Keşke demeden önce
İnsanın bu dünyada “Keşke!” demesi gibi, bir de ahirette Allah huzurunda “Keşke!” demesi var!.. Cenab-ı Hak ne orada ne burada “Keşke!” dedirtmesin. Onun için, bugünden üzerimize düşen her şeyi yapmaya gayret edelim ve hadis-i şerifte buyurulduğu gibi “Hesaba çekilmeden önce, kendimizi hesaba çekelim.”
Durum muhâkemesi ve muhâsebemizi yaparken: “Kendimize fazla mı güvendik? Alkışlardan ve başarılardan hoşlanır hâle mi geldik?” diye mutlaka yaptıklarımızı ve hissiyatımızı bir gözden geçirmemiz gerekir…
Unutmayalım ki, “Cenab-ı Hak, çok küçük şeylerle çok büyük işler yaptırır. Bizim işimiz karıncalarınkine benzer. Cenab-ı Hak, termit karıncalarıyla koskoca kuleler yaptırıyor. O’nun lütuflarına kendimiz yapmışız gibi sahip çıkmaya kalkışmayalım. O isterse karınca tersinden, kanser gibi çaresiz dertlere şifa-devâ yaratabilir; böylece Kendi büyüklüğünü nazara verebilir.”
Gurura kapılma ve yaptığını beğenme nifak alâmetidir. Gurur ve alkışlanmanın insanı nereye götüreceği de belli olmaz. Çünkü zamanla psikolojik bir rahatsızlığa bile dönüşebilir. Meşhur Mazhar Osman’a rahatsız birisini getiriyorlar. O, onunla çok ilgileniyor, hatta bir müddet evine bile alıp tedaviye devam ediyor. Neticede ayrılırken hasta diyor ki: “Teşekkür ederim, sayenizde iyileştim. Ben başta size gelirken kendimi peygamber zannediyordum ama şimdi tanrı olduğuma inanıyorum!..” Hâşâ!..
İnsanın devamlı kendisini küçük bilmesi gerekiyor. Büyüklük, kibriya ve azamet Allah’a mahsus ve O’nun hakkı… “Allahü Ekber”in mânası; “Büyük sadece Allah’tır.” demektir; yani başka büyük yok… İzâfî şeyleri, gerçek büyüklük sanmayalım…
Bizim hizmetimiz acz ve fakr yolu değil mi? “Fakr-ı mutlak, acz-i mutlak, şükr-ü mutlak, şevk-i mutlak” diye tarif edilmiyor mu? Tabii bir de “tefekkür” var…
Gerektiğinde insan, kendisinin talebesinin aşağısında olduğunu kabul edebilmelidir. Biz herkese saygılı olmalıyız ama kimseden saygı beklememeliyiz. Ana yoldan çıkınca yollar çoğalır ve çoğunun nereye varacağı da bilinmez. Sırat-ı müstakimden ayrılınca insan, ne yapacağını bile bilemez; şaşırıp kalır. Hatta yolda giderken bazen hızlı gideyim diye şerit değiştirmek bile çok tehlikeli olabilir. Dikkat gerekir.
Hırslı hareket etmeyelim, işleri aceleye getirmeyelim. Hangi işimiz olursa olsun mutlaka bilenlere danışalım. Meşveretin bereketinden istifade edelim. İstişareli hareket edenlere Cenab-ı Hak hata yaptırmaz.
Güzellik uyumdan doğar. Dengeleri bozmayalım… Çok güzel bir düşüncemiz olsa bile âhengi bozacaksak ısrarlı olmayalım. Dünya güzeli bile olsa Çinlinin gözü, Amerikalı güzelin yüzünde uyumsuzluktan çirkin görünebilir. Aksi de aynı neticeyi verir… Uyumlu olalım…
Hiçbir zaman için rehavete, meylü’r-rahat denilen rahat düşkünlüğüne kendimizi salıvermeyelim. Hız kesmeden hareket etmeliyiz. Vites artıralım ama unutmayalım bizim geri vitesimiz yok. Hiç, iman-Kur’an hizmetinde geri adım olur mu? Duranlar düşerler…
Bir de bu yolda, rampa ve virajların olduğunu da akıldan çıkarmayalım. Gerisine Allah Kerîm…
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment