Türkiye bileti

‘Amerika’dan Türkiye’ye gitmek’ diye bir şey vardır. Kimin ne zaman gideceği, bileti nereden kaç paraya aldığı, aktarmayı nereden yaptığı, kaç valiz hakkının olduğu, en son gidişinde yaşadığı zorluklar, orada ne kadar kalacağı sonra ilk kayınvalidesine mi yoksa annesine mi gideceği, gurbet Türkler’inin ve özellikle de kadınların en önemli meselesidir yıllar yılı.

Sanırsınız Amerika’da zaman, Türkiye’den geldikten sonra başlar ve yine Türkiye’ye gidene kadar devam eder. Bir yıl ona göre düzenlenir adeta. Kışın gidilirse kıştan kışa, yazın gidilirse yazdan yazadır senelik takvim. Ne zaman arkadaşlarla biraraya gelinse, sanki burnu tıkalı bir şehirler arası muavin omzumuzun üstünden bize yaklaşıp “iveeeett İstanbul yolcusu kalmasın efeniiiiimm” diye bağırır. Biz de birden cezbeye gelip silkelenir “her neyse canım sen onu bunu bırak da bilet aldın mı ondan haber ver?” diye sorarız. Şu durumda haberler ikiye ayrılır; Türkiye bileti ve diğerleri. Diğerleri kısmına dünyanın çalkalandığı olayları koyabilirsiniz ama tahmin ettiğiniz gibi iç çalkantılar her zaman daha güçlüdür.

‘Türkiye’ye gitmek’ diye birşey vardır çünkü orada zaman başka akar. Herkesin hayatına gökten paraşütle inmek yetmezmiş gibi bir de “bana bak, bak ben geldim” yaparız ülkemize gidince. “Zamanım kısıtlı çok az kalacağım (üç ay kadar) o yüzden muhakkak görüşelim”. Sene boyunca zaman çabuk aksın diye halat çekme yarışı yapanlar olarak Türkiye’deyken “dönüşümüze çok az kaldı zaman koşuyor değil mi?” diye de mızlanırız üstelik. Zaman da şaşırmıştır nasıl akacağını, hızlı aksa kabahat yavaş aksa kabahat, hani toptan duracak bir gün kızıp köşeye oturacak ve ben oynamıyorum sizinle diyecek ondan korkuyorum.

‘Türkiye’ye gitmek’ diye birşey olur da ‘Türkiye’den gelmek’ diye birşey olmaz mı? Türkiye’den gelen uzun süre evindeki küçük bunalım mağarasından çıkamaz. “Bir ah çeksem karşıki dağlar vıııyy” diye başına mendili bağlar evde dönenir durur. Bavulları açsa açamaz kapatsa kapatamaz “daha dün ben memleketteydim ne çabuk uçtum da geldim” der durur, “insan oğlu kuş misali”ye bağlar kendini bir türlü işe başlayamaz. Türkiye’den gelen telefonlara sanki “bedeni gelmişte ruhu hala oradaymış” gibi heyecanla bakar. “Şimdi mi gidiyorsunuz amcamlara, orada saat kaç, teyzemler mi geldi, içerden dayımın sesi mi geliyor? Çayı da koydunuz oh” der sitem edercesine, “neyse benim yerime de için” der ve ardından kapatır telefonu ama bu defa içindeki kanallar açılır başlar kendi kendine konuşmaya. Kimse onun adına yeyip içemez bunu bilir ama yine de içlenir. Kadınlar kendine acımaya bayılır. Bunun için aynaya bakarak ağlayan erkeklere pek sık rastlanmaz.

Güç bela kendini koltuktan kaldıran kadın yanında taşıdığı adeta küçük Türkiye’sini açmaya başladığında yiyecekler hala Türkiye kokar. Dökülmek için sıraya girmiş gözyaşları bir market torbasıyla birlikte şelale gibi coşar. Amerika’da da vardır aynısından hem de aynı marka ama o yine hamallığını yapar uzaktan çünkü kendi aldığı başkadır. Artık diline pelesenk olmuş o sözü yineler “Amerika da çok uzak, bir Avrupa kadar yakın olsaydı keşke.” Uzak ve hep uzak kalacak, çünkü okyanusları huuup diye çekmenin, kesip biçmenin imkanı yok. Işınlanmaya kadar bekleyecek gurbet Türkleri.

Dünya dönüyor, günler ve yaşanılan olaylar değişiyor ama biz dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. “Türkiye biletini aldın mı?” Bu bana “şafak kaç?”ı hatırlatıyor, sanki her yıl Amerika’da askerlik yapıyoruz. Öyle ki, bazen nefeslerimizi sayıyoruz. Hele de zaman yaklaştıkça “şu anda sen beni görüyorsun ama ben aslında ruhen çoktan Türkiye’ye gittim” diyoruz. ‘Daha mayısa yeni giriyoruz. Niye coştun?’ demeyin biletleri kıştan alanlar var.Biz geç kaldık. Burada hep yaz belki de ondandır, biz biraz mevsimsiz kaldık.

Bir sürü konu vardı sırada, yazdım yazdım rafa kaldırdım çünkü kalem bu asi çocuk söz dinlemiyor varsa yoksa Türkiye bileti.

Write a comment

5 Comments

  1. Kevser April 28, 23:17

    E peki biletinizi aldiniz mi Zeynep hanim? Soluğumu tutup okudum ama ‘Bizim biletimiz de alındı.’ gelmedi :))

  2. Asunur ozcan April 29, 05:56

    Bizi bu kadar guzel anlatan bir yazi olabilirdi, tesekkurler!

  3. Berna Karayaka April 29, 12:50

    Eline, diline, fikrine, kalemine saglik Zeynep’cigim, aglayarak okudum yazini. Duygularima tercuman olmussun. Gurbet zor gercekten ama gurbetimiz hicret olduysa sukurler olsun.

  4. Ayse O. May 24, 06:53

    Cok begendim Zeynepcim, bu sene Bilgecik ile birlikte gelince daha iyi anladim bu ‘gurbeti’, daha geldigim gun nasil donulur, dede ile torun, dayı ile yegen nasil ayrilir diye derdine dustum :((

  5. Sevilbeyza June 2, 13:31

    cok guzel olmus elinize saglik duygulandik.okudum arkadaslarima da tavsiye ettim onlarda cok begenmisler:)

Only registered users can comment.