[Haftanın Kitabı] Nefsin şehirlerinde kendini bul

[Haftanın Kitabı] Nefsin şehirlerinde kendini bul

Muhammed Sâdık Efendi’nin kaleme aldığı Risâle-i Mahbûb, Yusuf Turan Günaydın tarafından Nefsin Şehirler’i olarak sadeleştirildi. Kitapta, insanın hakikat yolculuğundaki şehirleri anlatılıyor.

Şonun fiillerini derinliğine anlatırken kullandıkları en önemli metaforlardan biri. Varlık, nefs, fena, beka gibi temel nitelemelerde insan bir sembol olarak şehre benzetiliyor. Yunus Emre’nin “Kasdım budur şehre varam/ Feryad ü figan koparam” ya da Niyâzi Mısri’nin “Var ol Hakikat Şehrine er anda Hakikat sırrına” mısralarında söz konusu olan şehir, insanın yeryüzü yolculuğundaki son durağı olan hakikat mekânı. Ariflerin bu sembolizmi, kişiyi insan ve şehrin hakikatine çağırıyor. Yusuf Turan Günaydın’ın sadeleştirdiği, Büyüyen Ay Yayınları tarafından yayımlanan Nefsin Şehirleri adlı kitap da insanın hakikat yolculuğundaki şehirleri anlatıyor. Orijinal ismi Risâle-i Mahbûb olan kitap, 18. yüzyıl mutasavvıflarından Muhammed Sâdık Erzincani tarafından yazılmış küçük bir risale.

Nefsin duraklarında seyeran

Nefis daha çok, insanın kötülüğe meyilli, aşırı istek ve arzularını ve kendisinde ortaya çıkan kibir, haset, bencillik gibi tutumlarını anlatmak için kullanılan bir kelime. Psikoloji, pedagoji, sosyoloji, ahlâk, felsefe ve sanat başta olmak üzere insana ait ve insanla ilgili olan her bilgi ve bilim onun etrafında dönüyor. İnsanın ruhî kuvvetlerini terbiye etmesi, uygun olmayan yönelimlerine gem vurması, nefsinin heva ve heveslerine hâkim olup üstün gelmesi için önce kendini, yani nefsini tanıması gerekiyor. Nitekim bütün bilgilerin başı olan kendini bilmek insanın nefsini ve başka nefisleri tanımasıyla mümkün. Muhammed Sâdık Efendi’nin öğrencileri için kaleme aldığı Risale-i Mahbûb’da nefsin dört mertebesi emmâre, levvâme, mülhime ve mutmainne sembolik bir lisanla, her biri bir şehre benzetilerek ve kişileştirerek anlatılıyor.

İç içe geçmiş şehirler…

Sâdık Efendi, meseleyi daha anlaşılır ve görünür kılabilmek için, emmareden mutmainneye kadar olan yolculuktan bir seferde kat edilmiş gibi bahsediyor. Risâle-i Mahbûb’da anlatılan aşamalar gerçekte bir ömür boyu gayretle geçilebilecek bir süreç. Bunları daha iyi anlatabilmek için teşhis ve intak sanatına da başvurulmuş, her nefis mertebesinde var olan akl-ı meâş, akl-ı meâd ve zor anlarda ortaya çıkan hidâyet gibi kavramları kişileştirilmiş. Nefsin mertebeleri de şehir nitelemesiyle anlatılmış. Şeyh Sâdık Efendi’nin emmâre, levvâme, mülhime ve mutmainne makamlarını iç içe birer şehre benzetmesi esasında yüzyıllardır süregelen bir eğitim usulünün yansıması. Çünkü kendisinden önce yola girenler de aynı şehirlerde gezip dolaşmışlar, kendileri için takdir edildiği kadar bu şehirlerde konaklamışlar.

Muhammed Sâdık Efendi, Nefs-i Emmâre Şehri’ni şöyle niteliyor: “Yokluk çölünde bir büyük şehre uğradım ki enlem ve boylamına göz erişemez. Bu şehrin binaları Şeddâd isimli kralın kurduğu yüksek binalar gibidir; malları zenginliğiyle ünlü Kârûn’un benine benzer ve içindeki canlılar öyle çok ki hesap olunamaz. Seyredip hayrette hayran oldum ve bir miktar orada konakladım. Şehrin ortasında oldukça büyük bir diğer şehrin kalesi vardı ki duvarları adeta Ay’a yükseliyordu. Fakat sur dışında bulunan şehirde bir zulmet gözlemledim ki hiçbir zulmete benzemez. Bildim ki bu şehre ezelden beri hakikat güneşinden bir ışıltı bile düşmemiş ve düşmez. Bu şehrin ahalisinin gönülleri karanlıklar yurdundandır ve yaratılışları köpek gibidir; bir lokma için birbirlerini yırtarlar. Azıcık bir bahaneyle birbirlerine hırlarlar. Şehvet ve öfkelerine yenilmişlerdir. Cehennemlik huyları/kızgın mizaçları baskın olduğu için hemen birbirlerini öldürürler.”

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.