Yeni bir dünya
1993 Haziran’ında İstanbul FKM’de M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bir sohbetini dinliyoruz:
“Müslümanlığa Hizmet ne kadar sevimli ne kadar ümitbahş. Gelecek adına ümitlerimiz ne kadar enfes. Gelecek ne kadar rengarenk büyüleyici renklerle tülleniyor ve milletin büyüklüğe sıçraması ne denli baş döndürücü. Bunlar birer niyet, birer ümit, birer ideal. Hayalleri bile gerçekleştiren Allah’tan bekliyoruz ki bu rüyalarımızı gerçekleştirsin. Dünkü hayallerimizi bugünkü gerçeklerle gerçekleştirdiği gibi. Bir evde görülen, eve göre de biraz fazla sayılan, evin çatısını kubbesini aşan delen yıkan ‘Ben buraya sığmıyorum’ diyen çok engin rüyalar. Türkiye’yi istiab etme, Türkiye’nin sınırlarını aşma, Adriyatik’e ulaşma. Bir kavis çizip Çin Seddi’ne gitme varma, Çin Seddi’ni aşma, Pasifik’e yayılma; bunlar dün mini mini evlerde ışık evlerde görülen rüyalardı. Böyle şey olmaz diye bunları birer sembol kabul ederek belki muabbirlere (rüya tabircilerine) gidip soruyorduk, bu rüyanın tabiri ne ola ki diyorduk ve gün geldi Cenab-ı Hak o rüyaları gerçekleştirdi.
‘Ümidim var ki semavat-ü zemin-i âsiyâbâ / Hem olur teslim yed-i beyza-i İslam’a’. ‘Ümitvar olunuz şu istikbal inkılabı içinde en yüksek ve gür sadâ İslam’ın sadâsı olacaktır’ rüyaları. ‘Ne yapayım acele ettim ben kışta geldim sizler cennetâsâ bir baharda geleceksiniz’ rüyaları görülüyor. Acaba o gün nasıl olacak hâdiseler ne denli cereyan edecek gibi mülahazalarla bunlar birer sembol mü diyor, rüyalarımıza tabirler arıyorduk. Kudret-i Sânî’ gün geldi o rüyaları gerçekleştirdi. Rüyaların gerçekleşmesiyle beraber içimize inşirah saldı. Barla’da ilk zuhur eden o dönemin büyük kahramanı sizden 10 tane genç görseydi etrafında hayatının içinde o günü bayram yapardı ve şimdi o gün sizin içinizde bayram yapılıyor olurdu. O şimdi de belki yattığı yerden bugünkü manzarayı seyrediyordur. Ama ben sizi her görüşümde devamlı inkisârım olmuştur. Ne olurdu ben değil de burada (Hz. Ebubekir’in dediği gibi) bu sandalyede O otursaydı, işin gerçek emeğini semeğini çeken size baksaydı, bir de bu bahar çiçeklerini kendi alınlarında okusaydı, derim. Evet hepiniz geleceğin gelecek adına günümüzün baharından derlenmiş toparlanmış bir buket haline getirilmiş çiçek demetlerisiniz. Ve sizin hepinizi Fatiha sunuyor gibi, yattığı yerde ben O’na sunuyorum. Yattığın yerde Allah seni de bizi de utandırmasın. Allah senden ebeden razı olsun. Bize bir ışık tuttun yol yöntem öğrettin. Rabb’imin inayetiyle bu günlere geldik ulaştık ve gözümüzde Hz. Muhammed (sas) tütüyor.
“Âşıkın mâşuka olan münasebeti gibi burnumuzun kemikleri sızlıyor. Hepimiz hizmet çölünün mecnunu gibi Leyla Leyla deyip onun arkasından koşuyoruz. Bu yolu bize sen gösterdin, diyoruz. (Bu sırada Dr. Kudret Bey Hocaefendi’ye Akyol başlıklı şiirini takdim ediyor. Bunun üzerine diyor ki:)
-Evet Doktor Bey o ne?
-Nurlu geleceğin rüyası hocam gördüğünüz bir rüya… İnşallah okursanız…
“Şiirden anlayan insanlar vardır bu insanların arasında. Evet bu rüyanın bir hakikatı var. Ben bir yerde bu milletin yeniden diriliş, İslami yeni oluşumun rüyasını çok eski yıllarda görmüştüm. Uyandığım zaman aklımda kalan şeyleri, şiirin ve şiiriyetin kendi zemini içinde, biraz mevcut gerçekleri kırparak, biraz da diğer şeyleri duyabildiğim ölçülerle ancak ifade ederek dile getirmiştim. Ona nurlu gelecek ‘Akyol’ demiştim. Çünkü şiirin son mısraında Akyol kelimesi var. Her şey orada bitiyor orda noktalanıyor. O açıdan onu okumamı istiyorlar.”
Sonra Hocaefendi bu şiiri okuyor…
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment