Ramazan’a Dair
Ey 11 ayın sultanı gönlümüzde sana layık bir taht, o kutlu başına geçirecek kadar değerli bir taç bulamadık.
Gelişin ne şerefliydi oysa ne huzur verici. Kandillerle şereflendirdin yeryüzünü, ama bizler bu kör kalplerimizde değil bir kandil bir mum dahi yakabilmekten aciz kaldık.
Gazze’de Müslüman kardeşlerimizin üzerine bombalar yağarken iftara kaç saat kaldığını hesaplayıp açlığımızdan şikayet eder olduk.
Hazin ömrümüze ışıltılarınla tebessüm kattın. Varlığınla huzur getirdin. Hergün binlerce insanla ayrı sofralarda aynı anda iftar açmanın vazgeçilmez mutluluğunu yaşattın.
En affedici mevsimde duyduk ayak seslerini. Mağfiret ve af doluydu her taraf. Sen bizlere sabrı ve cenneti fısıldayarak şanla şerefle geldin. Giderken yapamadıklarımızın az biraz mahcubiyeti, kalplerimizin en karanlık köşelerinden kaçmaya çalışan utanç, günahların ele geçirdiği benliğimizden sızan pişmanlıklar vardı. Ellerimiz hala titrek bir umutla göğe kalkıyor. Taşlaşmış kalplerimiz en masum gözyaşlarına betonerme setler çekerken, aklımızda hala durağan ve hızla geçen hayat trafiğinin güne dair endişeleri var.
Yollar zifiri karanlık, sınav yeri bu dünya. Her yana iyilerin ayakuçlarına takılmayı bekleyen pusuya yatmış ayrı bir zulüm konmuş. Sen ise ellerimizi sana açıp dua etmek için tekrar bir şans verdin ey kutlu sultan. Zamanın çıldırtıcılığına kanıp dualarımızı bile ertelerken, kıymetini bu talih mevsiminde tam idrak edemedik.
Tüm bu zulümler içinde cennete açılan kapının tokmağını dahi çalamadık belki affet. İş dedik, güç dedik, çoluk çocuk misafir dedik. Şimdi giderayak anladım o paha biçilmez kıymetini. Kapına bu kadar yaklaşmış, vaat ettiğin sonsuz bahar kokunu ciğerlerimize kadar sindirmek üzereyken, ardında 11 ayı bırakıp gidiyorsun.
Uykularımız bölünse, göğsümüz sıkışıp gönlümüz daralsa, artık bu anlamsız suskunluktan çıkıp gürül gürül akan sular gibi dua dua yalvarsak sana. Açsak bu kör gözlerimizi, uyansak bu karanlık çağdan ve taptaze düşler kurabilsek… Ve eritebilsek tüm bu zalim çağın demirden halkalarını en samimi dualarımızla…
Bize vaat ettiğin sonsuz rahmete karşın, avuçlarımızı açmak dahi son anda aklımıza geldi. Sırtımızda taşıdığımız onca dünya yükünü indirip hafifleyemedik bir türlü. Gidiş zamanın an be an daralıyorken, şu son anlarda yapılan itirafları rahmetine binaen bir affedici unsur yap nolur!
Kalplerimiz acı ve pişmanlıkla çarpıyor, sana iltica ediyor esir olmuş nefislerimiz. Bir mülteci misali geldik kapına, kanayan kalplerimiz, çıplak ayaklarımız ve inleyen vicdanlarımızla. Ağlayamıyoruz bir türlü, her ne kadar gülemesek de. Bizlere kalpten dökülen gözyaşlarıyla mağfiret dilemeyi ve umut vadeden avuçlarımızı semalara doğru kaldırabilmeyi nasip et.
İşte gidiyorsun getirdiğin o bahar kokulu rahmet rüzgarlarını ardından savurarak… Bizleri de rüzgarına katıp, yangın yeri yüreklerimizi biraz da olsa serinlet, serinlet ki, ruhlarımız senle dalgalansın. Oruç tutarken aç kalmış imanlarımızı doldur kap kap varlığınla. Sineye çekip oturmuşken tüm bu zulmü, tut ellerimizden çıkar bizleri en safi semalara. Aç kapılarını Allah’ım. Yapamadığımız kulluğumuzun dikenli yollarından geçiyoruz, bize nurdan levhalarını göster. Bir yol göster içinden çıkmak için bulunduğumuz çıkmazdan.
Yorulsak da bu yolda, yükümüz ağır da gelse, düşüp kalksak da , geriye döndürme bizi Allah’ım, geriye döndürme. Sana Sultan olmak yaraşır. Bizeyse senin sarayının yakınından rüzgarla geçen bir toz zerresi…
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment