Bir yanık kokusu alıyorum
Bir yanık kokusu geliyor burnuma, acaba söz tenceremizin dibi tutmuş olabilir mi?
Senai Demirci’nin “Söz Yangını” adli kitabını birkaç yıl önce okuduğumda çok etkilenmiştim. Yakın zaman önce, bir arkadaşıma kitabı vereceğim sırada, altını çizdiğim yerleri tekrar okudum ve gördüm ki farklı dillerin konuşulduğu bu ülkede farkında olmadan sözlerimiz yanıyor.
Bahsi geçen kitaptan bazı altı çizili cümleler:
“Onun ölü eylemlerinden diri sevaplar çıkarken, benim diri sözlerimden ölü günahlar çıkıyor.” (s. 64)
“Her gıybetin altında ‘Ben senden üstünüm’, ‘Sen kusurlusun, ben kusursuzum!’ mesajı verilir. Birey kimliğini sivriltir. Sivriltilmiş ‘ben’ler ise tüm ‘öteki’leri yutmaya, küçültmeye, itmeye, dışlamaya, ötekileştirmeye ayarlıdır.” (s. 94)
Bu cümlelerin farklı dilde konuşmak ile şöyle bir ilgisi var!
Sene 2005 ben Boston’da bir marketteyim. Market arabası ağzına kadar dolu ve benim acelem var, maksimum on beş ürün için kullanılan kasaya gitmişim ve en az otuzdan fazla şey var arabamda. Kasadaki kadın yanındakine İspanyolca birşeyler söylüyor, tabi ben anlamıyorum ama yüz ifadesinden bana söylendiği belli, ben de onun bu halini Türkçe konuşarak eşime anlatıyorum aslında eleştiriyorum demek daha doğru olur. Hem suçlu hem güçlüyüm anlayacağınız. Sonuçta ikimizde bir birimizi anlamıyoruz, neyse ben alacaklarımı alıp oradan ayrılıyorum.
Çünkü bildiğim kadarıyla o benim ‘müslüman kardeşim’ değil ve zaten o beni anlamadığı için hakkında her türlü konuşma hakkına sahibim. Türkiye’de doğup büyüdüğüm için bu durumlara alışık da değilim. Meğer kazın ayağı öyle değilmiş. Meğer ben ne çok yanılmışım, yıllar sonra öğreniyorum ki, o gün birbirimizi anlamamış olmamız beni meleklerin de anlamadığı anlamına gelmiyor. Çünkü bütün dillerin sahibi Tek ve bizim Adem babamızdan kardeş olmamız yetiyor Kainat Kitabının ifadesiyle.
Bizim gıybet için çok fazla bahanemiz var. Bu bahanelerin ana dildeki versiyonu “Ne var ki bunda, ben onun yüzüne de söylerim.”, “Neyse sen tanımıyorsun şimdi bu gıybet olmaz.”, ”Bu zaten giybet değil ki.” vs.
Peki bunun Amerika versiyonu nedir biliyor musunuz? “Beni zaten anlamıyor ki!”, “Dilimi bilmediği için sözlerimde özgürüm ve istediğim gibi hakkında/haklarında konuşabilirim.”
Özellikle farklı ulusların halkları hakkında dilimizi tutmak büyük maharet. Şu Hintliler şöyle, Çinliler böyle, çekik milleti, Araplar, Türkler de hep…vs. mazallah koca Hindistan’ı Çin’i bir araya getirip onlardan helallik alabilir miyiz? Ama o kadar ağzımız alışmış ki, bize masum ve zararsız geliyor bu sözler. Zaten hep gülerek anlatıyoruz birbirimize bazen de dalga geçerek öyle değil mi? Bu bir kul ve hatta millet hakkı değil midir?
Aslında bu meseleyi sadece yaşadığımız ülke ile sınırlandırmamak gerekir. Farklı dillerin konuşulduğu her yer için bu durum geçerli olabilir. Mesela bir arkadaşım San Francisco’dan Türkiye’ye giderken uçakta ilginç bir durumla karşılaşmış. Hostesin biri arkadaştan Ingilizce bir şeyler yapmasını istemiş ve arkadaş da hostese olumsuz yanıt vermiş, fakat hostes bu durumu içine sindirememiş olacak ki, yanındaki hostese Almanca arkadaşı çekiştirmiş ve tabiki onun doğma büyüme Almanya’dan olduğunu bilmeden!
Farzdedin ki, Amerika’da dildaşınızla alışveriş merkezindesiniz. Tam da Türk arkadaşınızla muhabbetinizin koyulaştığı bir anda omzunuza bir el dokunuyor ve “Merhaba Türksünüz galiba ne güzel!” diyor gülümseyerek, ne hissedersiniz?
Önce bir şaşırırsınız “Seni gördüğüme sevindim, ama beni duyduğuna üzüldüm!” der gibi bakarsınız belki de! Ya da hızla zihin taraması yaparsınız; en son ne dedim ben, kötü bir şey söyledim mi, söylediklerimin ne kadarını duydu acaba?
Özetle anlaşıldığımızda utanacağımız sözler sarfetmeyerek, söz tencerimizi emniyet altına alabilir, altını kısabilir ya da ona biraz su ekleyip kıvamını ayarlayabiliriz. Çünkü kimse yanık yemek istemez, ölmüş bir kardeşinin etini yemek hele hiç istemez öyle değil mi?
Kelimelerimizi seçerek konuşmak birileri bizi gözetliyor düsturunca yaşamak, Söz Sultanının tavsiyesidir.
Sözlerimiz yanmasın, ağzımızın bir tadı olsun ve muhabbetimiz gül koksun diye…
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment