Kırmızı karıncalar
Bahçede karınca ordusunu görünce çığlık attım, annem de bana neden korktuğumu sordu, tabiki kırmızı karıncalardan korkmuştum. Sosyal bilgiler dersinde öğretmenimiz onların zehirli olabileceğini söylemişti bize ama annem bana “onlar normal karınca, zehirli olanlar burada yaşamaz, olsa olsa Amazon’da falan yaşar” dedi. Ben de ona “sen Türkiye’de okuduğun için burayı bilmiyorsun!” dedim.
Anneme bazı şeyleri açıklamak çok uzun zaman alıyor bazen gerçekten yoruluyorum. Mesela takmış “yerlere oturulmaz”diye! Niye oturulmasın hem bizim öğretmenlerimiz okul bahçesinde bizi yere oturtuyor. Neymiş efendim “yerler kirli ve soğukmuş”. İşte diyorum ya Türkiye’de öyle öğrenmiş. Özellikle havaalanlarında annemin koltuklar boş dururken yerlere oturan insanlara yüzünü ekşiterek bakmasını şimdi daha iyi anlıyorum.
Öğretmenimiz, sorduğu soruları bilince bize şeker veriyor, bu harika birşey öyle değil mi? Ama benim için değil! Neden mi? Çünkü, içinde jelatin olan şekerleri yiyemediğimizi biliyorum. Bazıları yenebiliyor ama onu ben ayırt edemiyorum ve bunu her seferinde öğretmene sormak da saçma geliyor o yüzden artık soruları bilmek istemiyorum. “Bilmek beni sevindirmiyor”.
Okuldaki kutlamalarda bazen yemek dağıtılıyor biz sadece “helal” yiyebiliyoruz. Benim zaten yemekle çok aram yok, öyle canımın çektiğini de söyleyemem ama her seferinde bir adım geri durmak, topluluktan ayrılmak zor oluyor. Annemin kendisinin bundan 25 yıl önce bir “helal yiyecek” kavramı olduğunu hiç sanmıyorum. Çünkü onun yaşadığı ülkede ona sunulan herşey helalmiş. Bazen annemin Türkiye’de okuduğu için ne kadar şanslı olduğunu düşünüyorum!
Cadılar bayramında kostüm giyip kapı kapı dolaşmak ve şeker toplamak istediğimde annem “onu biz küçükken dini bayramlarımızda yapıyorduk” demişti. O zaman “bizim bayramımızda da şeker toplayalım” demiştim, “yalnız bunu Amerikalılar anlamaz” dedi annem. Bakın gördünüz mü, ben kimseye derdimi anlatamıyorum, hem istiyorum hem istemiyorum!
Geçtiğimiz yıl sonunda öğretmenimiz “kimler christmas’i kutluyor?” dediğinde elimi yarım kaldırdım, yani ne tam kaldırdım ne de kaldırmadım. Annem neden öyle yaptığımı sorduğunda ona “korktum!” dedim “farklı görünmek, dikkat çekmek istemedim”. Okulda dağıtılan sihirli toz’u televizyonun önüne döktüğümde annem şaşırmıştı. Ben de ona mahçup bir şekilde “biliyorum Santa gerçek değil ama yine de belki bacadan gelir” diye mırıldanmıştım. Arada kalmıştım, oysa ki annem hiç böyle birşey yaşamadı çünkü o hep müslümanların olduğu okullarda okudu.
Bence Amerika’da yaşayan Türk çocukları hızlı büyüyor, çünkü çoğu zaman sessizce kendileriyle savaşıyorlar. O yüzden bize yaşıtlarımıza göre daha olgun olduğumuzu söylüyorlar. Bu iyi birşey galiba.
Annemin küçükken hiç zenci arkadaşı olmamış ama benim sınıfımın yarısı zenci hem de saçlarında boncuklar var, seviyorum onları. Annem başka renklerle arkadaş olmayı ve Martin Luther King’e olan sevgiyi benim kadar anlayamaz bundan eminim.
Türkiye’ye her yaz gidişimizde yakınlarımız anadilim gibi ingilizce konuşabilmeme hayran oluyor, oysa bilmiyorlar ki ben asıl Türkiye’de yaşayan çocukların sokakta oynayabilmelerini seviyorum.
Amerika’da yaşayan bir Türk çocuk olmak bazen şiddetli esen rüzgara karşı yürümek gibi. Kökleri Türkiye’de ama dalları Amerika’da olan bir çocuğum ben. Benim cüssem ne ki, annem okula giderken çantan omuzunu ağrıtır diye eline alıyor bazen “anne o çanta değil asıl benim içimdekiler kalbimi ağrıtıyor, onları da eline alsan da ben yorulmasam” demek istiyorum da diyemiyorum…
Not: Yedi yaşındaki kızımın dilinden dökülen kelimeleri, kendi yorumlarımı ekleyerek, onun ağzıyla kaleme aldım.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment