Ne ile meşgulüz?
Yağmur Dergisi düşünülürken, ‘çağımızı seslendirmeliyiz’ anlayışı baskındı.
Günümüzün adanmış ruhlarının, hizmetin karasevdalılarının dünya çapındaki gayretlerini anlatmayı hedefliyorduk. En ufak bir hatıra kırıntısını bile zâyi etmeden tespit edip kayıt altına alacaktık. Dikkat edilirse bu köşedeki yazıların çoğu gündem dışı olarak onlardan bahsetmekteydi… Ama istemediğimiz halde, kendimizi yalan ve iftiraların içinde bulduğumuzdan dolayı cevap vermek zorunda kaldık… Bunlar bizim işimiz değil… Ama içinde yaşadığımız olaylara bigâne kalmamız da söz konusu olamaz.
Aslında en hayatî işimiz, Risale-i Nurları anlamaya çalışmak… Senelerdir, okuyoruz müzâkere ediyoruz, her defasında yepyeni hazineler ve mücevherlerle karşılaşıyoruz. Ahmet Feyzi ağabey, okur, anlatır sonra da ben bundan ne anladım diye kalbine doğan ve aklına gelenleri kaleme alırdı… Son zamanlarda biraz benim de yaptığım o… Önceleri, ağır geldiği için arkadaşlar pek okumuyorlar diye Lemaat, Sünuhat, Münazarat, Muhakemat ve Hutbe-i Şâmiye üzerinde durdum. Sonra Lâhikalara dikkat çekmek için hem de okumaya vesile olsun diye bilhassa Üstad’dan ve talebelerden hatıralarla süslemeye çalıştım… Derken Hizmet Rehberi, Gençlik Rehberi, Hanımlar Rehberi gibi müstakil Risaleler üzerinde çalıştım. Sonra Nur Üstad’ımızın, Nur hâlesindeki yıldızlardan Ahmed Feyzi ağabeyin yaptığı gibi, tâ baştan Sözler’den başlayıp, Mektubat, Lemalar ve şimdi Şualar’ın sonlarına doğru geldim; ‘Ben buradan ne anladım?’ diyerek, âcizane anladıklarımı yazmaya çalışıyorum. Arkadaşlar uygun bulduklarını neşrediyorlar. Aklım başımda iken unutmadan yazılması gerekenleri not edeyim diye, uçakta, trende nerede fırsat bulursam yazıyorum. Elbette bunlar bir akademik çalışma değil… Zaten öyle bir çalışma yapmama da imkânım yok… Elbette şerh ve izah olarak çok daha güzelleri yazılacak. İstediğimiz akademik çalışmalar da yapılacak inşallah. Liselerdeki din bilgisi kitaplarını yetersiz gördüğümde altı iman esası üzerine Risale-i Nurlardan anladıklarımı öğrencilerin anlayacakları şekilde ilk zamanlar saman kâğıtlara yazıp çoğaltarak ellerine verdim. Sonra küçük küçük kitapçıklar oldu. Ama sonra bilhassa Kur’an’da ilim ve fen üzerine çok güzel akademik çalışmalar yapıldı. Onları zevkle okuyoruz. Risale-i Nurlar üzerine yapılan çalışmaları da inşallah öyle zevkle okuruz.
En son ben ne yaptığımı söyleyeyim: Dr. Kudret Bey, “İnsanda Cenab-ı Hakk’ın kaç ismi tecelli ediyor? Risalelerden bularak ve yerlerini göstererek bana bir zahmet yaz.” demiş. (*)
İşte ona yazdığım cevap:
1- “İşte insanın mâhiyeti ulvî, fıtratı câmî olduğundan binler ihtiyaç ile bin bir esma-i ilahiye’ye ve her ismin çok mertebelerine fıtraten muhtaçtır.” (Otuz İkinci Söz, Üçüncü Mevkıf, İkinci Mebhas)
2- “İnsanın mâhiyet-i câmiasında nakışları zahir olan yetmişten ziyade esmâ vardır.” (Otuz Üçüncü Söz, 31. Pencere, 1. Nokta, 3. Vecih)
3- “Cenab-ı Hak, insanı kâinata câmi bir nüsha ve on sekiz bin âlemi kapsayan şu büyük âlemin kitabına bir fihrist olarak yaratmıştır. Esmâ-i Hüsnâdan her birisinin tecelligâhı olan her bir âlemden bir örnek, bir nümûne, insanın cevherinde emanet bırakmıştır.”
(İşârâtü’l-İ’caz, Fatiha Sûresi Elhamdü lillah kelimesinin “Râbian” bölümündeki izahından bir parça)
(*) Bu arada şunu ifade edeyim, bundan güzel başka bir meşgale de bilmiyorum.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment