Dindarlığın değil, dinin içi boşaltılıyor
17 Aralık yolsuzluk soruşturmasının üzerini kapatmak için yapılan kanunsuz ve hukuksuz uygulamalara havuz medyasının da desteğini görünce farklı yazılarımda devletin, hukukun, fıkhın ve dinin içi boşaltılıyor demiştim. Aynı yerde duruyorum. Bunu bana yeniden hatırlatan üç şey oldu son günlerde.
İlki Dr. İsa Özel’in Kevser Kulaksız’a verdiği Zaman Cuma Eki’nde yayınlanan röportajın “Dindarlığın içini boşaltıyoruz” manşetiyle verilmesi. Bu manşeti okur okumaz gayri ihtiyari ağzımdan çıkan cümle “hayır; dindarlığın değil, dinin içini boşaltıyoruz” oldu.
İkincisi; havuz medyasının Ramazan’a rağmen bir taraftan yalan, iftira ve tezviratlarına ara vermeden devam etmesi diğer taraftan bulvarcı basın hüviyetinden vazgeçmemesi. Halbuki ben neler neler bekliyordum. Meslek ilkeleri, şeref ve haysiyeti Ramazan ile yan yana gelince diyordum. Cümleyi tamamlamama gerek yok. Demek ki çok ama çok safmışım!
Üçüncüsü ise Hocaefendi’nin annesinin ismi üzerinde Yeni Akit’in 7 Temmuz günü manşete çektiği haber. Güya 1986 yılında pasaport müracaat formunda Refia olarak bilinen annesinin ismi Rabin olarak yazılmış. Rabin Yahudi ismiymiş vs. Halbuki Hocaefendi’nin annesinin nüfustaki ismi Rabia ve orada da Rabia yazıyor. Mesele bu kadar basit; bir telefonla öğrenilebilecek kadar hem de. Ama gaye üzümü yemek olmayınca.
Başa döneyim; “dünyada aziz olmak, ahirette kurtuluşa ermek isteyen hadis rivayetinden uzak durmalıdır” diyen bir geleneğin çocuklarıyız biz. Şaşırdınız sanırım. Çünkü mana gayet açık ve net; Hz. Peygamber’in (sas) kıyamete kadar müminlere ışık tutacak, rehber olacak hadislerini rivayet etmeyin. Neden? Çünkü ona yapacağınız bir ilave, hilaf-ı vaki bir beyan dünyanızı da ukbanızı da berbat edebilir de ondan. İşte bu hassasiyet bizde rical veya cerh ve tadil denilen bir ilim dalının doğmasına neden olmuştur. İsnad sistemi adını da verdiğimiz bu sistemin tek amacı Efendimiz’in (sas) hadislerini kelimesi kelimesine gelecek nesillere aktarmaktır.
Kaldı ki bu sistemin inşasında asıl rol oynayan doğru beyan üzerine var olan genel nasslar ve küçük büyük her şeyden ahirette verilecek hesap değil mi? “Ey iman edenler, herhangi bir fâsık size bir haber getirecek olursa, onu iyice tahkik edin, doğruluğunu araştırın. Yoksa, gerçeği bilmeyerek, birtakım kimselere karşı fenalık edip sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat, 6) “And olsun ki insanı Biz yarattık ve nefsinin kendisine ne fısıldadığını biliyoruz. Hem Biz ona şah damarından daha yakınız. Zaten onun sağında ve solunda yerleşmiş iki kayıtçı vardır. Ağzından çıkan bir tek söz olmaz ki yanında, bu iş için hazırlanmış gözcü olmasın, onun söylediğini ve yaptığını kaydetmiş olmasın.” (Kaf, 16-18) Pekâlâ ya şu hadise ne diyeceksiniz: “Kişiye günah olarak her duyduğunu söylemesi yeter.”
Daha onlarca ayet, hadis ve İslam tarihinden örnekler sıralayabilirim fakat gerek olmadığı kanaatindeyim. Ortalama dini bilgilere sahip olan her Müslüman’ın bildiği gerçekler bunlar. Pekâlâ can alıcı soru şu; neden uygulanmıyor? Ben de bu yüzden diyorum dindarlığın değil dinin içi boşaltılıyor diye. Çünkü bu dini emir ve yasaklara rağmen hareket eden, hesabı, mizanı, kul hakkını hiç kale almadığı izlenimi veren insanlara dindar demek dinin ve dindarın ne anlama geldiğini bilmemek demektir. Konuştuğu zaman yalan söyleyen, emanete ihanet eden, sözünde durmayan ve düşmanlık yaptığında hiçbir kural ve sınır tanımayan ve beri tarafta da Müslüman’ım diyen kişiye Allah’ın Resulü (sas) Müslüman demiyor; dindar demiyor; mümin ama günahkâr demiyor; fasık demiyor aksine münafık diyor.
Hasılı; dindarlığın değil dinin içi boşaltılıyor. Çünkü dindar, dinin emir ve yasaklarına hakkıyla riayet eden insana verilen isimdir. Bu hakikati son günlerde “onlar dindarsa ben değilim” deyip din ile arasına mesafe koyan insanların haykırışlarında bile bulabilirsiniz.
Son söz, her zaman olduğu ve olacağı gibi Allah’ın: “İşte herkesin hesap defteri önüne konuldu. Mücrimlerin defterdeki kayıtlardan korktuklarını ve şöyle dediklerini görürsün: ‘Eyvah bize! Bu deftere de ne oluyor? Ne küçük koymuş, ne büyük, yazılmadık şey bırakmamış!’ Böylece yaptıkları her şeyi yanlarında buldular. Şu kesin ki Rabb’in kimseye zulmetmez.” (Kehf, 49)
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment