecekler. Hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Yine aylar önce Haricilerin, Harici olmayan Müslümanlara yaptıkları zulmü, reva gördükleri işkenceleri ve acımasızca gerçekleştirdikleri öldürme olaylarını anlattığımda “nasıl olur” diye şaşıranlar olmuştu. Cevaben Haricilerin muhatapları için “onlar Müslüman değil ki? sözüyle yaptıklarına meşruiyet kazandırmaya çalıştıklarını söylemiş ve ilave etmiştim; bu süreç o noktaya kadar gider ve bir gün iktidar yanlısı olmayan herkes kafir ilan edilirse hiç şaşırmam demiştim. Şimdilerde cılız sesle dahi olsa bunu söyleyenleri duyduk. Yarın daha geniş bir kitle tarafından daha gür bir sesle aynı şey seslendirilirse vallahi şaşırmayacağım.
Şimdi “en son örnek” deyip bıraktığım cümlemi tamamlayabilirim. Yolsuzluk soruşturmasının üzerinin kapatılması adına 18 Aralık’ta başlayan devlete, hukuka, dine, kültüre, ahlaka, ekonomiye, eğitime ve en genel manada hem bugün hem de yarınlarımıza yönelik darbe sürecinde nice akıl almaz hadiseler yaşadık. Bunun en son örneği, Kimse Yok mu Derneği’nin izinsiz yardım toplama hakkının iptali. İzni veren makam gerektiğinde iptal edebilir ama bunun yasal bir dayanağı olması lazım. O yasal dayanağın olmadığı müfettiş raporları ile sabit. Dernek kapatılmıyor deniliyor. Doğru ama getirilen şartlar kapatılmayla eşdeğer. Zaten bu kararın hemen peşinden SMS hatları iptal ediliyor, izni alınmış ve devam eden bütün yardım projeleri durduruluyor.
Hakiki sebep ne o zaman? Dünyanın 113 ülkesinde yüz binlerce yetimin, muhtacın, fakirin imdadına koşan bir ve ülkemizi “yumuşak güç” olarak temsil eden derneğe reva görülen muamelenin gerekçesi ne? Bayramlaşma esnasında bir vatandaşın sorduğu “Hayırda yarışan derneğin izni neden iptal edildi?” sorusu münasebetiyle bir bakan açıkladı bunu “Onlar hayırda yarışmıyorlar?” Milyonlarca insanın niyetini okuyan bu cümle öyle bir cümle ki denize değil, okyanusa düşse okyanusu kirletir.
Bana sorarsanız hazırlıksız yakalandığı bu soruya cevap verirken Bakan Bey. Şuuraltını, gerçek düşüncesini söyledi. Daha doğrusu Allah söyletti ve “… Size olan düşmanlıkları, zaten ağızlarından taşıp meydana çıkmıştır. Kalplerinin gizlediği düşmanlık ise daha fazladır.” (Ali İmran, 118) ayeti bir kez daha tecelli etti.
“Milletimizin kaderi” diyelim; diyelim ama bu kaderi tersine çevirme iradi planda yine milletin elinde. Bunun için hadiselere dün, bugün ve yarın bağlamında bakabilen, görebilen ve değerlendirebilen entelektüel ve aydın kesimlere ihtiyaç var. Susturulmuş olmayı içine sindiremeyip “Hakkın hatırı âlidir” diyen akademik camianın ses vermesine ihtiyaç var. “Yeter artık” diye yanlışları usulüne uygun bir şekilde hatırlatacak, iyi, güzel, doğru istikametinde taviz vermeden dimdik duracak, dosdoğru yürüyecek işadamlarına ihtiyaç var. Halkın kalbi ve ruhi hayatına rehberlik yapan ulemanın yol göstericiliğine ihtiyaç var.
Bir ayet aktarayım size. Sanki tam da günümüzü anlatıyor: “Onlardan birçoğunun günaha, başkasının hakkına tecavüz etmeye, haram yemeye yarışırcasına koştuklarını görürsün. Yaptıkları şey ne kadar kötü!” Devamında ne diyor biliyor musunuz Kur’an? “Bari, onların mürşitleri ve fâkihleri onların günah olan şeyler söylemelerini ve haram yemelerini önleselerdi ya! Ama heyhât! Bunların yaptıkları da, ayrıca bir çirkin!” (Maide, 62-63)
İşte bu. Biz bunu da kaybettik. İstisnalar hariç “Yok artık” değil, hak ve hakikati bütün çıplaklığı ile görmesine rağmen susan, sorumluluklarını yerine getirmeden kaçan entelektüellerimiz, aydınlarımız, akademisyenlerimiz, işadamlarımız ve ulemamız da “var artık” bizim.
Not: Yazıyı tamamladığımda iki tane daha insana “var artık” dedirten gelişme oldu. Kobani protestolarının ardında Pensilvanya varmış ve iddiaya göre MGK toplantısında Cemaat terör örgütü ilan edilecekmiş! Gerçekten “var artık!”
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment