Teknoloji ve puta tapma
Yıl 1986. İlk kitap çalışmam. Kitapçık demem daha uygun. Fakülte yılları dahil tam 8 yıl birlikte olduğumuz can-ciğer bir arkadaşımla ‘İslam’da Resim-Heykel ve Müzik’ adıyla yayınlanan kitapçık üzerinde çalışıyoruz. Resim-heykel benim, müzik onun. Bugün yeniden elime alsam içtihadi tercihler ekseninde bir çok değişiklikler yapacağım resim-heykel çalışmam için Hocamın hac vazifesini ifa adına verdiği aradan da faydalanarak sabah-akşam, geceli-gündüzlü okuyor, okuyor, okuyor ve sonra vardığımız sonuçları yazmaya gayret ediyoruz.
Bugünkü gibi hatırımda, bir gün Osmanlı’nın son Şeyhu’l İslamı Mustafa Sabri Efendi’nin bir yorumunu okudum. Şaşırdım. Öylesine şaşırdım ki “olmaz böyle şey” deyip taaccübümü ifade ettim çok yüksek sesle. “Bu devirde ha!” dedim sonra. “Aradan geçen bunca asırdan sonra, tevhidin ikamesi bu denli tamamlandıktan sonra puta tapıcılık, putperestlik, şirke geri dönüş ha!” inanamadım bir türlü. İhtimal vermedim. Çok aşırı buldum. İ.Teymiye, İ Kayyim gibi ulemaların türbe ziyaretlerinde yapılan aşırılıkları şirk ile mukayese edip, Kur’an’daki müşriklerle alakalı ayetlerdeki hükmü, türbelerde dua eden, şefaat dileyen müslümanlara tatbik etmesi ölçüsünde bir aşırılık gibi geldi bana.
Sözü uzatmayayım; M. Sabri Efendi resme cevaz vermiyor ve delil olarak da bunun puta tapıcılığa kapı açabileceği ihtimalini söylüyordu. Hz. Nuh (as) kavmini misal veriyordu. Ehlinin malumu, yaptıkları işlerle topluma çok büyük yararlılıkları dokunmuş Ved, Suva, Yegûs, Yeûk ve Nesr isimli şahısların hatıralarını yad etmek amacıyla resimlerini evlerinin duvarlarına astıklarını, arkadan gelen nesillerin bunun sebebini unutup o insanları Tanrı ittihaz edinip tapmaya başladıklarını delil olarak söylüyordu. Nuh süresi 23 ve 24 ayet ile de bu görüşünü teyid ediyordu. Ayette: “Sakın tanrılarınızdan vazgeçmeyin, Ved, Suva, Yegûs, Yeûk ve Nesr’i, bunlardan hiçbirini bırakmayın! dediler. Böylece onlar birçok insanı şaşırttılar. Mademki öyle yaptılar, Sen de bu zalimlerin şaşkınlığını artır ya Rabbî!”
Dün 1986, bugün 2012. Tamı tamına 26 yıl geçmiş aradan. 26 yıl sonra bana bu hadiseyi hatırlatan ne? Genelde teknoloji, özelde ise iPhone, iPad, iPod, iTouch, mp3, walkman, laptop ve emsali özellikle artık elde taşınabilen teknolojik ürünlere karşı olan kullanım bağımlılığımız. Bir rüzgar bu anladığım kadarıyla. Bu satırların yazarını da önüne katan ve sürüklemek isteyen bir rüzgar hem de. Kalkınmış ülkeler kategorisine giren hemen her ülkede zenginiyle-fakiriyle herkesi etkisi altına almış bir alışkanlık rüzgârı. Kurtulabilen çok az. Kayda bile değmeyecek, rakamlarla bile ifade edilemeyecek ölçüde az. Çağ dışı addediliyorlar zaten çokları tarafından böyleleri. Hatta kendileri ile barışık olanlar kendileri söylüyor bu sözleri kendileri hakkında. ‘Old fashion way’ diyenleri duydum ben kendi kulaklarımla. Sosyolojik, psikolojik nice araştırmalara konu olmuş durumda zaten şu anda bu konu. Akademik makaleler, tezler, konferanslar yapılıyor hakkında. Maddi ve manevi sağlığımıza etkileri zaten başlı başına araştırma sahası olmuş durumda. Ekmek yiyenler var bu işten. Meslek olmuş bunları araştırmak. Geçenlerde bir araştırma ve değerlendirme yazısı okudum. Cep telefonları kullananların %40’ında ‘şarjım biter korkusu’ varmış. Bunun için sürekli cep telefonlarını belli aralıklarla kontrol etmeyi alışkanlık haline getirmişler. İstem dışı diyorlar ya; işte aynen öyle; istem dışı yapıyorlarmış bunu. Bakalım ne ad verecek, ne sendromu diyecek buna araştırmacılar.
Herkesin bildiği bu gerçeği, gördüğü ve bizzat içinde bir ferd olarak yaşadığı bu manzarayı bir kenara bırakalım ve put hatırlamasına dönelim. Şöyle düşünüyorum, put sözlüklerdeki tarifi ile ‘ilkel toplumlarda doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesne’ye verilen isim. ‘Tapınma yontusu’ diyorlar şimdilerde. İnsanlardaki aşkın güce ibadet etme duygusunu karşılamak üzere bir İlahı veya İlahın bazı özelliklerini temsil amacıyla yapılmış resim ve heykel de diyebiliriz puta.
Buradan hareketle, bir şeye tapınılacak kadar değer atfetmeye, kıymet vermeye Türkçemizde putlaştırma denilmiş. İşte benim de gelmek istediğim nokta burası. Bu zaviyeden bakınca put, ilkel kabile dinlerinde tapınmak için taştan yapılan nesnelere verilen isim olmaktan çıkıyor. Çıkıyor ve onlar kadar değer verilen her şey put kategorisi içine giriyor. Söz gelimi; para, şehvet, makam, müreffeh bir hayat standardı ve daha neler neler. İnsana, topluma göre değişen ve put kadar önem verilen her şey put olabilir. Putperest, puta tapıcılık böylelerini ifade eden bir kavram bizim literatürümüzde. Sözü nereye getireceğimi anladınız; ama ben yine de açıktan söyleyeyim, iPhone, iPad başta yukarıda isimlerini verdiğim-vermediğim teknolojik ürünlere verilen değeri, harcanan zamanı bağımlılığın çok ama çook ötesinde görüyor ve bunu putperestlik kapsamı içine girebileceğini düşünüyorum ve tam 26 yıl sonra M. Sabri Efendi’ye hak veriyorum. Ihtimal o da literal puta tapıcılığı degil de böyle bir manayı kastediyordu resme hayır derken.
Tabii herkes için geçerli değil bu söylediklerim. İstisnalar elbette var. Ama sabah-akşam telefonunu elinden düşürmeyen, e-mail’i, Twitter’i, Facebook’u vs. ile sürekli hemhal olan, adeta yarine sarılır gibi telefonunu koynuna alıp sarılarak uyuyan, sabah kalkar kalkmaz daha lavaboya bile gitmeden telefonunu eline alıp hayata başlayan insanları görünce bu benzetmeyi yapmaktan ve böyle düşünmekten kendimi alamıyorum.
“Ama çok faydalı. Dünyayı avucumuzun içine alıyoruz; bilgiye ulaşmak bu sayede mümkün; iş yerinde iken çocuğumun kreşte ne yaptığını izleyebiliyorum; evimin güvenliğini çek edebiliyorum; trende, otobüste, otelde, tatilde vs. ofiste çalışır gibi çalışıyor ve iş gücü kaybını önlüyorum.” Doğru. Eksiği var fazlası yok bunların. Hatta teknolojinin müspet manada hayatımıza getirdiği katkıları saymak için destan bile yazabiliriz. Dolayısıyla buna itiraz eden yok ve olamaz da zaten. Bununla beraber, eğri oturup doğru konuşalım, hep bu istikamette mi kullanıyoruz biz teknolojiyi. 3 yaşında elinden babasının-annesinin iPhone’unu bırakmayan çocuk da mı bu manada kullanıyor teknolojiyi? İnsana ‘what a family’ dedirtecek ölçüde salonda ailecek otururken herkesin elinde iPhone’u, i-Pad’i, televizyon açık aile tablosunda yerini alanlar da mı aynı manada kullanıyor teknolojiyi Allah aşkına! Camdan duvarlar var sanki aralarında.
Birbirimizi kandırmayalım, kendimizi aldatmayalım. İnsan özne olmak zorundadır, özne. İrade sahibi olması bunu gerektirir zira. Olaylara yön vermek zorundadır; aksi halde olaylar tarafından yön verilen bir nesne olur. Rüzgar benzetmesini bunun için yaptım.
Gelin rüzgarın yönünü değiştirelim. Önce putperestlikten kurtulalım. Ardından bağımlılığa son verelim. Eski günlere dönmeyelim, dönemeyiz zaten ama bugünkü gibi de sınırsız olmayalım. Sınırlar, barikatlar, duvarlar inşa edelim. İrademizle istediğimiz zaman aşabilelim o sınırları, barikatları, duvarları. Kurallar, prensipler koyalım onları kullanma adına. Esir olmayalım o aletlere, esir edelim onları kendimize. Böylece nesne değil özne olduğumuz gösterelim.
Yapabilir miyiz? Cevabım; denediniz mi?
1 Comment
Only registered users can comment.
Ahmet beye cok tesekkur ederim.Su an gorunmekle birlikte cok gormek istemedigim bir problemi gundeme getirmis.Bu mesele tum insanligin ortak meselesi olarak kabul edip cozum adina birlikte calismaliyiz.