Ölüm korkusu ve yıldız toplamaca

Sıradan bir günün akşamında banyoda diş fırçalarken dönüp “anne ben neye çok üzülüyorum biliyor musun?” dedi. Gözlerini açmış içini de doldurmuş sanki yaşlar aktı akacak yanaklarına. “Hayırdır neye üzülüyorsun kızım?” dedim olduğum yere çömelerek ve onun gözlerinin içine bakarak. “Ölmekten korkuyorum ve senin ölmeni hiç istemiyorum” dedi dudaklarını büzerek. Ben birden neye uğradığımı şaşırdım! Ölmek var evet Üstüne bir de benim ölmem var hani şu komşununki değil. Ayrıca nereden çıktı bu akşam akşam yahu? Aslında geceyi üstümüze örtü yapan ve onu bir nevi ölüme benzeten Sahibimizin tanımıydı küçük kalpte yansıyan. Akşam çıkacaktı ölüm piyasaya tabi, ona göre sabah yeni bir başlangıçtı ne işi vardı ölümün gün ortasında!

Uzman psikolog arkadaşımdan öğrendiğim kadarıyla küçük hanım “hayatı anlamlandırıyormuş”. Benim arkadaşıma verdiğim ilk tepki ise “hayır ama şimdi anlamlandırmasın, o daha çok küçük, biraz daha büyünce anlam versin yaşama” Arkadaşım “şaka mısın Zeynep” diye düşündü eminim hakkımda. O zaman “annelerin gözünde çocuklar hiç büyümez”, sonra dediğimiz “sonra” ne zaman gelecek? “Daha gençsin hele yaşlanmayı bekle” mantığı değil mi bu? Özetle kızımın canı acımasın onu pamuklara sarayım düşüncem hiç gerçekçi değildi. Çocuk gelişimi dersinden öğrendiklerimi hatırlıyorum, netten araştırıyorum bu durumda ne cevap verilir diye ama hiçbirisi kar etmiyor ona. Hayata bir değer biçiyor aklınca ve bu güzelliklerin bitecek olması canını acıtıyor o minik kalbin. “Biz bir gün buradan gideceğiz ama belki çok daha güzel bir yere, ayrıca dua edelim Yaratan bize uzun güzel bir ömür versin hep çok mutlu olalım” diyorum. Fakat ertesi gün yine başa sarıyoruz. Başka birşey daha var, ama ne?

Günler haftaları kovaladı ve ben bir akşam bu korkuların asıl sebebini öğrendim. Meğer Nur’un öğretmeni derste “stranger” (yabancı)’dan bahsetmiş. Ona karşı nasıl önlem alınması gerektiğini söylemiş. Bu Amerikalılar’ın insan üstü boyutta önlem algısı da beni şaşırtıyor. Neyse uzatmayayım öğretmeniyle konuştum o da sınıfa gerekli açıklamayı yaptı ve sorun çözüldü şimdilik.

Madem sorun çözüldü derin bir “oh” çekmem gerekiyor değil mi? Fakat öyle olmuyor malesef. Çünkü zaman durmuyor, benim bunları yazarken yaşadığım anlar ile sizin şimdi okuduğunuz anlar arasındaki dilim bile yendi bitti işte. Sahi ben ölümle ilgili nerede duruyorum, zaman ileri akıyor da ben nereye akıyorum gibi sorular eşeledi zihnimi. Türkiye’deki tanınmış şahsiyetlerin teker teker ahirete göç etmeleri de tuz biber oldu buna. “Ay içim sıkıldı bana ölümden bahsetme artık” denir ya hep, o zaman içiniz açılsın biraz. Ölüm korkusuyla baş etme yöntemi olarak bulduğum bir çözümü sizinle de paylaşayım. Nur’a dedim ki; “hani hergün okulda yaptığın ödevlerin üzerinde ‘süper’, ‘harikasın’ yazan yıldızlı tebrikler varya, işte bunun gibi her günümüzü bir defter sayfası gibi düşünelim, ödevimizi güzel yaparsak eğer o zaman yıldızlı günlerimiz olur ve cennette de yıldızlı köşkler, saraylar kazanırız biliyor musun?”

“Korkunun ecele faydası yok” demiş atalarımız, mecburi istikamet toprak yani tek yön hayat, U dönüşü yapılamaz. O zaman biz daha çok puan toplamaya çalışalım mı, bakalım kim en çok yıldız kazanacak? Bence heyecanlı birşey bu, yani takvada yarışmanın çocuk versiyonu ve onun kadar temiz.

Write a comment

2 Comments

  1. Mehmet Güvenç March 4, 11:53

    Elinize sağlık çok değişik şeylere değinmişsiniz.

  2. Hilal Eser Ozturk March 4, 20:40

    Haklisiniz…Madem yarina cikacagimiz belli degil, bugunu yarini goremeyecekmisiz gibi degerlendirelim. Insallah cennetteki yildizli kosklerde bulusmak dilegiyle…

Only registered users can comment.