‘Dava’ davacı olacak sizden
İslamî kavramların yerli yerinden oynaması, anlam kaymasına maruz kalması aslında kanayan bir yaramız.
Bu problem sadece bugünün değil dünün de problemiydi ve ihtimal yarının da problemi olacak. Cihat mesela. Cihat, 19. yy sonrası Batı sömürgesine karşı istiklal mücadelesi veren Müslüman ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmak için çok yoğun olarak kullandıkları bir kavram. Haksız değiller. Teorik manada dinî bir temeli var ve bu temel o uğurda mücadele eden Müslümanları motive eden bir unsur. Bununla beraber cihat sadece bu değil. Onun entelektüel boyutu da var, sosyal boyutu da. Ama o günden bugüne bizim sürekli savaş boyutuna vurgu yapmamız ve Batı dünyasının da bunu şuurluca gündemde tutması sonucu olan cihat kavramına oldu ve bu kavram Kur’an ayetleri ve Hz. Peygamber (sas) pratiğinde yerini bulan zeminini kaybetti. Kanayan yara ve yaralanan kavramlar derken amacım buydu.
İçinde yaşadığımız ifritten süreç buna birçok kavram daha kattı. Bunlardan birisi; dava. Dava İslamî literatürde tek başına kullanılırsa mahkemelere intikal eden anlaşmazlıkları ifade eder. Ama bir dine, ideale, ideolojiye, doktrine inanma, koruma ve yayma manasında kullanılırsa başına mutlaka bir sıfat getirilir. İslam davası mesela.
İster Milli Görüş, ister siyasî İslam, isterseniz muhafazakâr demokrat deyin, AKP’nin yola çıktığı andan bugüne savunuculuğunu yaptığı ve “davam” dediği şey İslam davasıdır. İnanmış oldukları değerlerin toplumda geniş tabanlı yaşanmasını kastederler bu kavramla. Onlara göre bu idealin hayata geçmesi için siyasete, iktidar olmaya ve iktidarın sağladığı maddî-manevî güce ihtiyaç vardır. Zira onlara göre toplumun değişimi yukarıdan aşağıya (top-down) olur, bunun karşısında yerini alan sivil İslam’ın dediği gibi aşağıdan yukarıya (bottom-up) olmaz. Nitekim Milli Nizam Partisi’nin kuruluşundan bu yana mezkûr ideolojinin temsilciliğini yapan insanların konuşmaları, yazıları hep bu istikamettedir. Parti programları veya hükümet olduktan sonra daha seküler bir dil kullanmış ve kullanıyor olmaları bu gerçeği değiştirmez. Bakın o açıklamaların ruhuna, girin kelimelerin derununa; sizi ulaştıracağı son nokta “dava”dır.
Hâlâ aynı mı? Net bir cevabım yok. Onun için hem evet hem de hayır diyebilirim. Evet; söylemleri bunu gösteriyor. 7 Haziran seçim arifesinde yapılan konuşmalara kulak kesilecek olursanız; daha gür bir sesle evet demeniz mümkün. Hayır; eylemleri bunu gösteriyor. AKP kurucularının bile “Bu bizim kurduğumuz parti değil, güç zehirlenmesine maruz kaldık, iktidarın yozlaştırması bizi de pençesine aldı.” dediği, çoklarının tasfiye olduğu ya da tasfiye olmak için sırada beklediği manzara bu “hayır”ı ispat ediyor.
Baktığım zaviyeden konumuza döneyim; kaybedeni çok, kazananı olmayan bu süreçte en büyük kayıp bana göre “dava” kavramına oldu. Tıpkı Üsame b. Ladin isminde olduğu gibi. Nasıl Üsame b. Ladin sonrası İslam dünyasının birçok yerinde ismi Üsame olanlar ya kendi istekleriyle ya da anne-babalarının müdahaleleri ile isimlerini değiştirdiler; aynen bunun gibi artık farklı bir kulvarda dahi olsa insanlar, uğruna mücadele ettikleri davalarına “dava” diyemeyecek hale geldiler. Zira “dava” hem isim hem de kavram olarak çok korkunç bir şekilde kirletildi ve tüketildi.
Halbuki bugüne gelinceye kadar özellikle Müslüman kesim için dava kutsal bir kavramdı. Sihirli bir cazibesi vardı. Hocaefendi’nin konuşmaları içinde kendine yer bulduğu şekliyle: “İnsanın cismaniyetini, yurdunu-yuvasını aşan bir şeydi.” Yine onun beyanlarına göre “Davanın büyüklüğü ve yüreklere oturması Allah’ın ihsanının ve lütfunun göstergesiydi.” Kalabalıklara gerek yoktu bu lutfa mazhar olmak için. Hz. İbrahim, bunun en büyük örneğiydi. O davasını tek başına kendi omuzlarında taşıyordu, himmeti de ümmetiydi; onun için Kur’an ona “Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah’a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi.” (16/120) diyerek hitap etmişti.
Yazık oldu davaya. Siyaset eliyle sunulan makama, şöhrete, şehvete aldanan insanlar tarafından içi boşaltıldı bu dönemde. Ne diyordu birisi: “Seçimleri kazansak ne olur; davayı kaybettik.” Doğru, davayı kaybettiniz ama sadece siz değil, Türkiye’de, âlem-i İslam’da ve dünyada yaşayan herkese de kaybettirdiniz. Daha da ötesi bir kavram olarak ‘dava’ kavramına da kaybettirdiniz. İçini boşalttınız o kavramın. Öyle büyük bir tahribat yaptınız ki dava denildiği zaman akla siz geldiğiniz için, artık hiç kimse davasına ‘dava’ diyemeyecek hale geldi. “Dava” bile, davacı olacak sizden.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment