İyi bir adamın hikâyesi

Çoğu gerilim filminin en vurucu yanı daha filmin başında seyirciye işlenmiş veya işlenecek bir cinayet bilgisi verip filmin sonuna kadar katilin kimliğini saklamasıdır. Bu hafta vizyona giren John Michael McDonagh’ın senaryosunu yazıp yönettiği ve başrolünde ünlü İrlandalı aktör Brendan Gleeson’un oynadığı Calvary de böyle bir yapım.

İrlanda’da ufak bir kasabada Pazar ayini sırasında Rahip James’e (Brendan Gleeson) günah çıkaran biri çocukluğunda başka bir rahibin tacizine uğradığını ve olayın intikamını almak için iyi bir rahibi, yani James’i öldüreceğini söyler. Ve ona hayatındaki kimi aksaklıkları yoluna koyması için tam bir hafta süre verir.

Calvary bu noktadan sonra bir yandan James’i tehdit edenin kim olabileceği üzerine giderken diğer yandan kasabadaki halkı ve yaşamını anlatıyor. Kasaba ne kadar sakin görünse de aslında bütün üyelerinin sırları vardır ve James bunların çoğunu bilmektedir. Onu esas zorlayan rahiplerin eskiden işledikleri taciz olaylarının gün yüzüne çıkmasından sonra kendisine ve diğer meslektaşlarına bakışın değişmesidir.

James kasaba cemaatiyle ilgilenirken kızı kendisini ziyarete gelir. Karısını kaybettikten sonra rahip olan James’in bu seçimi ve kendisinden uzaklaşmasını kızı Fiona (Kelly Reilly) kabullenememiş ve onu hep suçlamıştır.

Calvary esasında bir yönüyle oldukça güzel bir gerilim filmi. Kimi noktalarda ince esprileri ve konuyu ele alışı bakımından John Michael McDonagh’ın önceki çalışması The Guard’ı çağrıştırsa da ondan oldukça farklı.

McDonagh’ın filmi bazı noktalarda Alfred Hitchcock’un I Confess’ini anımsatıyor. Zaten yönetmen de çok az da olsa bu filmden etkilendiğini açıklıyor. Fakat film esas olarak, iyi bir adamın ne kadar yalnız olduğu ve çevresinde her an onun düşmesini bekleyen oldukça fazla sayıda insan olduğunu anlatıyor. Bu açıdan Brendan Gleeson’ın canlandırdığı James karakteri Confess’te Montgomery Clift’in oynadığı Michael Logan karakterine oldukça benziyor.