Yıllar sinema şeridi gibi
1972 yılında Ankara’dan Bayram Ağabey’in yanından bir grup üniversite öğrencisi Üstad Hazretleri’nin şu anda Isparta’daki müzede olan arabası ile İzmir’e gelirken Uşak-Kula yolu arasında uçuruma yuvarlandılar… Maalesef, nezih bir kardeşimiz olan üniversite öğrencisi Mustafa, vefat etti… Araba İzmir’de tamir edildi…
Denizli Mahkemesi’nin Ağır Ceza Reisi Ali Rıza Efendi, tâ öğrenciliğinden itibaren Üstad Hazretleri’ni tanıdığı ve dava dosyasında da hiçbir suç delili olmadığı için baskılara rağmen 1944 yılında Risale-i Nur talebelerine beraat kararı vermişti. Tahliyeden sonra Üstad’ımız Hâkim Ali Rıza Balaban’a bir takım Risale-i Nur Külliyatı hediye etmişti. O da onları mütalaa ettikten sonra İzmir’deki bir arkadaşına bu Külliyat’ı hediye etmişti. İzmirli zat ise zengin ve dindar bir insan olduğundan beş tane kızının İzmir içinde muhafazakâr bir havada yetişmeleri mümkün olmaz diye o zamanlar İzmir dışında bir bahçelik olan Bozyaka semtinde yaptırdığı bir konakta onları korumaya çalışmıştı. Damatlarından birisi de Nefi Akyazılı Amca idi. Akyazılı Vakfı kurulunca kendisinin emlakından pek çoğunu bu arada Bozyaka’daki bu yeri de vakfa bağışlamıştı.
Üstad’ımızın tamirden çıkan bu arabası ile Bozyaka’daki yerin yurt yapılıp yapılamayacağına karar vermek üzere Hocaefendi ve bazı ağabeyler, oraya gittiler. Yusuf Pekmezci Ağabey, çevredeki evlerin çokluğu park yerinin sıkıntı olacağı gerekçesiyle olsa gerek, burasının o günkü şartlarda yurt yapılamayacağını söyledi. Ama bu sefer Üstad’ın arabası bir türlü oradan gitmek istemiyor gibiydi… Şoför olarak Hacı Muammer uğraştı, oradakiler itekledi ama araba yerinden oynamadı.
Te’vil-i ehâdis (olayların ve rüyaların ifade ettikleri dili anlayıp yorumlama) açısından, Hocaefendi, “Üstad, burasının yurt olmasını istiyor olmalı; baksanız ya arabası buradan ayrılmak istemiyor” meâlinde bir söz söyleyince, hemen orada, yurdun bu yere yapılmasına karar verildi…
Ama benim bu hususta şöyle bir düşüncem de var… Daha önce iki yazımda belirttiğim gibi, Hocaefendi 1966 yılında İzmir’e ilk geldiği günlerde tam orada çok büyük bir inşaatın yapıldığını ve kudsîlerin o inşaatta çalıştığını rüyasında görmüş ve tesirinde kalmıştı. Hatta 1993 yılındaki FKM sohbetinde de anlattığı üzere, bu tesirle hislerini şiirine dökmüştü…. 1966’larda yazdığı (Yeni Bir Dünya) şiirinin gerçekleşen bazı bölümlerini hizmet şevki ile koşuşturan gençlerde gerçekleştiğine şâhit olunca, 1900’lerin başında gördüğü kutlu bir rüya ile dünyanın her tarafına dağılacak bahar çiçeklerimize işareten müjdeler veren Üstad Bediüzzaman Hazretleri’ni hatırlamış, inkisar içinde “Keşke şimdi sizleri görseydi!..” demişti.
Biz Dortmund’da katıldığımız Dil ve Kültür Olimpiyatları programında, her renkten kaynaşan şöleni seyrettik… Seyrederken de 1990’lardan 1966’lara, oradan 1993’lere, oradan da 2015’lere şöyle bir göz gezdirdik. Her dönem çok güzel ve çok muhteşemdi.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment