Amerika’ya geliş
İnsan için en önemli kararlardan biridir doğduğu yeri bırakıp gitmek. Ardında bütün bir hayatı, gecmişi, güzellikleri bırakıp oradan ayrılmak. Hiç bilmediğin ama gidince her şeyin daha iyi olacağına inandığın bir yere gitmek. Bir vesile ile karar verirsin. Aslında önemli olan da budur: ‘Karar vermek.’.
Bazen değişmek ya da bir şeyleri değiştirmek zorunda kalırsınız. Zira üniversiteden yeni mezun olmuş ve yoğun iş arama çalışmalarına rağmen herhangi bir sonuç alamamışsanız ‘asgari ücret’ alternatifinin karşısında, yeni rüyalar kurmaya başlıyorsunuz.
İşte Amerika rüyası da böyle başlar pek çokları için. Başlar başlamasına ama öyle elinizi kolunuzu sallayarak da giremezsiniz bu ülkeye. Derhal bu işte uzman birilerini bulmalısınız. Soluğu tanıdık bir danışmanlık şirketinin yaninda alırsınız hemen. Oradaki uzman Amerika hakkında kısaca bilgi verirken her cümlenin sonunda; “Bir şekilde orada halledersiniz. Herkes yapıyor, sen de yaparsın.” deyince içiniz iyice rahatlar. Elinize tamamlamanız gereken dökümanlardan oluşan bir liste tutuşturulur ve siz derhal hazırlığa başlarsınız. Liste basittir aslında ve hangi vize ile gelirseniz gelin yolunuz konsolosluktan geçeceği için bu kısım Amerika’ya gelen herkes için çok önemlidir.
Öncelikle hazırlamanız gereken bir sürü evrak vardır ve hakikaten bu herhangi bir insanoğlu için ciddi bir zulümdür.
Aslında bütün evlerde bir şekilde bulunan, normal şartlarda kimsenin yüzüne bakmadığı çoğunlukla bir koltuğun ya altında ya da arkasında duran, ‘Şifreli Siyah Çanta’ tam bu anda devreye girer. Girer çünkü bütün eski evraklar, aynı soyadını taşıyan tapular vs. herşey o çantadadır ve bu nokta saatler sürecek ayıklama sürecinin başlangıcıdır.
Her ne hikmetse bu ülkeye kendiniz gelemezsiniz. Sizi buraya getirecek bir sponsoru muhakkak bulmak zorundasınızdır ki bu genellikle ya ailenin en zengin ferdi ya da vergi levhası bir şekilde kar göstermiş bir sirket – özelikle Türkiye şartlarında bunu bulmak zordur – olması gerekmektedir.
Vize için fotoğraf kısmı eşiniz kapalıysa biraz zordur. Pasaport fotoğrafı çektirilirken saçı kapamaya müsaade edildiği halde kulaklar açıkta kalmak zorundadır. Bir bone yardımıyla saçlar kapanır ve kulaklar dışarıda bırakılır. Bu garip fotoğraf ileriki zamanlarda eşinizi kızdırmak isterseniz lazım olabilir.
Bütün evraklar hallolmuş ve sıra konsolosluk randevusuna gelmiştir. Daha önceden bu süreçlerden geçenlerin tavsiyeleri doğrultusunda kıyafet seçimi yapılır ve yola çıkılır. Bize bu konuda tavsiye veren arkadaş açık renkli kıyafetler giymemizi ve sürekli gülmemizi söylemişti.
Uzun bir kuyruktan sonra içeriye girer başvurunuzu yaparsınız. Sıra size gelir. El emeği göz nuru hazırladığınız onca evrakınıza bir hışımla bakılır ve sonuç size söylenir. Bu noktada Amerika’ya gelmiş herkesin ayrı bir değerlendirmesi vardır .Öne çıkanları sıralıyorum:
-
- Siz daha randevuyu almadan sonuç bellidir. Fazla kasmayın.
- Ortalama vize verilmesi gereken sayı bellidir. O ay az vize verilmişse muhakkak alırsınız.
- Sizinle görüşen memurun arkasında ya da başka bir odada ona kulaklık aracılığıyla seslenen ve sizin hareketlerinizi kamera ile gören biri var. Kararı o veriyor.
- Kağıtların hiç bir önemi yok. Tipinize ve özgüveninize bakıyorlar. Karar buna göre veriliyor.
- Vize kararı tamamen iki ülke arasındaki ilişkilere bağlı. Ara iyiyse rahat vize alınıyor.
- Başkonsolos o gün çalışanlara diyor ki: “Bugün çok mutluyum verin herkese vizeyi…”
Bütün bu değerlendirmelerden sonra ‘Posta için arkadaki kargo bölümüne ücret ödeyiniz’ cümlesini duyarsanız eğer, yeni bir hayata yelken açmaya hazırlanabilirsiniz.
8 Comments
Only registered users can comment.
Evvela boyle bir kose yazisina basladiginiz ve emekleriniz icin tesekkur ederim. Gercekten buraya gelen herkesin pek cok iyi tatli anisi ve hikayesi var ilk vize gununden en son bu topraklarda gunesin dogdugu gunu gorunceye kadar.
Musadenizle ben de burda amerikali doslarimizdan bir kaci ile de paylastigim ve cok gariplerine giden bir gercegi sizinle ve diger gurbet dostlari ile paylasmak istiyorum.
Amerikali dostlarima soyle demistim bir sohbette: “Bizim arkadaslardan kime sorsaniz bu topraklara ilk gelis tarihini uzerinden kac yil gecerse gecsin bir cirpida soyle size”. Cok gariplerine gitmisti gercekten bu. Hemen oracikda cevremizde arkadaslara ilk geldikleri tarihleri sorup hemen bir teyyit de almistik. Bizler icin sanki ikinci bir dogum tarihidir buraya ilk adim atisimizin tarihi. 17 Agusto 2004… Daha dun gibi…..
Güzel bir yazı ve yerinde tespitler…
Lutfen devami gelsin.insan yasadiklarini hatirlayinca bir garip oluyor.
COK MUHTEREM ABIM,YASINIZI BILMEDIGIMDEN,ABIM DIYORUM.HAKKINIZI HELAL EDIN.
YAZINIZIN IKINCISI BU SANIRIM.COK GUZEL VE GERCEKCI.DEVAM EDIN ABIM BIZ OKUYUCULARINZ ARKANIZDAYZ.ALLAH EBEDEN RAZI OLSUN.GERCEKTEN COK ETKILENDIM.
Cok guzel,cok hos bir yazi olmus,ALLAHin inayeti sizinle olsun.ALLAH c.c. ebeden razi olsun.baska yazilarinizida bekliyoruz.Muhterem hocam.
Boyle icten ve sicak yazilari burada gormek bizi mutlu ediyor, Yazilan hemen hemen herseyin siyaset hakkinda oldugu bu gunlerde boyle yazilar hos bir tebessum ettiriyor insana. Emeginize saglik, Ilgiyle takip edecegim yazilarinizi…
YUREGINIZE SAGLIK,UC YAZINIZA DA OKUDUM.COK GUZEL.
DUN GIBI BURAYA GELISIMIZ DOGRU,OYSA YILLAR OLDU.VATANIMIZDAN AYRI,SAHI BIZ NIYE GELMISTIK.BU SORUYU COKCA HATIRLAMALI HATIRLATMALIYIZ.ARO YAZILARINIZIN DEVAMINI BEKLIYORUZ HOCAM
Begenerek okuduk A.R.O