İstişarenin zemini Özgür düşünce

İstişarenin öneminden ziyade ne olduğu ve nasıl yapılması gerektiği konusunda bir yazı kaleme aldı İhsan Yılmaz Bey, Ramazan ayı içinde.

Benim konu ile alakalı yazıma atıfta bulunarak benden yazı beklediğini de ilave etti. İhsan Bey, mezkur makalede tek adamlığa vurgu yapıyordu ve bu vurgu, sosyal medyada çokları tarafından Hizmet hareketi ekseni etrafında bir eleştiri gibi algılandı. Hizmet hareketi eleştirilemez değildir. Nerede olursa olsun, kim tarafından yapılırsa yapılsın; özgür düşüncenin, ferdi hürriyetin, rasyonel aklın, ilmi verilerin, istatistiki kabullerin, tecrübî sonuçların nazara alınmadığı istişare ortamları adı istişare de olsa istişare değildir. Ya nedir? İhsan Bey’in dediği gibi sonuçta bir tek adamın dediği oluyorsa tek adamlıktır.

Yalnız hakkaniyeti elden bırakmamak ve şunu unutmamak lazım; bu sadece Hizmet için mi geçerlidir, yoksa bizim millet ve ümmet olarak ortak bir derdimiz midir? Bir daha vurgulayayım; İhsan Bey o yazısı ile Hizmet’i eleştirmedi ama Hizmet’in de müstağni kalmaması gereken genel eleştirilerde bulundu. Mesela hafızalarda hâlâ canlılığını koruyan siyasi arenadaki şu misallere bakalım. 17-25 Aralık soruşturmasında 4 bakanın Yüce Divan’a gönderilemeyişinin safhalarını hatırlayın. O günden bugüne çıkartılan torba kanunlara bakın. 7 Haziran seçimleri sonrası aslında gizli oylamayla yapılan TBMM başkan seçimine dikkat kesilin. Ne görüyorsunuz? Söz konusu olan devletin idaresinden sorumlu ve millete büyük vaatlerde bulunarak Meclis’e gelmiş sözde özgür! milletvekilleri. Hepsi de blok halinde oy kullanıyorlar; hem de grup kararı alınmasının yasak olduğu bir zeminde. Şimdi soruyorum; nerede özgür düşünce, nerede ferdi irade, nerede bireysel sorumluluk, nerede rasyonel akıl? Amerika’da veya herhangi bir demokratik Avrupa ülkesinde aynı pozisyonda böyle mi davranırlardı milletvekilleri? Ne sistem ne de milletvekilleri buna izin verir.

İstişarenin üç ana öğesi var. Birincisi; düşüncelerin özgürce dile getirileceği zemin ve o zemin üzerine inşa edilmiş sistem. Tek adamlığı engelleyen en önemli unsur budur. Bir kültürdür bu milletlerin, devletlerin ve medeniyetlerin hayatında. Doğan bu kültür içinde doğar, yaşayan bu atmosferde yaşar. Eğitim ve öğretim, var olan mezkur zemini koruyan ve sürekli genişleten bir fonksiyon icra eder. Hesap verilebilirlik, katılımcılık, çoğulculuk bahsini ettiğimiz özgürlükçü ortamın sağlayıcılarıdır. Tek din, tek dil, tek ırk, tek mezhep, tek kültür kısacası tek tipçilik ve makbul vatandaş dayatmalarını engeller. Barış, adalet, eşitlik ilkeleri, din, dil, ırk, cins, mezhep ayırt etmeksizin herkesin kanun karşısında eşit olmasını hayata geçirir. Kimse düşüncelerini söylediği zaman akıbetinin ne olacağı endişesine kapılmaz.

Şunu demeye çalışıyorum; Hizmet hareketinin fertleri de bu kültürün çocuğudur. Bu atmosferde neşet etmiş, eğitim ve öğretimini bu çevrede almış ve yaşamlarını bu zeminde sürdürmektedirler. Dolayısıyla “İhsan Bey o yazısında sadece Hizmet’i eleştirdi” demek çok yanlış bir değerlendirme olur. Ortada gerçekten bir eleştiri vardır ve bu eleştiri yukarıda tasvire çalıştığım büyük resmedir.

Kaldı ki mukayeseler içine girip sözünü ettiğimiz bağlamda Hizmet nerededir diye soracak olsak, Hizmet’in dini değerler ve demokratik teamüllere uymada emsallerinin çok önünde olduğu rahatlıkla söylenebilir. Herkesin kabullendiği bu gerçek nazarda tutulacak olursa, yetişmiş insan potansiyeli ile Hizmet’ten Türkiye ortalamasının çok çok üzerinde bir performans beklenebilir. Eleştiri bu noktada temerküz ederse daha insaflı ve hakkaniyetli davranılmış olur.

Tek adamlığın istişarede yeri yoktur

Hasılı, önce istişare zemininin hazırlanması lazım. Zemin, özgürlük, barış, adalet ve eşitlik ilkelerini, bu ilkelerin kaideler halinde varlığını ve süreklilik içinde uygulanabilirliğini ihtiva etmelidir. Katılımcı zihniyet bu noktada devreye girer. “Hakkın hatırı âlidir” deyip daha iyiyi, daha güzeli yakalama adına dile getirdiği fikirlerden dolayı insanların akıbet endişesi içine girmemesi ancak ve ancak bu zeminde sağlanır. İşte o zaman maaş, terfi ve tayini iki dudağının arasında olan idareciler yanında dahi insanlar düşüncelerini rahatlıkla açıklayabilirler.

Emsali cemaatlerle mukayese edildiğinde daha eğitimli fertlerin ağırlıklı olarak yer aldığı Hizmet hareketi için söz konusu zeminin olmayışı tek adamlık uygulaması için meşru bir mazeret midir? Elbette hayır. Başta da ifade ettiğim gibi, yanlış yanlıştır ve yanlışı izale etmek için çalışma yerine mevcut kültürü hem de yanlışlığını bile bile devam ettirmenin mazereti olmaz. Ama eleştirilerde bulunurken insaflı olmak adına bu zeminin de nazara alınması şarttır. Söylemeye çalıştığım bu.

İstişarenin ikinci ana unsuru istişare heyeti, üçüncüsü ise İhsan Yılmaz Bey’in tek adam diye nitelediği istişare eden kişi veya kişilerdir. Bana göre en küçüğünden en büyüğüne istişare meclislerinde tek adamlığa gidip dayanan tatbikatın altında yatan en büyük faktörlerden birisi heyetin hem ilmi hem de tecrübe bakımından yetersizliğidir. Cesaretten bahsetmiyorum. Risk alma, bedel ödeme kararlılığını da kastetmiyorum. İstişare edilen mevzularda sahih bilgi gerekliliğini nazara veriyorum.

Şöyle düşünün; bir yerde mikro yönetim yapan bir patronsunuz. Büyük bir otel inşaatı yapıyor ve inşaat mühendisleri ile inşaat halindeki binayı geziyorsunuz. Kolonlarda kullanılan demir, kum ve çimento masraflarına bakıp daha ince demir, daha kalitesiz kum ve daha az çimento kullanılmasını istiyorsunuz. Neden? Masraf azalsın diye. Bu düşünceyi dinleyen mühendisler, mesleğinde uzman şantiye idarecileri sizin teklifiniz karşısında baş üstüne mi derler yoksa yapılan teklifin uygulanması halinde meydana getireceği muhtemel arızalardan bahsedip teklife itiraz eder, ayak diretir ve baskınızın zirveye çıkması durumunda “Böyle bir risk alamayız” der, istifa eder ve yollarını mı ayırırlar? Doğru olan, elbette ikincisidir.

O zaman asıl soru şu; inşaat mühendisine bu cesareti veren nedir? Bilgisidir, tecrübesidir ve sorumluluk şuurudur. Bana göre her meselede böyledir. Sosyal, siyasal, ekonomik, dini, ahlaki vb. her meselede eğer istişare heyeti konu ile alakalı sahih bilgiye sahipse, feleğin çemberinden geçmişçesine tecrübesi varsa, bugünden yarını görüp muhtemel ve vaki yanlış ve doğruları bir bütün halinde görebiliyorsa, o mecliste hiçbir şeyden çekinmeden kendi düşüncelerini seslendirecektir. Hele bu son tahlilde hiçbir maddi çıkarın olmadığı tamamen Allah rızası için gönüllülük esasına dayanan bir mevzuda ise devreye Hakk’ın hatırı girecek ve “Hakkın hatırı âlidir” denip uhrevi sorumluluğun gerektirdiği çizgide düşünceler dile getirilecektir.

Sahabenin istişare usûlü nasıldı?     

Hz. Peygamber’in (sas) yapmış olduğu istişarelerde “Vahy mi, kendi fikriniz mi?” sorusuna aldığı “Kendi fikrim” cevabından sonra düşüncelerini açıkça dile getiren, “Bu yanlış neticeler doğurur, öyle değil böyle davranmalıyız” diyen sahabilerde bunu görüyorum. Bilgi ve tecrübeleriyle mevzuya vâkıf kişiler; sorumluluk şuuruyla mücehhez Hakk’ın hatırını âli tutan insanlar; istişareden asıl amacın daha iyiyi, daha güzeli yakalamak olduğunun bilincindeler.

Burada Âşık Dertli’nin “Tek başıma olsam şâha, gedâya kul olmam; Virân olası hanede evlâd u ıyâl var.” diyerek itiraz edebilirsiniz. İşte buna yapacak bir şey yok. Eğer heyet, istikbal endişesi taşıyan, her şeye rağmen düşüncesini dile getirdiğinde maaşının kesilmesinden, sürgün edilmesinden, işine son verilmesinden korkuyorsa, ne kadar ehil olurlarsa olsunlar, o zeminde düşünce üretilemez, üretilmiş düşünceler seslendirilemez. Zira orada Hakk’ın değil, başka şeylerin hatırı âli hale gelmiştir.

Sonuç, bugün itibarıyla genelde taklitçi zihniyet, İslam dünyasını oluşturan insanlarda hükümranlığını devam ettirmektedir. Bize intikal eden bu miras çok eskilere dayanmakta ve köklü değişiklikler söz konusu olmadan nesilden nesile intikal etmektedir. Zemin maalesef Batı dünyasında gördüğümüz ölçüde hür düşüncenin üretilebileceği ve seslendirilebileceği zeminden uzaktır. Bu hususta engelin din olarak görülmesi dine karşı en büyük haksızlıktır. Tarihi süreçte menfi uygulamalar elbette vardır. Ama kötü emsal teşkil etmez. Hz. Peygamber’in (sas) örnekliği meydanda iken, gelenekteki menfi şeyler bize rehber olmaz ve olamaz.

İstişarenin üçüncü ayağını oluşturan yetkili kişi veya kişilere gelince, zihniyet ve sistem özelinde ayrı değerlendirmeye tabi tutulması gereken bir konudur. Müstakil yazı ister. Belki de işe onlardan başlamak lazımdı. Çünkü tek adamlık konusunun merkezine oturtulan aslında onlar. Neyse bir başka yazıda inşallah.

Şöyle bitirebilirim; birçok meselede olduğu gibi bu meselede de asıl sorun bilginin amele dönüştürülememesidir vesselam.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.