Yeni dünya düzeninde Bond’un yeri
Sinema tarihinin en uzun soluklu serisi James Bond’un 23. filminde, ‘007’ gibi ‘demode’ saha ajanlarının yeni dünya düzenindeki rolü sorgulanıyor. Karakterin iç çatışması bakımından ‘Casino Royale’i yakalayamasa da, ‘Skyfall’, Oscar’lı yönetmen Sam Mendes’in etkisiyle sinema dili açısından bir adım önde.
İlk kez 1962’de beyazperdede görünen James Bond, kimlerle mücadele etmedi ki! Bu uğurda Ay’a bile çıkan ‘007’ kodlu ajan, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği, Çin ve Kore’ye karşı ‘ter döktü’. Yetmedi; nükleer terör, uyuşturucu mafyaları, medya imparatorları ve terör örgütleri de karşısında ‘Majestelerinin ajanı’nı buldu. Ian Fleming’in Bond karakterine dair ilk romanı ‘Casino Royale’, 1953’te yayımlansa da beyazperdenin ilk Bond’u ‘Dr. No’ (1962) filmiyle Sean Connery’nin şahsında göründü. İskoç oyuncunun Bond’lar arasındaki yeri hâlâ geçilmedi. Fakat ‘Skyfall’ ile üçüncü kez ‘007’ olan Daniel Craig, karakterin aslına uygun yorumuyla ‘Sir’ Connery’nin tahtının tek vârisi olduğunu ilan ediyor.
Oscar’lı yönetmen Sam Mendes imzalı ‘Skyfall’, vaktiyle çok tantanaya sebep olan Türkiye çekimleriyle başlıyor. İngiliz dış istihbarat servisi MI6’nın dünyadaki saha ajanlarının listesinin bulunduğu gizli disk için İstanbul’da olan Bond, uzun bir kovalamacanın ardından vurulur ve kayıplara karışır. Patronu M, Bond’un ölüm ilanını yazar. Bir süre sonra, MI6’nın Londra’daki merkezi bombalı saldırıyla sarsılır. MI6’nın bütün bilgisayar ve yazılım sistemi çöker ve servis yeraltına çekilir. Servisin üzerindeki siyasi baskı da iyice artar. Uzaklarda inzivaya çekilen Bond ise bombalama olayından sonra M’in karşısına çıkıp yeniden görev ister. M, saldırının ardındaki ismi bulması için Bond’u ‘maç kadrosuna’ alır. Bu esrarengiz isim, Bond ve M’in geçmişine dair bazı sırları da açığa çıkaracak bir ‘hayırsız evlat’tan başkası değildir.
2004 yılında Sony’nin James Bond’un haklarını MGM’den satın almasıyla seri farklı bir yola girmişti. 90’lı yıllarda, Pierce Brosnan ile teknolojik oyuncaklara sahip bir ‘salon erkeği’ kıvamına gelen James Bond karakteri, ‘Casino Royale’ (2006) sonrası gerçek dünyaya adım atmıştı. ‘Skyfall’da ise Soğuk Savaş’ın ardından kurulan ‘yeni dünya düzeninde’ James Bond gibi ‘demode’ ajanlara ihtiyaç olup olmadığı sorgulanıyor. Devletlerin siber yazılımlar üzerinden savaştığı; yazılım dehası yeni nesil ‘dijital’ ajanların döneminde Bond gibi eski usul bir saha ajanı ‘Majestelerinin hizmetine’ nasıl fayda sağlayacak? Aslında, bu problematik sinema için de geçerli. 50 yılı geride bırakan seri, üç boyutun perdeye iyice yerleştiği bu dijital çağda, nasıl bir farkındalık ortaya koyabilir? Belli ki Sam Mendes işin bu yönünü de düşünmüş. Zira film, aslına rücu eden bir Bond profili sunarak, ‘eski usul’ yöntemlerle bu sorgulamaya cevap veriyor. Filmin geneline yayılan bu sorgulama, köklerine dönen Bond’un “Demodeyim ama benden iyisi yok” mesajını verdiği kurtarma operasyonuyla nihayete eriyor.
İstanbul ve Adana çekimleriyle açılan Bond, aksiyon bakımından ‘Casino Royale’in sıkı açılışını geçemiyor. Ancak Sam Mendes, esas numarasını finale saklayıp bu konudaki beklentileri tamamen gideriyor. Ayrıca Şanghay’daki ışık oyunlarıyla yakalanan muhteşem kontrast, Bond tarihine geçecek türden. 007 tarihinin ilk ‘sarışını’ Daniel Craig, ‘Skyfall’da Sean Connery’ye en yakın Bond performansına imza atıyor. Craig’in oynadığı yeni nesil Bond’lar içinde ‘Skyfall’, ‘Casino Royale’den bir adım önde duruyor. Sam Mendes’in etkisiyle sinema dili açısından ‘Skyfall’ daha iyi; ancak karakter yönüyle ‘Casino Royale’deki iç çatışma geçilebilmiş değil. Belki de o filmdeki, ruhunu kurtarmaya çalışan, kafası karışık, ‘endişeli ajan’ profilinden dolayıdır. Yine de, herkesin Bond’u kendine!
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment