Gül, BM’den dünyaya seslendi: Hiçbir mesele Suriye’den daha acil değil
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Birleşmiş Milletler (BM) 68. Genel Kurul açılış konuşmasında dünyaya seslendi. ABD Başkanı Barack Obama’dan sonra kürsüye gelen Gül, BM’nin mevcut yapısının değiştirilmesini talep etti. Gül konuşmasnda beklendiği gibi asıl ağırlığı Suriye konusuna ayırdı. Gül, ‘‘Bugün karşı karşıya olduğumuz hiçbir mesele, Suriye’deki durumdan daha fazla aciliyet arzetmemektedir’’ dedi.
Suriye’nin kimyasal stokunun tasfiyesi için yapılan antlaşmayı memnuniyetle karşıladıklarını belirten Gül, ‘‘Bu anlaşmanın BM Güvenlik Konseyi kararına tahvil edilmeli’’ diyerek Konsey’e Esed rejiminin sözleşmeye uymaması durumunda askeri seçeneğin de şarta eklenmesini talep etti.
Kimyasal silahların imha edildiği takdirde Suriye halkının ve bölgenin rahat nefes alacağını belirten Gül, bir ay önce Suriyeli sivillere karşı bu silahların kullanıldığının göz ardı edilmemesini istedi. İnsanlığa karşı işlenen bu suçun faillerinin, yaptıklarının hesabını vermesi ve adalete teslim edilmesini isteyen Gül, ‘‘Eğer kimyasal silahlar kullanılmamış olsaydı, uluslararası toplum yüzbinden fazla insanın ölümüne gözlerini kapatmaya devam mı edecekti?’’ diye sordu.
Suriye’de çatışmaların kimyasal silahların kullanılmasıyla başlamadığını hatırlatan Gül, yine ülkedeki kargaşanın bu silahların imhasına yönelik bir anlaşmayla da son bulmayacağını kaydetti. Gül konuşmasına şöyle devam etti; ‘‘Bu itibarla, masum insanların öldürüldüğü gerçeğinden değil de, sadece öldürülme şeklinden rahatsız olan her türlü tutumu şiddetle reddediyoruz. Böyle bir yaklaşım, gayrı ahlakidir ve hiçbir şekilde kabul edilemez. Suriye’nin kimyasal stokunun imhasına ilişkin anlaşma, rejiminin işlediği diğer suçların hesabını vermesinden kaçmasına fırsat tanımamalıdır. Suriye gibi büyük bir ülke ve büyük bir millet kendi kendini tüketmektedir.’’
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Suriye’de asli sorumluluğunu yerine getirmedeki başarısızlığının utanç verici olduğunu belirten Gül, siyasi farklılıkların, güç dengesine dayalı politikaların ve jeo-politik mülahazaların bu trajediyi sonlandırma gereğinin önüne geçmesini de ‘ esef verici’’ diye niteledi.
Suriye’de çatışmaların durdurulmaması durumunda gelecek yıl ölenlerin sayısının bu yıldan iki kat daha fazla olabileceği yolunda uyarıda bulunan Gül, ‘‘Kimyasal silahlar konusundaki anlaşmanın, Suriye’deki krizi çözmeye yönelik kapsamlı bir siyasi stratejiyi ikame etmesine izin verilmemesi gerektiğini ne kadar vurgulasam azdır. Suriye’deki çatışma, bölgesel barış ve güvenliğe ciddi bir tehdide dönüşmüştür. Soğuk Savaş döneminin vekalet savaşlarının tekerrür etmesi, Suriye’yi daha derin bir kargaşaya sürükleyecektir’’ şeklinde konuştu.
Mülteci sorunu ve bunları topraklarında misafir eden ülkelere büyük sosyal, siyasi ve ekonomik riskler getirdiğini aktaran Gül, iç savaşların radikalleşmeyi, aşırılığı körüklediğini dile getirdi. Aşırı grupların özerk yapılar oluşturarak yalnızca o ülkede değil sınırlar dışında da ciddi güvenlik tehdidi oluşturduğuna işaret eden Gül, ‘‘Sonuçta, bu tür örgütlerin tasfiyesi, bir ülkede güvenliğin sağlanmasının önündeki en büyük zorluk olur. Bu tehdidin farkında olmalıyız ve kararsız kalarak kaybedilen her gün, Suriye’de barışa ulaşma imkanından biraz daha uzaklaşıldığını idrak etmeliyiz’’ dedi.
Suriye halkının rejime başkaldırmasının ardından birçok devlet tarafından halkın taleplerini destekleyen güçlü ifadelerle ve vaatler verildiğini hatırlatan Gül, ancak sözverenlerin birçoğunun bunları unuttuğunu kaydetti. Suriye halkına karşı katliam yapıldığını anımsatan Gül, barışçıl çözümün amaçları iyi belirlenmiş, iyi hesaplanmış mantılık bir strateji geliştirilmesi gerektiğini vurguladı. Gül konuşmasına şöyle devam etti; ‘‘Böyle bir stratejinin kuvveden fiile geçirilmesi için kararlı ve güçlü bir uluslararası angajman gereklidir. Krizin başlangıcından bu yana eksik olan da aslında budur. Kısacası, Suriye halkını kaderine terk edemeyiz ve etmemeliyiz. Suriye’nin acısını dindirme sorumluluğu, artık uluslararası toplumun omuzlarındadır. Güçlü destek mesajlarına artık gerçek eylemler eşlik etmelidir.’’
Gül, bu amaçla, BMGK’nin Beş Daimi Üyesi ve Suriye’nin komşularının liderliğinde bir siyasi strateji oluşturması çağrısında bulundu.
HAKLILIK KİMSENİN TEKELİNDE DEĞİL
Haklılığın kimsenin tekelinde olmadığını belirten Gül, BM sisteminden şikayet etti. ‘‘Güçlü, etkin ve güvenilir bir BM, hepimizin ihtiyacıdır’’ diye konuşan Gül, ‘‘Günümüzün küresel gerçeklerine hazırlıklı bir BM’ye ihtiyaç duyuyoruz’’ şeklinde konuştu.
BM’nin uluslararası barış ve güvenliğin muhafazası için harekete geçme yeteneğine ulaşmasını isteyen Gül, bu kurumun güvenliği, adaleti ve insanların temel hak ve özgürlüklerini koruyabilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Gül, ‘‘Kuvvete dayanan siyaset uğruna bu asli sorumluluğunu asla terk etmemelidir’’ şeklinde konuştu.
Gül, BM’nin yalnızca caydırıcı gücü olan Güvenlik Konseyi’nin değişimi yolunda istekte bulunarak, ‘‘Dünyadaki yeni koşullar ışığında, gerçek anlamda demokratik, temsil kabiliyetine sahip, etkin ve hesap verebilir bir Güvenlik Konseyi gerekmektedir’’ dedi.
Kenya, Irak ve Pakistan’daki terör saldırılarında ölenlere taziyeler sunarak konuşmasına başlayan Gül, etkili bir konuşma yaptı. Terörizmin ancak birlikte mücadele ile üstesinden gelinebileceğini belirten Gül, terör sorunun iç çatışmalardan neşet ettiğine dikkat çekti. Siyasi meşruiyet sorunları olan yönetimlerin yol açtığı sorunlara vurgu yapan Gül şöyle devam etti; ‘‘Siyasi meşruiyetten yoksun liderlerin hepsi, ortak bir yanılgı içindedirler: geleceği görmek ve dönüşümü yönetmek yerine, kendi halklarına karşı sorumsuz hareketlerle zaman kazabileceklerine inanırlar. Nihayetinde bu tür iç çatışmalar Suriye’de tanık olduğumuz trajedideki gibi iç savaşlara yol açmaktadır. Bu liderlerin eylemlerinin kendi sınırlarının ötesinde de barış ve güvenliğe yansımaları olmaktadır. Bazı liderlerin, kendi güvenliklerini diğer ülkelerde güvenlik sorununa sebep olacak şekilde belirlemekte ısrar etmeleri halinde, müşterek (kolektif) güvenlikten söz edilemez.’’
STATÜKONUN SONU
Son üç yıldır Orta Doğu’da büyük bir sosyal ve siyasi değişim süreci yaşandığını kaydeden Gül, bu sürecin bölgedeki yüz yıllık statükonun sonunu getirdiğini aktardı. Tunus, Libya ve Mısır dahil bölgedeki gelişmelerin geri döndürülemez olduğunu ifade eden Gül, ancak, bu yeni siyasi sistemlerin bir gecede olgun demokrasilere dönüşmesini beklememesi gerektiğini aktardı. Gül, ‘‘Arap halklarının haklı davaları, tam ve tereddütsüz desteğimizi hak etmektedir’’ şeklinde konuştu.
Filistin sorununun yarım yüzyıldan fazla bir süredir devam etmekte olduğu ve adalet kavramını derinden yaraladığını kaydeden Gül, Filistinlilerin kendi devletlerine sahip olma hakkını inkârın, ne ahlaki, ne siyasi ne de hukuki bir zemini olmadığını dile getirdi. Uluslararası toplumun ısrarlı çağrılarına rağmen Filistin topraklarındaki yasadışı yerleşimlerin genişletilmeye devam edilmesi, iki devletli çözüme ulaşma şansını azaltığını kaydeden Gül, taraflar arasında başlayan barış görüşmelerini Türkiye’nin güçlü şekilde desteklediğini aktardı.
Kıbrıs sorununu da konuşmasında dile getiren Gül, Ada’da barışçıl bir çözüme ulaşmaya yönelik Annan Planı’nın 2004 yılında reddedildiğini hatırlattı. Gül, Tğrkiye’nin granatör devlet olarak Ada’da adil ve müzakere edilmiş bir çözüm istediğini tekrarladı. Gül, ‘‘Bu nedenle uluslararası toplumun, sonuca odaklı ve belirli zaman çerçevesine bağlı müzakerelere iyi niyetle başlanmasını Kıbrıslı Rumlara kabul ettirmesini bekliyoruz’’ dedi.
Konuşmasında Gül, Dağlık Karabağ sorunu ile Kafkaslar’da toprak bütünlüğüne dayalı kapsamlı ve sürdürülebilir barışın tesisini istediklerini aktaran Gül, Balkanlar’da Türkiye’nin barış, istikrar için çabalarını dile getirdi.
Türkiye’nin barış çabalarına Pakistan, Afganistan ile yürüttüğü ‘Üçlü Zirve’ hakkında da kısaca konuşan Gül, 2007 yılından günümüze bu analda önemli gelişmeler elde edildiğini vurguladı.
TERÖR
Terörün herkesi ilgilendirdiğini kaydeden Gül, bunun bir tehdit olduğuna dikkat çekti. Cumhurbaşkanı Gül konuşmasını şöyle sürdürdü; ‘‘Bunu ancak “benim teröristim/senin teröristin” ayrımlarından kurtulduğumuzda başarabiliriz. Terörizme karşı etkin uluslararası işbirliği, Türkiye için ana bir öncelik olmayı sürdürmektedir. Fakat, dikkat etmemiz gereken bir mesele daha mevcuttur. İslamofobi maalesef ırkçılığın yeni bir türü haline gelmiştir. Dünya üzerindeki milyonlarca barışsever Müslümandan soyut ve hayali bir düşman yaratmayı hedeflemektedir.’’
Gül ayrıca, ifade özgürlüğünü korumak ile inanca saygıyı muhafaza etmek arasında bir denge tesis edilmesini istedi.
TÜRKİYE DÖRDÜNCÜ EN BÜYÜK RESMİ DONÖR
Türkiye’nin az gelişmiş ülkelere yönelik yaptığı doğrudan yardım ve yatırım çalışmalarından sözeden Gül, ‘‘İnsani diplomasi Türk dış politikasının temel bir önceliğidir. Esasen, Türkiye geçtiğimiz yıl en büyük dördüncü resmi donör olmuştur’’ diye konuştu.
Türkiye’nin yıllık insani yardımının 2 milyar dolara ulaştığının altını çizen Gül, Somali’de Türk varlığının örnek niteliğinde olduğunu anlattı.
TÜRKİYE’NİN ADAYLIĞI İÇİN DESTEK İSTEDİ
Türkiye’nin 2015-2016 döneminde BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine aday olduğunu anımsatan Gül, Türkiye’nin Konsey’e seçildiği takdirde herkesi dinleyen ve diyalog yoluyla kapsamlı ve kalıcı çözümler bulmaya çalışan bağımsız bir ses olacağı sözünü verdi.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment