Sohbet atmosferi
Nil Yayınları’nda, M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “Sohbet Atmosferi” kitabı neşrolundu… İzmir Bornova’daki cuma vaazlarından sonra akşamla yatsı arasında cemaatin sorularına Hocaefendi’nin verdiği cevaplar, konuşma dilinden yazıya döküldü. O zaman dinlediğimiz pek çok önemli konuşma şimdi kitap halinde önümüze konuldu…
Hocaefendi’nin akşamla yatsı arasını biraz da açıp uzatarak yaptığı cevâbî sohbetlerin hazzını aynı heyecanla kitaptan takip etme imkânına kavuşturduğu için Nil Yayınları’na teşekkür ediyoruz.
Caminin dışına taşan çoğu Ege Üniversitesi’nin öğrencileri olan genç cemaati, cami almadığı için dışa, avluya taşan hareketli bir manzara her cuma akşamı göze çarpıyordu. Saçılmış inciler gibi şadırvandan abdestini alıp koşuşan gençlerin heyecan ve iştiyaklarını seyretmek de insana doyumsuz manevî bir lezzet veriyordu. Bilhassa onların yazıp elden ele tâ Hocaefendi’nin bulunduğu kürsüye kadar taşınan soru kağıtları dikkatleri çekerdi.
Bir defasında câminin dışında kalmış bir genç, gönderdiği bir sorunun hikâyesini seneler sonra şöyle anlatmıştı:
“Arkadaşları ve hizmeti yeni tanımıştım. Çok iyi futbol oynuyordum. Geleceğin iyilerinden hatta meşhurlarından olacağım ifade ediliyordu. Ama baktım, hizmetten hiçbir arkadaş futbol oynamıyordu. Onun için futbol oynamanın bir mahzuru olup olmadığına dair sorumu yazıp elden ele taşınan sorular köprüsüne havale ettim. O hafta benim soruya sıra gelmedi. Öbür hafta heyecanla beklemeye başladım. Hocaefendi, soruyu eline alıp okuduktan sonra, önce kıyafete ve arkadaşların hukukuna riayete dikkat ettikten sonra bir mahzurunun olmadığını dile getirdi. Sonra, şimdi beyni ilim ve fenlerle gelişmiş gençlere daha çok ihtiyacımız olduğunu, futbolun daha çok vücudu bilhassa bacakları geliştirdiğini anlatır sözler söyledi. Ben oradan kendimce, futbolu bırakıp ilim adamı olmam gerektiği mânasını çıkardım… Seneler sonra asistanlıktan profesörlüğe doğru yükselmeye başladım. Bir gün baktım Hocaefendi’nin ziyaretine İhsan Kalkavan ve Hakan Şükür geliyor. Onlara iltifatlarda bulunuyordu. Ben de içimden ‘Ah hocam, sen bıraksaydın şimdi ben de onlar gibi futbol dünyasının meşhurlarından olurdum.’ diye geçirdim. Hocaefendi onları uğurlayıp döndükten sonra bana dedi ki: ‘Siz yirmi sene önce futbolla ilgili soruyu bana sorduğunuz zaman üniversitede asistan olan arkadaşlar hiç yok gibiydi… Onun için sizi ilmî kariyer yapmaya teşvik etmek zorundaydım. Ama bugün gençler Hakan Bey gibi namazında niyazında olan futbolcu arkadaşlara çok büyük alâka gösteriyorlar. Onların inanç ve ibadetlerinin takviyesine vesile oluyor.’ diyerek, içimden geçen itiraza cevap verdi. Tabii çok hayret ettim. Hem aradan bu kadar sene geçmişti, hem de ben zaten caminin dışındaydım.”
“Neden Ümitvarım?” sorusuna cevap verirken Hocaefendi: “Namaz kılmak için bir camiye gitmiştim. Namazdan sonra lise bir veya ikinci sınıfta olabileceğini tahmin ettiğim bir talebe görünce hislerime hâkim olamadım, elinden tutup ona bir şeyler anlatmak istedim. O, beni gördüğünde önüme bir kâğıt uzattı ve bana ‘Şuraya bir imza atar mısınız?’ dedi. Bunun ne olduğunu sorunca, ‘Mekteplere din dersi konması için imza topluyoruz.’ diye cevap verdi. Eğer orada durumum müsait olsaydı, o talebenin ayaklarına kapanacak ve ‘Ben de seni bekliyordum!’ diyecektim!’ diyecektim. Ben ona bir anlatayım diye beklerken o bana çok şey anlatıvermişti.”
Senelerce bu sözlerde geçen liselinin benim olduğumu sanan arkadaşlar oldu ve bana sorular soruldu. O öğrenci ben olamam. Çünkü ben imam-hatip öğrencisiydim ve zaten Hocaefendi’nin müdürü olduğu imam-hatip yurdunda bulunuyordum…
Kitaba dönecek olursak, pek çok meraklı sorunun cevabını içinde barındıran bu eserde, Dördüncü Bölüm’de Mârifetullah’ın Şâhitleri, Eşyanın Mülk ve Melekût Yönü, Allah, “Şiddet-i Zuhurundan Gizlidir” gibi çok önemli soruların doyurucu cevapları bulunmaktadır.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment