Arafat anlatılmaz, yaşanır
1980’li yıllardan beri yapageldiğim sohbetlerde kaç defa kullanmışımdır bu tabiri: “Anlatılmaz, yaşanır.” Başımdan geçmiş, faili, mef’ulü veya şahidi olduğum hadiseler için kullandım bunu. Şimdi düşünüyorum; bana deseler bu yaklaşımı bir tek hadise için kullansan hangisini seçersin; 2007 öncesi ve sonrası diye ikiye ayırırım. 2007 öncesi için başka şey söyler ama 2007 sonrası için bir an bile düşünmeksizin Arafat derim. Çünkü ilk hac ve Arafat tecrübemi o yıl yaşadım.
Bugün Kurban Bayramı arefesi. Bugünü anlamlı kılan ve belki de ona arefe dedirten Arafat günü olmasıdır. Arafat, Efendimiz’in (sas) hadisiyle hacdır. “El-haccu arafa: Hac Arafat’tır.” beyanı O’na ait. Bu açıdan Arafat haccın kendisidir, özüdür, ruhudur, aslî iki rüknünden biridir. Diğeri ifada tavafı.
Tam bu aşamada bir şeye dikkatinizi çekeyim; ifada tavafı vekalet kabul etse de Arafat kabul etmez. İlla hacca niyetlenen kişiyi ister Arafat. “Sen geleceksin” der. “Gelecek ve benimle beraber olacaksın. Yoksa haccın hac olmaz.” Yaşayacaksın, güneşin tam da tepede olduğu, gün içinde sıcağın en yüksek bulunduğu o zamanda hissedeceksin sükûnet, meveddet, muhabbet, aşk rüzgârlarının nasıl da estiğini. Bağrı yanık âşıkların bin bir lisanla Mahbub-u Hakiki’ye nasıl dil döktüğünü. Bu zaviyeden bakınca nazlı bir gelin gibidir Arafat. Ama dediğini yaptıran bir gelin.
Hac farizasını ifa için Mekke’de bulunan Müslümanlar, bugün bedenleri ile Arafat’talar. İnşallah kalplerini de yanlarına almışlardır. Benim ise bedenim Arafat’tan kilometrelerce uzakta, ruhum, kalbim, gönlüm orada. Sadece bugün değil, 2007 ilk hac tecrübemden bugüne her Kurban Bayramı arefesinde böyle. Arafat’ta arafatlaşamamış bile olsam, inanın bana, orada.
Bencilliğe gerek yok. Sadece benim için mi geçerli bu? Hayır, benim gibi hacca gitmiş her Müslüman için geçerli. Hissediş dereceleri farklı olabilir ama gerçek bu. Dolayısıyla hicran yaşayacağız bugün hem ben hem de onlar. Hüzün yağmur olup, dolu olup başımızdan aşağıya dökülecek. Belki de gözyaşları hüzne eşlik edecek, sel sel olup önüne katıp sürükleyecek bazılarımızı. Keşke diyecek çokları. Keşke, ben de bugün orada olsaydım. Kalbimle beraber bedenimi de oraya götürebilseydim. Keşke marifet ufkuna bir kez daha erebilse, keşke onu bir kez daha yakından temaşa edebilseydim. O ufka ulaşmamış, o temaşayı yaşamamış da olsam, en azından o ufka ulaşanlarla aynı atmosferi fiziken bir kez daha paylaşsaydım. Keşke günahlarının hacaletinden yüzlerini gökyüzüne çevirmeye utanan insanların, candan içten dualarına sesimin en yüksek tonuyla, bülent-âvâz bir edayla, sayha atarcasına ‘amin’ deseydim. Hayır, öyle değil, bağırmaya, çağırmaya ve sayha atmaya gerek yok. Allah aklımızdan, kalbimizden geçen her şeye vâkıf ve her halimize nigehbân; o zaman ellerimi onların ellerinin altına koyup “bana da Allah’ım rahmetinden bir damla, şu makbul dualar yüzü suyu hürmetine” diye sessiz sessiz ama derinden derine niyaz etseydim.
Arafat: İrfan yolculuğu
Arafat, Ali Şeriati’nin mükemmel tespitiyle Arafat öncesi günlerde Kâbe ile bütünleşen insanların Kâbe’yi de yanlarına alarak çıktıkları irfan yolculuğunun adıdır. Hacı olmak için yaşadıkları beldelerden Kâbe’ye gidenler değil, hacı olmak için Kâbe’yi de yanlarına alarak Arafat’a çıkanların yolculuğu. Evet, Arafat seyr ile’llah ile başlayan seyr-i sülûk yolculuğunun seyr fi’llah durağının adı. Erkeklerin ârif, kadınların ârife olduğu ya da olacağı, marifet şualarının tezahürlerine, tecellilerine melce ve mencâ olacağı mekân. Mümkün olsa zamanın durdurulacağı belki de tek yer orası. Lütfen, donsun zaman ya da dondurulsun; çünkü Hz. Ma’ruf ile mülâki olma vakti. Sonrasında seyr mine’llah yolculuğu var. Ardından seyr bi’llah meallah var. Durmak yok. Yaşadığımız müddetçe bu yola, bu yolculuğa devam.
Yakınları uzak değil de uzakları yakın eden teknoloji sağ olsun. Bugün tam da onun işe yarayacağı, fonksiyonunu eda edeceği zaman. Şöyle yapacağım inşallah; Arafat’taki vakfe saatlerinde televizyonun karşısına geçip tıpkı toprağın bağrına atılan tohumlar gibi semalara doğru ser çeken dualara amin diyecek, kalbimin atışlarına dahi ‘amin’ dedirteceğim. Size de tavsiye ederim. Mekânı aşmak, bir anda iki yerde birden bulunmak velayet mertebesine sahip olanlara Allah’ın bir lütfu, bizim gibi sıradan insanlar için tahayyülü bile imkânsız zorlardan zor bir mesele. Ama zamanı teknoloji ile aşıp gözümüzün önündeki ekranın yardımıyla zihnen ve hayalen orada olabiliriz. Böylece kalbin ve ruhun yolculuğuna zihni ve hayali de iştirak ettirebiliriz. Ettirir ve Arafat’ta tabir caizse gökten nazil olan sekineyi hissedebiliriz. Konsantremizi bozacak her şeyden uzak durarak Arafat’a, Arafat’ın sahibine, duaların gönderildiği yegane adrese teveccühte bulunabiliriz. Ayakta başlayıp yerde biten ve hiç bitmesin istediğimiz dualara amin diyebiliriz. Hatta amin’lerle iktifa etmeyip dualara dualarımızı katabiliriz.
Allah’ım! ferec ve mahreç ihsan eyle
Kısa bir dua ile katılmak isterim bu kervana. “Allah’ım! Bizleri iman-ı kâmilden ayırma. Sana hakkıyla kul, Resulü’ne hakiki ümmet eyle. Günahlarımızı af eyle. Bundan sonraki hayatımızda günaha, isyana giden yolları bizim için kapa ve onları işlemememiz için iradelerimize güç ver, kuvvet ver. Ümmet-i Muhammed’i her türlü sıkıntıdan kurtar; ferec ve mahreç ihsan eyle. Kabir ve cehennem azabından bizleri âzâde eyle. Seveceğin ve razı olacağın işlere bizleri hidayet eyle. Helal dairesinin genişliğini bize göster Allah’ım!.. Nefsin ve şeytanın aldatmalarından, desiselerinden, hilelerinden bizleri halas eyle. Senin rızan istikametinde bir hayat yaşamayı nasip eyle. Hakkı hak görüp ona destek veren, batılı batıl görüp ondan kaçan ve onu engelleyen kullarından eyle. Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! Kalplerimizi dininde sabit kıl; ibadet ve taatına yönlendir.
Allah’ım! Sana, Peygamber’ine, Kur’an’a, imana, İslam’a, ümmet-i Muhammed’e ve insanlığa düşmanlık yapanların, bütün bunlara hizmet adına sadece ve sadece Senin rızanı gaye edinerek hizmette bulunanlara hasmane davrananların hidayetlerini murad buyurduysan onlara en kısa zamanda hidayet eyle. Onlara ve bizlere duyguda, düşüncede, amelde istikamet bahşeyle. Ama muradın, meşietin hidayet ve istikamet buyurmama şeklinde ise bizler Senin aciz fakir ve muhtaç kulların olarak Sana yalvarıyoruz, onların zarar vermelerine fırsat verme. Hain emellerine ulaşmalarına imkân tanıma. Bizi Senden başka hiç kimsenin ama hiç kimsenin himayesine bırakma.
Âmin âmin âmin bi hurmeti men erseltehû rahmeten li’l-âlemîn.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment