Avrupa Parlementosu’nda AB karşıtı partiler güçleniyor
Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri sonucunda AB karşıtı partilerin 751 sandalyeden en az 100’ünü alacak olması, bu partilerin Birliği içeriden çökertecekleri korkusunu tetikledi. Uzmanlar, aşırı sağ ve aşırı solun güçlendiğini ancak AB’nin sonunun geldiği gibi abartılı ifadelerden kaçınılması gerektiğini söylüyor.
Avrupa Birliği’nin (AB) temellerinin atıldığı 1951’den bu yana birlik karşıtı ve ırkçı partiler ilk defa Avrupa siyasetinde söz sahibi oldu. 22-25 Mayıs tarihleri arasında yapılan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde merkez sağ ve sol partiler zemin kaybederken, AB’nin lağvedilmesini savunanlardan aşırı sağcı partilere uzanan geniş bir alanda yarışan partiler ciddi başarılara imza attı. AB karşıtı partilerin en az 100 milletvekilli çıkarması bekleniyor.
Avrupalı siyasetçiler, ciddi bir siyasi depremle karşı karşıya olduklarında hemfikir. Fransa’da aşırı sağ, Yunanistan’da aşırı sol zafer kazandı. Seçimden galip çıkan partileri aşırı sağcı, ırkçı, aşırı solcu olarak tek şemsiye altında toplamak mümkün değil ancak hepsinin ortak özelliği AB’yi çok sert eleştirmeleri ve geleneksel siyasi partilerin iflas ettiklerini savunmaları. AP seçimlerini kazanan partilerin azımsanmayacak bir kısmı bu defa, maharetle surlar içine sokulan Truva atı misali, AP ve AB’yi içerden çökertmek için mücadele edecek. Seçim sonuçlarının AB’nin sonunu haber verdiğini iddia edenler olsa da AP’yi hâlâ merkez sağ ve solun kontrol edecek olmasına dikkat çeken uzmanlar ise abartılı yorumlara itibar edilmemesi gerektiği görüşünde.
AP’nin 751 üyesini seçmek için 28 ülkede sandığa giden kayıtlı 388 milyon Avrupalı seçmenin yüzde 43’ü merkez partilerden desteklerini çekmedi ancak ciddi uyarılarda bulundu.
Seçimin en tedirgin edici iki neticesi AB fikrinin anavatanı Fransa ile Birliğin en mühim üyelerinden İngiltere’den geldi. AB fikrini ortaya atan Jean Monnet ile Robert Schuman’ın memleketi Fransa’da aşırı sağcı, AB, göç ve İslam karşıtı Milli Cephe (FN) tarihinde ilk defa seçimlerden birinci çıktı. Merkez sağ (UMP) ile merkez sol (PS) partilere fark atan Marine Le Pen liderliğindeki parti, Fransa’nın AP’deki koltuklarının üçte birine sahip oldu. Ülkenin 73 sandalyesinin 24’ü, yüzde 25 oy alan FN’ye giderken UMP yüzde 21 ile 20, iktidardaki PS ise yüzde 14’le 13 koltuk kazanabildi.
AB’ye şüpheci yaklaşımı ile bilinen İngiltere’de Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) de tarihinde ilk defa ülkedeki siyasi geleneğin iki ana kolu Muhafazakâr ve İşçi partileri geçerek büyük bir zafer kazandı. İngiltere’nin AB’den ayrılmasını ve göçün kısıtlanmasını isteyen parti yüzde 27,5 oy alarak İngiltere’den AP’ye gidecek 73 milletvekilinin 23’üne sahip olmayı garantiledi gibi. Ülkedeki seçimlerin bir diğer çarpıcı sonucu ise Liberal Demokratların kelimenin tam anlamıyla çökmesi oldu. Bir önceki AP’de 10 milletvekili ile temsil edilen İngiliz Liberaller Brüksel’e sadece 1 milletvekili gönderebildi. Aşırı sağcı İngiliz Milli Partisi ise 2 milletvekilini de kaybetti.
Danimarka’nın aşırı sağcı Halk Partisi de merkez partileri geride bırakarak yüzde 27 oyla birinci olurken, AP’ye gönderdiği milletvekili sayısını 4’e çıkararak önceki seçimlerin yapıldığı 2009’a göre ikiye katladı.
MERKEZ DARALDI, MARJİNALLER BÜYÜDÜ
2014 seçimlerinin en mühim neticesi merkez sağ ve sol partilerin görünür şekilde gerilemesi oldu. Buna karşılık AB karşıtı partiler 751 milletvekilinden en az 100 tanesini garanti etmiş görünüyor. Ancak AB karşıtı partilerin grup oluşturabilmeleri için 7 farklı üye ülkeden en az 25 milletvekilini bir araya getirmesi gerekiyor. Hepsinin farklı gündemleri olan bu partilerin bir çatı altında birleşmesi ise geçmişteki tecrübeler göz önüne alındığında zor görünüyor. 2007’de aşırı sağcı Kimlik, Gelenek ve Hükümranlık Partisi İtalyan diktatör Mussolini’nin torunu Alessandra Mussolini’nin kendi grubundaki Romen milletvekillerine hakaret etmesi üzerine dağılmıştı.
2014 seçimleri 2009’a göre katılımın ihmal edilebilir de olsa yükseliş göstermesi açısından önemli zira gözlemciler 1979’da yüzde 61,9 ile başlayıp her seçimde gerileyen katılım oranının ilk defa yükselerek yüzde 43’ten yüzde 43,09’a yükselmesini ‘gidişatın durdurulması’ olarak yorumluyor. Katılımsızlık rekorunu yüzde 13,1 katılım oranı ile Slovakya kırarken, oy kullanmanın mecburi olduğu Belçika yüzde 90’la katılım rekoru kırdı. İsveç’teki Feminist Teşebbüs Partisi’nin barajı aşması üzerine AP tarihinin ilk feminist üyesi de AP’deki yerini almış oldu.
2014 seçimlerini kazanan Hıristiyan Demokratlar (EPP) Avrupa çapında oyların 28,5’ini alarak 214 milletvekili kazandı. Ancak 2009 ile mukayese edildiğinde rakamlar ciddi bir düşüşe işaret ediyor. EPP, 2009’da yüzde 35,7 oyla 274 koltuk kazanmıştı. Yüzde 25,17 oyla ikinci gelen Sosyalistler (S&D) ise 189 milletvekili çıkardı. 2009’da yüzde 25,59 oy alan parti 196 sandalye kazanmıştı. Liberaller ve Yeşiller de yine merkezde olup koltuk kaybeden partiler. Liberaller 2009’a göre 17, Yeşiller ise 5 koltuk kaybetti.
Seçim sonuçlarının resmileşmesinin ardından siyasi gruplar ve üye ülkeler birliğin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu’na başkan seçmek için pazarlıklara başlayacak.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment