[GEZİ YAZISI 2] Amerika’yı bir uçtan bir uca geçmek; vahşi atlar, Kızılderililer ve Yellowstone

[GEZİ YAZISI 2] Amerika’yı bir uçtan bir uca geçmek; vahşi atlar, Kızılderililer ve Yellowstone

Rapid City’den bakanların yüzlerinin kazındığı ‘Mount Rashmore’ dağına doğru direksiyonu çevirirken uydu radyosunda efsane folk şarkıcısı ve aktivist Willie Nelson’un söylediği ‘The City of New Orleans’ın çalması kader midir yoksa başka birşey mi bilemiyorum. Ancak bu bölgede dinlenebilecek en güzel şarkılardan birisi olduğu kesin. Zira, Kızılderilileri yerinden yurdundan eden bu beyaz benizlilere gönderme yapan Nelson şarkısında, ‘‘Günaydın Amerika, nasılsın? Yoksa beni tanımadın mı, hani senin yerli olan oğlunu…’’ diyor.

Nelson ile Black Hills’in ormanı içinde kıvrılıp giden yolda bir hayli tırmandıktan sonra 11 dolar bilet parası ödeyerek nihayetinde dört başkanın yüzlerini görebileceğimiz dünyaca ünlü Mount Rashmore’a gelebildik. Denizden yüksekliği 1745 metre olan bu dağın ismi de aslında bir New Yorklu savcıya ait. 1884 yılında Black Hills’i ziyareti esnasında buradaki en yüksek dağın ismini sorunca savcı Charles E. Rashmore, bölgenin yetkilisi, ‘‘Bu zamana kadar bir ismi yoktu ancak bundan sonra Rashmore olsun.’’ der ve bugün de bu isim ile anılmaya devam eder. Bu hikayenin beyaz tenliler için anlatılan tarafı. Ancak orijinali ise biraz farklı. Mount Rashmore dağının bilinen ismi ‘Lakota Sioux’ yani ‘Altı Dede’ (Six Grandfathers) olarak geçer.

Başkanların yüz heykelerinin dağa yapılma fikri ise Güney Dakoto tarihçisi Doane Robinson’a aittir. Bu fikri hayata geçiren kişi ise Gutzon Borglum olur ancak onun ömrü yetmeyince proje oğlu Lincoln Borglum tarafından tamamlanır.

1927-41 yılları arasında dağa George Washington, Thomas Jefferson, Theodore Roosevelt ile Abraham Lincoln’ın kafa heykelleri granit kullanılarak yapılır. Her yıl bu dört önemli başkanın kafa heykellerini görmeye 2 milyon turist gelir. Böylece fikri ilk ortaya atan tarihçi Robinson’un da amacı gerçekleşmiş olur.

Sioux, Arapaho, Arikara, Cheyenne, Dakota, Kiowa, Mandan, Omaha ile Sutio kabilelerinin memleketi olan Güney Dakota’dan bir sonraki durağımız olan Wyoming eyaletine yönelirken, burada bir kızılderili yerleşim yerini ziyaret edememenin burukluğu ile ayrıldık. Gerçi başkanların yüzlerinin olduğu dağın eteğinde birkaç kızılderili çadırı ve Sioux kabilesinden olduğunu söyleyen ‘ormancı’ (Ranger)  çalışan hanımefendiyi saymazsak… Zira Kızılderililerin yoğunlukla yaşadığı bölgelerin tehlikeli olduğu konusunda uyarılmıştık. Tehlikenin ne olduğu ise hemen herkesin tahmin edeceği üzere bu insanların fazlasıyla akol ve kokain bağımlısı olmaları nedeniyle suç oranlarının yüksek olması.

VAHŞİ ATLARIYLA HAYRANLIK UYANDIRAN EYALET; WYOMİNG

Wyoming eyaleti Güney Dakota’ya oranla daha yeşil ovalara sahip. Güney Dakota daha çok bizonları ile ün salar iken Wyoming vahşi atları ile tanınır. Bu nedenle olsa ki eyaletin sembolü şaha kalkmış bir atın resmidir.

Ankara’da meslek hayatıma yeni başladığım yıllarda okuduğum Murthan Mungan’a ait olan ‘Avara’ şiirinde vahşi atlar vurgusu öyle güçlü ve şiirseldi ki şimdi beni o yıllardan, mekanlardan çok uzakta yakalamıştı. Tam hatırlamakta zorlandığım Mungan şiirinde gençlik hayallerini şöyle anlatıyordu;

‘‘Anımsıyor musun?

bir çetemiz vardı: Vahşi Siyah Atlar

ısmarlama serserilikler yaşardık

kimseye bir şey demeden kaçıp gitmeler gibi

sokaklarda sabahlamak, parklarda yatmak

yabancıları mahalleye sokmamak gibi

Ve bir gün gideceğimiz bir Amerika vardı.’’

Vahşi atlara olan sevgim mi yoksa başka bir neden mi yolumuzu Wyoming’e kadar düşürdü bunu bilemem ancak dağlarla çevrili yeşil ovaların görüntüsü sanki bizleri onlarca yıl öncesinden hatırladığımız kovboy filmlerinden sahnelere götürü verdi…

Yol kenarlarında sıkça rastladığımız atlar dışında birçok ceylan türlerini de görmek mümkün oldu. Yolumuzu çevirme nedenimiz ise buradaki dünyaca ünlü Yelowstone Milli Parkı.

Dünyanın ilk milli parkı olması ile de bilinen Yelowstone, birçok kovboy filmine konu olmakla kalmayıp doğal güzellikleri ile gözkamaştıran bir yer. Başkanların yüzlerini dağda izlemek, vahşi atlar, ceylan derken yolda bir hayli vakit kaybettiğimiz için Yellowstone Milli Parkı’na planladığımızdan birgün sonra ancak ulaşabileceğimizi anladık. Tabi bu gecikmede birde otobanlardan değil de daha çok ara yolları tercih etmemiz önemli rol oynadı.

Geceyi kovboy diyarlarından olan Cody kasabasına düşürdük. Gerçi Amerikalılar 9 bin nüfusa sahip dağlar arasındaki bu yemyeşil kasabaya ‘şehir’ (city) diyor ancak bizim lügattan konuşmak daha mantıklı geliyor bana. 1900’lü yılların başında kurulan Cody kasabası Yellowstone milli parkına yalnızca 52 mil (84 km) uzaklıkta. Yerli halkı içinde Kızılderililer de bulunuyor, o nedenle insanların etnik kökenleri ile ilgili espiri yapacakların dikkatli konuşması gereken bir yer. Kızılderilileri tanımak oldukça kolay, bildiğimiz Meksikalılara çok benziyor yalnız saçları uzun, tenleri yanık oluyor. Çok sosyal oldukları ise söylenemez.

Kaldığımız otel ve çevresindeki işyeri sahiplerinden Ekim ayının ortasında Yellewstone’nun açık olup olmadığına dair bilgi edinmeye çalışıyoruz. Zira halkın anlattığına göre bazı yıllarda bu mevsimde kar nedeniyle Park’ın zirvelerinin kapalı olacağı dolayısıyla da en güzel manzaraların görülemeyeceği ihtimali vadı. Kulağımıza çalınan bu fısıltı gece boyunca uykumuzu kaçırmaya yetti ve Cody’de ‘Allah’dan hayır olur inşallah’ diyerek sabahı ettik.

Sabahın erken saati ile Yellowstone için yola koyulurken önce 14 numaralı yol üzerindeki bir kanyondan geçtik. Sonbahar burada da Allah’ın Cemal sıfatının yansımalarını cömertçe sergiler iken dağlar arasında bir baraj gölü ansızın karşımıza çıkıverdi. Doğa ile başbaşa olmanın ne kadar büyük bir güzellik olduğunu şehirin dumanlı, gürültülü iklimini hergün teneffüs edenler iyi anlar.

UÇSUZ BUCAKSIZ PARK

Dağlar, atlar, ceylanlar ve dereler ile Buffalo Bill Devlet Parkı’nı aşarak yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra nihayetinde Yellowstone parkına ulaşmak nasip oluyor. Gişe memuru kişi başına 12 dolar alıyor bizden ve karşılığında parkın haritası ile ‘‘İyi eğlenceler’’ diye iyi niyet göstersinde bulunuyor.

Park’ın Doğu, Güney, Kuzey ve Batı adıyla giriş kapıları bulunuyor. Her bir kapıda en yakın şehirin veya kasabanın adıyla da zikrediliyor. Bizim giriş yaptığımız Doğu kapısı ‘Cody’ çıktığımız Güney ise ‘Jackson’ olarak da zikrediliyor.

Karın etkili olduğu günlerde park ziyaretçilere kapanıyor özellikle de zirveler. Zira buralara ulaşım mümkün olmadığı park görevlileri tarafından ifade ediliyor. Bunun ne demek olduğunu ise parkın içine girince insan anlıyor. Uçsuz bucaksız bir alanda başları bulutları aşan karlı dağlar ve küçük göllerle doğa, insanı sarmalıyor. Bu güzel manzarayı kısa sürede midemize kokusu ile kramp veren yer altı suları bozuyor. Burun kapamadan burada dolaşmak çok akıl karı değil.

DÜNYADAKİ SICAK SU KAYNAKLARININ YARISI BURADA BULUNUYOR

Park hakkında biraz kitabi bilgi vermek gerekirse şunları söyleyebiliriz; Idaho, Montana ve Wyoming eyaletlerinin kesiştikleri bölgede yer alan ulusal park, 1 Mart 1872 de Başkan Ulysses S. Grant’ın imzasıyla ABD ve dünyanın ilk milli parkı olur.

 

Yellowstone Milli Parkı’nın büyüklüğü yaklaşık olarak 8987 km²’dir. Büyük bir kısmı (%96) Wyoming’de olmakla birlikte yüzde 3’ü  Montana ve yüzde 1’i ldaho eyaletine kadar uzanır. Özellikle içinde bulunan çok büyük gayzerleri ile bilinir. Dünyadaki sıcak su kaynaklarının yarısı burada bulunur ve sayıları 10 bini aşmaktadır. Yellowstone da 300 den fazla gayzer, 290 dan fazla da irili ufaklı şelale bulunmaktadır.

 

2010 yılında 3.7 milyon ziyaretçiyi ağırlayan Yellowstone, bu tarihte rekorda kırmıştır. Yellowstone da en çok ziyaret edilen mekanların başında, Old Faithful, Grand Canyon of Yellowstone, Madison, Mammoth Hot Spring, Mud Volcano, Norris, West Thumb, Yellowstone Lake, Fishing Bridge Lower-Upper Falls noktaları gelir. Old Faithful en çok ziyaret edilen gayzer’dir.Yellowstone’daki belki de dünyadaki en önemli gayzerdir. Yaklaşık her 91 dakikada bir, çok yüksek sıcaklığa ulaşan sıcak suyu ve buharını havaya püskürtmektedir. Bu mekanların hepsini göreyim derseniz park için birkaç gün ayırmanız gerekeçek.

 

Park bünyesinde barındırdığı bitki ve hayvan çeşitliliği bakımından da oldukça zengindir. Yellowstone’da özellikle Kuzey Amerika boz ayısı, Amerikan kara ayısı, Kanada geyiği, bizon, antilop, çakal ve vaşaklar yoğun olarak yaşamaktadır. Bir dönem (1960’lar) ayıların nüfusu park içinde fazla artınca çöp kutuları ya ayıların erişemeyeceği ya da açamayacakları şekilde dizayn edilir.

Pakrtaki termal aktivite hayvanların özellikle kış aylarında yiyecek teminlerinde önemli rol oynar. Gayzerlerin yaydığı ısı sayesinde otlar daha iyi geliştiği ve bu ısının otları kışın karlarla örtülmesini dahi önlediği bilinir. Ancak bizonların, karla örtülü meralarda ot bulamayınca terminallerin yakınlarında otladığı belirtiliyor. Bu otların ise bizonları kısa sürede diş çürümesi veya çeşitli hastalıklara maruz kalmalarına neden olduğu da yapılan çalışmalarla ortaya konmuş. Bir de gayzerlerin bulunduğu alanda yürümekte yasak zira heran herhangi bir yerde gayzer patlaması olabiliyor.

Pakrta 7 tür tonyaklılar familyası (ungulates) bulunuyor (bizon, Kanada geyiği, elk (bir tür geyik), pronghorn (bir tür ceylan ve geyik) vb..). Yine parkın yaban hayatında 2 tür ayı, 67 memeli, 322 çeşit tür kuş, 16 tür çeşit balık ve bozkurt bulunuyor.

‘Kırmızı tilki’ türü de Yellowstone’da kayda değer bir başka canlı türü. Kışların çetin geçmesi nedeniyle kırmızı tilkiler, ince buz örtülü nehirde balık avlayarak hayatta kalmaya çalışıyor.

Uzaktan görebildiğimiz bir ayı, ortalama bir inek iriliğinde olan Kanada geyikleri, elk (yine oldukça büyük geyik türü) ve pronghorn görmek mümkün oluyor. İşin doğrusu bu parka gelirken daha çok hayvan görmeyi umut ediyordum ancak hayal kırıklığına uğradığımı söyleyebilirim.

Park görevlileri ziyaretçilere hayvanlara fazla yaklaşmama konusunda uyarıyor. Burası milli parkta olsa hayvanların yaşam alanlarına girdiğimizi unutmamamız gerekiyor.

Park hakkında yine kitabi bir bilgi olarak bin 100 yerli bitki örtüsü ile 200 dolayında egzotik bitki olduğunu da ekleyelim. Parkta 9 ziyaretçi merkezi, 12 kamp yapma yeri, otel, restorant ve butik gibi küçük dükkanlarda bulunuyor. Parkın çok büyük olduğunu ifade ettikten sonra yaya gezmenin mümkün olmayacağı konusunda birşeyler söylemeye gerek olmasa gerek. Araba içinde dolaşınca parkta ziyaretçilerin araçları zaman zaman sığınak görevi de görüyor. Bizon sürüsü ortasında kalınca özellikle araba can yeleği vazifesi görüyor.

 

Yellowstone bir günlük gezmek ile yeterince anlaşıcak, içindeki hazineler keşfedilecek bir yer değil. Tabiat hakikatin dili ise burada bu dilin en güzel tazahürlerini görmek mümkün. Tabi ne aradığını bilen için…

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.