Büyük tezgâh süper novalar
Birçok bilim adamı elementlerin nerede yaratıldığı sorusunu sormaya başlamıştı.
Mesela demir için dünyanın merkezindeki sıcaklık yeterli değildi. Meşhur bir ateist olan astronom Fred Hoyle kâinatın ezeli olduğuna inanıyor ve kainatın genişlemesi ile ilgili ilmî görüşlere karşı çıkıyor hatta “balon gibi patlayacak bir teori” diye alay ediyordu. Maalesef onun bu alayı, genişleme teorisinin adı oldu: Big Bang yani Büyük Patlama. Fakat kaderin çok garip bir tecellisi olarak Fred Hoyle’ın elementlerin nerede yaratıldığına dair çalışmaları yıllar sonra ironik bir şekilde Big Bang’in en büyük delillerinden biri olarak kabul edilmeye başlandı.
Hoyle ve arkadaşları elementlerin nerede yaratıldığı sorusunun cevabını 1946 yılında araştırmaya başladılar. O zamana kadar bilim adamları elementlerin yerin merkezinde teşekkül ettiğine inanıyorlardı. Ama Hoyle ile arkadaşları güneşten başladılar. Çünkü dünyanın merkezindeki hararet bunun için yeterli değildi. Gördüler ki, güneşin harareti de yetmiyordu… 1946 senesinde başlayan araştırmalar uzun süre devam etti. Fred Hoyle ve üç arkadaşı (Margaret ve Geoffrey Burbidge ve William Fowler) çalışmalarını 1957 yılında yayınladılar. Artık bilim dünyasında ağır elementlerin yıldızlarda yaratıldığı kabul edildi. Bu prosese “Stellar nucleosynthesis / Süpernova nucleosynthesis” adı verildi. Bu gruptan William Fowler çalışmalarını devam ettirdi ve “nucleosynthesis” ile alâkalı çalışmalarından dolayı 1983 yılında Nobel ödülünü kazandı.
Halbuki bir önceki yazımda belirttiğim gibi 1930’ların başında Bediüzzaman Hazretleri, demirin kainatın büyük tezgâhında yaratıldığını, herkesin anlayacağı şekilde 28. Lem’a’da ifade etmişti…
Evet, çalışmalarla demir gibi stabil elementlerin güneşte teşekkülünün mümkün olmadığını, çok yüksek sıcaklık ve basıncın gerektiğini bulmuşlardı. Araştırmalar neticesinde nikel ve demir gibi ağır elementlerin güneşten yüzlerce kata kadar büyük ve ömürlerinin sonuna yaklaşmış kırmızı süper dev (red supergiant) yıldızlarda yaratıldığını anladılar. Bütün yıldızlar hayatlarının sonuna doğru kırmızı süper dev safhasına uğrarlar. Büyük yıldızlar, bu safhada red supergiant diye adlandırılır. İşte demire kadar olan ağır elementler bu safhada yaratılır. Kırmızı süper devin patlamasına Süpernova adı verilir. Bu patlama o kadar şiddetlidir ki, çok kısa sürede güneşin milyarlarca yıl boyunca ürettiği enerji açığa çıkar ve demirden daha ağır elementler de yaratılmış olur. Bu patlama ile yaratılan demir ve diğerleri 30.000 km/sn’ye varan bir hızla kainatın her tarafına dağıtılır.
Bu araştırmalar neticesinde Fred Hoyle ateizmden vazgeçmiş, maddenin ezeli olmadığını anlamış, kendi anlayışınca, tasarımcı bir akıl olduğunu kabul ederek Allah’ın varlığına kabule yakınlaşmıştır.
Bu münasebetle, Risale-i Nur Külliyatı’nı çok dikkatli okumamız gerektiğini, böyle ilmî müzakereler ile ondaki derinliği kavrayıp satır aralarındaki değerli bilgileri ve ufuk açıcı gerçekleri anlamaya çalışmak icap ettiğini de ifade etmeliyiz.
Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin dediği gibi: “Risaleler okyanus gibidir. Bazı yerleri sâhil kıyısı gibidir. Bazı yerleri 25-30 metre gibidir; ihtisas ister. Bazı yerler vardır ki, birkaç yüz metredir; kalb ve ruhun hayat derecesine çıkmayan orada yüzemez. Bazı yerler birkaç bin metre derinlikteki yerlere benzerler. Kalbi nefsine, cesedi midesine galebe edemeyenler orada yüzemezler. En büyük transatlantikler dahi Guamm çukurundaki merkezkaç kuvvetinin riskini göze alamazlar. Bazı yerler Allah’ın kainata koyduğu mizana ayna olarak Everest tepesinin zıddı Guamm çukuru gibi derindir ki, 11.000 metre; orada yüzmek için on üçüncü asrın Müceddidi’nin izinde olmak; öyle bir dalgıç olmak lazımdır.”
Evet…
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment