Related Articles
ABD için Dallas, ırkçılık sorununda ne ilk ne de son durak [HABER ANALİZ]
Teksas eyaletinin Dallas şehrinde bir siyahinin beyaz polisleri hedef alıp 5’ini öldürmesi ve 6’sını ise yaralaması Amerika’nın yüzyıllık yarası olan ‘’ırkçılık’’ sorununu yeniden kanattı.
Geçen Salı günü iki polisin yere yatırıp dört el ateş ederek öldürdüğü Alton Sterling’in, cep telefonu ile çekilmiş görüntüleri sosyal medyaya düştü. Bu olayı protesto etmek isteyen sivil hak savunucuları sokağa inmeye başlarken Çarşamba akşamı bu defa Minnesota eyaletinde yaşanan korkunç görüntü sosyal medyada yer aldı.
Aracının arka lambası yanmıyor diye durdurulan Philando Castile, polisin dört kurşununa hedef oldu. Üstelik aracında kız arkadaşı ile arka koltukta 4 yaşındaki kızı olmasına rağmen. Yaşananları dakika dakika cep telefonundan Facebook üzerinden canlı olarak yayınlayan Castile’nin kız arkadaşının sözleri ve görüntüler kamuoyunda polislere karşı duyulan öfkeyi iyice tırmandırdı.
Polise karşı duyulan öfke ve protesto New York, Philadelphia, Chicago başta olmak üzere ülke geneline yayıldı. Protesto halkasına Teksas’ın Dallas şehri de katıldı. Son dakikalarına kadar barışçıl bir ortamda geçen Dallas’taki protesto bitimine yaklaştığı sırada silah sesleri ile sarsıldı.
Micah Xavier Johnson adlı eski asker, polislere ateş açtı. Johnson, 5 polisi öldürdü, 6’sını ise yaraladı. Olayda bir sivil vatandaş da yaralandı. Polis, Johnson’ı ölü olarak ele geçirdi ve ülkede siyah beyaz ırk ayrımı yeniden ülkenin en öncelikli gündemi olur verdi.
ABD’denin kuruluşundan bugüne siyah-beyaz ırk ayrımı sorunu giderilebilmiş değil. Hemen her yıl bir olay nedeni ile siyahların sokağa döküldüğüne tanıklık ediyoruz.
Amerika’nın kurucu babaları 1780 yılında ülkeyi inşaa ederken, o dönemlerde ülkenin güneyinde bulunan büyük siyahi topluluğu görmezden geldiler. Siyahileri köle olarak atfeden ABD’nin kuruluş felsefesi 1860 yılında yaşanan iç savaşa kadar sürdü.
İç savaşta kuzeylilerin kazanması ile başkan Abraham Lincoln uzun çabaları sonunda köleliği kaldırmayı başardı. Ancak sorun köleliğin kaldırılması ile bitmedi zira ucuz iş gücünü kaybeden büyük çiftlik sahipleri siyahilere karşı eski tutumlarından vazgeçmedi.
Yaşadıkları toplumda köle muamelesi görmeye devam eden siyahiler çareyi güneyden nisbetten daha iyi olan kuzey eyaletlerine taşınmakta buldu. 19. yüzyılın sonlarında başlayan göç dalgası özellikle birinci ve ikinci dünya savaşları ile iyice arttı.
Güneyli siyahların, otomobil, demir, çelik üretimi gibi yeni endüstrilerin beşiği St Louis, Chicago, Detroit, Philadelphia ve New York gibi şehirlere kitlesel göçü başlayınca sorun tam anlamı ile ülke geneline yayıldı. Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar siyahilerin yüzde 90’a yakını hala güney eyaletlerinde yaşıyordu.
KÖLELİKTEN SONRA SİYAHİLERİN HAK MÜCADELESİNDE İLK YASAL ADIM
Siyahilerin hak arayışında ilk büyük adım köleliğin kaldırılmasından sonra 1892 yılında yaşandı. Başarısız bir girişimdi o yıl için, ancak gelecek adına sivil hak arayışlarının mihenk taşlarından birisi oluverdi.
Homer Plessy adlı bir melezin 1892 yılında New Orleans’tan Covington’a giden yolcu treninin ‘sadece beyazlar’ vagonuna binmesi ve buradan indirilmesi hukuki mücadeleyi başlattı.
Şirkete vagondan indirilmesini şikayet eden Plessy’e tren yolu firması 8’de 1 oranında siyah olması sebebiyle yapılan eylemin doğru olduğunu bildirdi.
Bunun üzerine yerel mahkeme giden Plessy’in şikayeti dava için yeterli görülmeyerek reddedildi. Hak arayışında pes etmeyen Plessy, konuyu Yüksek Mahkeme’ye kadar taşıdı. Yüksek Mahkeme ise tarihinin en utanç verici kararlarından birisine imza atarak, 1896 yılında ‘Ayrı Ama Eşit (Separate But Equal)’ diye formüle edilen içtihadını oluşturdu.
Yani, eyaletlerin, eşit imkan ve hizmetler sağlandığı sürece farklı ırklara farklı mekanlarda hizmet verilmesini düzenlemesi anayasaya aykırı değil kararı alındı. Bu içtihat ABD’nin güneyinde, Amerikan siyasi literatürüne ‘Jim Crow çağı’ olarak geçen ayrımcılık dönemini başlattı. Artık kamusal alanlarda hizmetler siyah ve beyaz ırklara farklı mekanlarda verilmesi yasal zemin kazandı. Bu ayrım elbette hizmet kalitesine de yansıdı ve beyazlar birinci sınıf hizmet alırken siyahilere adeta kölelik döneminden kalma uygulamalar layık görüldü.
Kuzey eyaletleri o yıllarda daha önceden olduğu gibi güneye oranla nispeten daha iyiydi. Bu durum siyahilerin kuzeye göç etmelerini teşvik etti. Güneyli siyahilerin göç ettiği şehirlerin çevrelerinde gettolar oluşmaya başladı. Bu gettolara yakın yerlerde yaşayan beyazlar siyahiler ile sorunlar yaşamaya başladı.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında siyahilerin nispeten eğitim hakları arttı. Bu durum siyahilerin ikinci sınıf vatandaş olmalarından çıktıkları anlama gelmiyordu. Hala spordan sanatta, işçi ücretinden siyasette kadar her alanda mağdur edilen kesim olmaya devam ettiler.
İkinci Dünya Savaşı ile birlikte siyahilerin hakları daha da gelişti. Bu tarihten sonra daha fazla siyahinin edebiyatta, sanatta ve siyaset sahnesinde yer edinebildikleri görüldü. 1950’li yıllara gelindiğinde bir başka olay ülkede Sivil Hak Hareketi’nin fitilini ateşledi.
Kansas eyaletinin Topeka şehrinde Linda Brown adlı kız öğrencinin evlerinin hemen yanında bir devlet okuluna alınmaması ile yaşandı. Eyalet yetkilileri, Brown’ın evlerine çok daha uzakta bir okula gitmesi söyledi.
Bu olayı mahkemeye taşıyan Brown’ın ailesi sonunda Yüksek Mahkeme’ye başvurdu.
Yüksek Mahkeme, 1954 senesinde ‘Ayrı Ama Eşit’ kararının Anayasa’ya aykırı olduğuna hükmetti. Böylece yasal olarak siyahilerin ikinci sınıf vatandaş olmalarının önündeki en büyük engellerden birisi kalkmış oldu.
Yasal zeminde kazanılan birinci sınıf vatandaş olabilme çabaları, siyahilerin artık toplumsal alanda bu durumu uygulamalarına zemin hazırladı. Ancak bu ikinci aşama çok kanlı oldu ve hala da bu şekilde devam ettiği de ortada.
Yasal haklarını kamusal alanda aramaya başlayan siyahiler Marthin Luther King (MLK) önderliğinde Sivil Hak mücadelesini başlattı. Nihayetinde bu mücadelenin 10. yılında siyahların artık seçmen yazılabilme, eşitlik ve diğer haklarını kapsayan Sivil Haklar Yasası dönemin ABD başkanı tarafından imzalanarak yürürlüğe sokuldu.
Sivil Haklar Yasası’nın imzalanmasından yaklaşık 10 günü öncesinde ABD için utanç verici bir olay yaşanır.
Mississippi eyaletinde 1964 Haziran’ında üç genç aktivist, Neshoba County (Vilayet) şerifince gözaltına alındı. Bu üç aktivistin isimleri Andrew Goodman (20), Michael Schwerner (24) ve James Chaney(21) idi.
Goodman ile Schwerner, Sivil Haklar Yasası ile siyahilerin kazandığı yasal hakları anlatmak için New York’tan Mississippi eyaletine gelmişlerdi. Onlara yol gösterme ve yardımcı olamak amacıyla Mississippili Chaney de ekibe katılmıştı.
Goodman, Schwerner ile Chaney gözaltına alındıkları günün akşamında şehrin uzak bir yerinde polis arabasından indirilerek serbest bırakıldı. Gençlerin kaybolduğu ertesi gün anlaşıldı ve olay Washington D.C kadar ulaştı.
Dönemin Adalet Bakanı olan Robert Kennedy 150 FBI ajanını Mississippi’ye yoladı. Üç aktivist için yerel kolluk güçleri ile FBI araştırmalara başladı ve 8 siyahi insanın cesetleri bulundu. Aramalar devam edince, fazla geçmen kaybolan üç sivil hak aktivistinin cesedinin de bir gölet kenarında olduğu anlaşıldı.
Bu vahşeti o dönem çok etkili olan Ku Klux Klan (KKK) rol aldığı FBI soruşturması ile ortaya çıktı. FBI cinayetlerden 21 kişiyi suçladı ama federal hükümete büyük muhalefet gösteren Mississippi eyaleti adli yetkilileri, zanlılara her hangi bir adli soruşturma açmayı reddetti. Bunun üzerine federal bir mahkeme kuruldu ancak zanlılardan sadece yedisi birkaç yıllık ceza alarak kurtuldu.
Cinayetin azmettiricisi ve organizatörü olduğu anlaşılan Edgar Ray Killen, 2005 yılında tekrar mahkemeye çıkarıldı ve her bir cinayet için 20 yıla mahkum edildi.
TARİHTEN GÜNÜMÜZE SİYAHİLERİN ŞEHİR İSYANLARI
1960 yılına kadar siyahilerin şehirlerde başlattığı bir isyan hareketi yoktu. Sadece 1917’de Houston’da, 1943’de ise Detroit’te beyazların saldırmasına karşılık yapılan iki protesto hariç. Ancak 1960 yılından itibaren şehirlerde artık siyahilerin isyanları başladı.
Mississippi’de üç siyahinin KKK tarafından öldürüldüğünün ortaya çıkması bu yılın tek büyük bahtsızlığı değildi. Aynı yılın 16 Temmuz’unda New York’un Harlem semtinde James Powell adlı 15 yaşındaki siyahi genç polis tarafından öldürüldü.
Harlem ve Brooklyn’de aynı gün başlayan isyan 6 gün sürdü. Çatışmalar ve yağmalar 6 gün sonra kontrol altına alındığında 118 kişi yaralanmış, 465 kişi tutuklanmış, yüzlerce iş yeri yağmalanmıştı.
New York isyanının durmasından 2 gün sonra bu kez Rochester şehrinde polisin 19 yaşında bir siyah genci gözaltına almak isterken çevrede bulunanlarla tartışmaya başlaması isyana neden oldu. İsyan 3 gün sonra New York eyalet valisi Nelson Rockefeller’ın, eyalet ordu birliklerini şehre sokmasıyla ancak kontrol altına alınabildi.
Aynı yıl bu defa takvim yaprakları 28 Ağustos’u gösterdiğinde Philadelphia’nın siyahların yaşadığı kuzey mahallelerinde polis şiddetine karşı isyan başladı. Bir siyahi kadın ile iki polis arasında başlayan tartışma, fısıltı gazetesinde ‘polisin hamile bir siyah kadını döverek öldürdüğü’ şeklinde yayılınca siyahlar sokağa döküldü. Üç gün süren isyan sonunda 341 kişi yaralandı, 774 kişi tutuklandı ve 200’den fazla iş yeri yağmalandı veya yakıldı.
Ancak siyahların her şehir isyanı bu şekilde maddi hasarla atlatılmadı. 23 Temmuz 1967 günü Detroit’te polisin, lisansı olmayan bir bara müdahalesiyle kıvılcım alan gerilim, en kanlı isyanlardan birine dönüştü. 6 gün süren isyan Eyalet Valisi George Romney’nin eyalet ordu birliklerini devreye sokmasına rağmen durmayınca, ABD Başkanı Lyndon Johnson federal ordu birliklerini şehre yolladı.
İsyan bastırıldığında ölü sayısı 43 ve yaralı sayısı 1189’du. Polis ile ordu birlikleri 7 bin 200 kişiyi tutuklandı. Şehirde 2 bin bina harabeye dönüştü.
Sene 1967’i gösterdiğinde isyanın adresi bu defa New Jersey eyaleti oldu. 12 Temmuz 1967’de Newark şehrinde başlayıp 5 gün süren isyanda 26 kişi öldü, yüzlerce insan ise yaralandı.
ABD’de 1968 ülkenin en karanlık dönemlerinden birisi. Amerikan siyahi toplum önderi ve insan hakları mücadelecisi Martin Luther King’in 4 Nisan 1968 günü suikastla öldürülmesi 100’den fazla şehride siyahların günler süren kitlesel isyanına neden oldu.
Chicago’da 11 kişi öldü, 48 kişi yaralandı. 2 bin 150 kişi tutuklandı. Başkent Washington DC’de ise 12 kişi ölürken 1097 kişi yaralandı. İsyan sırasında 6100’den fazla kişi tutuklandı. Binlerce ev iş yeri ve kamu kurumu zarar gördü. Baltimore’da 6 kişi öldü, 700 kişi yaralandı. 5 bin 800 kişi tutuklandı. Binden fazla iş yeri yağmalandı veya yakıldı.
EN KANLI İSYAN LOS ANGELES’TA YAŞANDI
MLK’ın suikaste kurban gitmesinin ardından 1970 ve 1980’ler de irili ufaklı siyahilerin gösterileri yaşandı. Sene 1991’i gösterdiğinde bugüne kadar ABD yaşanan en büyük ve en kanlı isyan vuku buldu.
3 Mart 1991 akşamı Los Angeles’ta 5 polis memurunun durdurdukları bir arabadan indirdikleri Rodney King adlı siyahiyi acımasızca dövmelerinin çevrede bulunan bir kişi tarafından gizlice kameraya alınması ve bunun televizyonlarda yayınlanması isyanın başlangıcına zemin oluşturdu.
King’i döven polis memurları çıktıkları mahkemede 29 Nisan 1992 günü suçsuz bulundu. Mahkemenin tüm jüri üyeleri de beyazlardı.
Mahkemenin bu kararı sadece siyahileri değil Los Angeles’ta yaşayan Latin Amerikalıları da öfkenlendirdi ve çıkan isyana onlar da katıldı. Askeri birliklerin Los Angeles’a girmesi ve sokağa çıkma yasağı ilan edilmesiyle günler sonra ancak kontrol altına alınabilen isyanda 53 kişi yaşamını yitirdi.
İsyanda 2 bin insan yaralandı. Binlerce dükkan yağmalandı, binden fazla bina ateşe verildi. Maddi hasar o dönemin parası ile bir milyar doları geçmişti.
BEYAZ POLİSLERİN HEDEF ALINMASI BİR İLK
Los Angeles isyanından sonra bu denli büyük çapta bir isyana ABD şahit olmadı. Günümüze en yakın bazı protesto olayları 2012 yılında Trayvon Martin (Sanford), 2014’de Michael Brown (Ferguson), Laquan McDonald (Chicago), Akai Gurley (New York), 2015’te Freddie Gray (Baltimore), Walter Scott (Güney Carolina), Samuel DuBose (Cincinnati), Jamar Clark (Minnesota), Brendon Glenn (California) ve Christian Taylor’ın (Teksas) öldürülmesi protestolara neden oldu.
Bu protestolar içinde yalnızca Baltimore ile Ferguson’da yaşananlarda yaralananlar oldu. Yine bu iki gösteride yağmalama ve iş, ev, araç kundaklama, yağmalama olayları yaşandı.
Son olarak Sterling ve Castile’nin öldürülmesi ülke genelinde irili ufaklı protesto ediliyor. En son Atlanta şehrinde binlerce sivil hak savunucusu otobanı trafiğe kapatarak polisin siyahilere karşı tutumunu protesto etti.
Dallas’da yaşanan olay ise protestolarda ilk defa beyaz polislerin doğrudan hedef alınmasına sahne oldu. Bu da ülkenin her birkaç yılda tekrar tekrar kanayan ırkçılık yarasına tuz biber ekti. ABD’nin geçmişi dikkate alınırsa Dallas’ta yaşanan ırkçılık olayı ne ilk ne de son olacağa benziyor.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment