Parti Müslümanlığı
Türkiye 2012 Ramazan’ında İslamcılık ekseninde çok seviyeli bir tartışma yaşadı.
Aydın ve entelektüellerin kalemlerini kullanarak gerçekleştirdikleri bir beyin fırtınasıydı bu. İlk işaret fişeğini Ali Bulaç atmıştı havaya. Arka arkasına İslamcılığı konu edinen 3 yazı yazdı. Mümtaz’er Türköne cevaplar verdi ve devamı geldi. Yaklaşık 40 kişinin bütün Ramazan’ımızı içine alan zaman diliminde kaleme aldığı bu ufuklu yazılar “İslamcılık öldü mü?” adıyla da kitaplaştı. İlgilenenlere hararetle tavsiye ederim.
Kendini İslamcı bir yazar olarak tanıtan ve üstelik “‘Kitabın bir bölümüne inanıp bir bölümünü inkar etmeyi’ göze alamayan her Müslüman bittabi ve bizzarure İslamcıdır. Elbette kendini ‘İslamcı’ olarak isimlendirmek zorunda değildir, ama dininin hayatla, insanla ve toplumla ilişkilerini bu çerçevede ele almak durumundadır.” diyerek çok keskin bir çıkış yapan Ali Bulaç’ın o yazılarda savunduğu görüşlerden en önemlisi AKP’nin İslamcı bir parti olmadığıdır. Haksızlık etmeyelim; Ali Bulaç bu görüşünü AKP’nin kuruluşundan beri söyler. Dayandığı iki delil; kendilerinin İslamcı parti olmadıklarını deklare etmeleri ve parti programlarının İslami olmadığıdır.
O tartışmalara geri dönmeyeceğim ama AKP İslamcı parti değildir tespitini bir adım geride bırakıp “AKP Müslümanlığı” diyebileceğimiz fiili bir durumun ortaya çıktığını söyleyeceğim. Yanlış okumadınız. Yaklaşık iki ay kadar önce oldukça ürkek bir sesle “ağır mı olur bilmiyorum ama” diye seslendirdiğim bu görüşü, şimdi daha gür bir sesle söylüyorum; AKP Müslümanlığı. Maalesef 2011 genel seçimlerinden bu yana yaşadıklarımız bize bu tespiti yaptırıyor. Zira dinin Kur’an ve sünnet gibi aslı temelleriyle birlikte 15 asırlık geleneğimizin ete-kemiğe bürünmüş şekli olan Müslümanlıktan çok farklı bir Müslümanlık anlayışı ve uygulaması ile karşı karşıyayız.
İsterseniz özellikle 17 Aralık’tan sonra yaşananları birer cümle ile hatırlatalım; Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk iddialarının üzerinin kapatılma çalışmaları; kamu ihalelerinde yandaş ve taraftarların kayırılması; hukuksuzluğa hukuk kılıfı giydirilerek kendine muhalif olan her kesime karşı düşmanca muamele; bürokrasiyi sadece ve sadece AKP’yi kayıtsız şartsız destekleyecek zihin ve kafa yapısına sahip insanlarla doldurmalar; devlet imkânları ile oluşturulan ve bir kara propaganda makinesi gibi çalışan havuz medyası ile gerçekler değil algılar üzerine oynamalar; gazete sayfalarından TV ekranlarına, meclisteki grup toplantılarındaki konuşmalardan seçim meydanlarındaki mitinglere uzayan yalanlar, iftiralar, tezvirler, hakaretler; dinin hiçbir şekilde cevaz vermediği dine değerlere karşı yapılan hakaretleri sırf kendi saflarında olan insanlar yaptığı için tasvip ve takrir anlamına gelecek susmalar; dini, ahlaki, vicdani, insani tüm kriterlere göre yanlış olan şeyleri meşrulaştırma adına perde arkasında adeta bir ideolog gibi yerine alan bazı teologların fetvalarına kendilerini kurtaracak simit gibi sarılmalar; dini eğitimi olmamasına rağmen ayet ve hadisler hakkında ahkam kesmeler; toplumu AKP’li olan ve olmayan diye ikiye bölüp AKP muhalifi olan herkesi Türkiye’nin hasmı, muhalifi hatta vatan haini olarak görmeler ve daha neler neler.
İster toptancı isterse perakendeci bir yaklaşımla birer cümle ile hatırlattığımız bu gerçekleri İslam dininin temel kriterleri ve 15 asırlık İslam tarihinde ilmek ilmek oluşan geleneğimizle sağlamasını yapın; bunun yeni bir Müslümanlık anlayışı, yorumu ve devlet eliyle gerçekleşen uygulaması olduğunu göreceksiniz. İşte buna dense dense “AKP Müslümanlığı” denir ve bu Müslümanlık anlayışı ne dinden ne de gelenekten cevaz alır.
Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur özdeyişini de hatırlatarak 17 Aralık’ın hemen akabinde bu gidişat iyi değil; yakın bir gelecekte kendilerinden olmayanı tekfir ederlerse hiç şaşmayacağım demiş ve tarihten üzüm bağında karnındaki bebesiyle birlikte hamile kadını öldüren ama yediği üzüm salkımının parasını ödeyen insanları misal vermiştim. Dolayısıyla “Bu nasıl Müslümanlık? Onlar Müslüman’sa ben değilim” diyenleri anlıyorum ama inanın bana şaşırmıyorum. Yaklaşık bir yıl önce söylediğim gibi şimdilerde kendilerinden olmayanlara hain, düşman deme durağında olan insanların, yakın bir gelecekte kafir demelerini de bekliyorum.
Bu yazıyı TBMM’deki yolsuzluk oylaması yapılmadan kaleme aldım ama sonucun açıklanmasından sonra bir cümle ilavesiyle göndermek için bekletiyorum…
Sonuç açıklandı; Yüce Divan’a hayır. Tek başına bu sonuç bile AKP Müslümanlığı tabirini doğrulayan bir argümandır ve bugüne kadar yapılan her türlü gayri İslami, siyasi, hukuki, ahlaki, vicdani uygulamaların üzerine tuz biber ekmiştir.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment