Adanmışlarla bir hasbihal
Çıktığı yolda durmadan ilerlemesiyle bir kervana benzetilse de bu hizmet, uğradığı yerden geçip gitmesiyle benzetilemez. Onun için bu bir kervan değil, bir hizmet nehri. Kolları Anadolu’nun dağlarından ve ovalarından gelip gelip birleşen sonra beraber akan bir nehir. Birikinti suları geçen, göllerde aram etmeyen hatta denizleri küçük görüp okyanuslara yönelen, onları da geçip okyanuslar ötesinde bir umman bulan. Yunup yıkanan… inançla gerilip nehir nehir kabaran, sonra nehirlerin ezberini bozan. Denizlere değil çöllere akan. Evet denizlere değil çöllere akan. Belki de acı tadı ve ot bile bitirmeyen kimyasıyla denizler nehirlerin mezarıdır. Öyleyse yazıklar olsun bir denize varıp intihar eden nehirlere. Var olsun kumlarına hayat akıtmak için damla damla çöllerde eriyenlere. Ey kendilerini azim bir davaya adayan, “yaşatmak için yaşayan” adanmışlar, sizler nehirlerin ezberini bozan ırmaklarsınız. Akacak, hiç durmadan akacaksınız. Su gibi… Geçtiği her yere hayat götüren ve ipeklerden yumuşak edası; fakat kayaları yontan, dağları delen kararlığıyla akan su gibi olacaksınız. Denizlere akarken önüne çıkan her engeli aşan su gibi… Dağlar çıktığında karşısına, aşılmaz dağlar çıktığında manevra yapıp yine de hedefine yürüyen su gibi devam edeceksiniz.
Üzülmeyin, tasalanmayın hele ümitsizliğe asla düşmeyin. Burası mihnet yurdudur, imtihan dünyasıdır. Ve bu imtihan dünyasında hayat işte budur. Bazen altın kanatlı kelebekler gibi pırpır ederken yüreklerimiz sevinçten, bazen dertler çöker yüreğimize, hem de bütün ağırlığıyla… hava zift gibi, katran gibi siyah olur, kurşun gibi ağır… Buna rağmen inananlar, hele hele adanmışlar için hayatın her anı yaşamaya değer ve her anı güzel. “Ya bizzat güzel ya da netice itibâriyle güzel”. Bir Ağustos susuzluğunda insanın kuruyan diline damağına bir bardak suyun güzelliğini hangi kelimeler tarif edebilir, işte bu, bizzat güzel. Bir de aynı suyun ilâçlı olanı, acı tadıyla yüz buruşturanı var ki, o da tedâvi ettiği için netice itibariyle güzel. Bazen meserretle, neşeyle olur imtihânımız, bazen de mazarratla, kederle. Bazen genişliğe uğrarız bazen darlığa. Hayatı bazen yaşarız, bazen de onu sırtımızda bir yük gibi taşırız. Ama meserretle mazarrat, genişlikle darlık bütün bir güzelliğin âhenkli birer parçasından başka bir şey değil. Öyle olmasa da “Hayâtın iyi ve kötü anları mevsimler gibidir ve hiçbir mevsim sonsuza kadar sürmez.” Öyleyse galiba önemli olan, hayâtın bize tesadüf eden zamanlarında iyi veya kötü olması değil, önemli olan bu anlarımızı nasıl geçirdiğimizdir. Dar günlerin isyankârı, geniş günlerin şımarığı değil; her anın müstakîmi olmaktır önemli olan. Neticede hüzünlü bir veda ile yamaçları saran bir akşam güneşi gibi, hepimiz gidici değil miyiz? Önemli olan ebedî hayatını kurtarmaktır.
Üzgünsünüz biliyorum. Binim gibi, bir hayal kırıklığının pençesinde adeta can çekişinizi görüyor gibiyim. “Adam gibi adam” bildiğimiz minare kametliler dünyanın debdebesi ve ihtişamı-bize göre tozu ve gubarı- karşısında nasıl da büklüm büklüm büküldüler. “Adam gibi adam” zannettiklerimiz, doyumsuz bir hırsla kardeşliğin, vefanın, dostluğun kanını akıtıp nasıl da yaban yaban oldular. Ama Allah var gam yok deyin ve o kadar da mahzun olmayın. Zira bütün bütün çöl değil artık zemin. Bütün bütün kış değil mevsim. Sadece bir Mart bastırması hepsi o kadar. Şimdi bakın coğrafyalardaki şu altın formalı kardelenlere. Bakın ve aldırmayın “bir çiçekle bahar olmaz” diyenlere. Her çiçek ancak bir bahar tezgâhında dokunur. Bir tek çiçek varsa zeminde mevsim bahar demektir. Aslında Hakk’a olan iman ve teslimiyetle bahar bizim gönlümüzdedir. Zaten bahar insanın gönlünde olmalı. Gönülde bahar olmadıktan sonra mevsim ha kış olmuş ha yaz, ha günlük güneşlik olmuş ha ayaz. Üzgünsünüz, hayal kırıklığı yaşıyorsunuz belki de, hatta biraz kırgınsınız her ne ise hepsinin üstüne, hepsinin üstüne: şimdi “Sıyrılın hazân duygularından.” Bunu ben söylemiyorum. Biri söylüyor ki toprağın nabzı ellerindedir, baharın muştusunu bilen. Biri söylüyor ki fısıltılar gelir kulaklarına öteden. Unutmayın hadiselerle bir zemin hazırlayan var, Hakîm ve Rahîm olan.
Kaygı duymayın sakın “onları taş taş yıkacağız” diyenlerin fillerinden
Vakti geldiğinde ordular dizilir ufuklara ebâbillerden
Tasalanmayın, tohumlar toprağa girerler, hakikati bilmeyenler onları “çürüdü” zannederler. Halbuki tohumlar, biterken biterler.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment