Negatif Ayrımcılık
‘Discrimination’ benim sözlüğüme Amerika’ya geldikten sonra yavaş yavaş giren bir kelime. Örneklerini gördükçe, yaşadıkça ya da okudukça kavramaya başladığım ve ihtivâ ettiği mânânın ne kadar derinlere doğru dallanıp budaklanabildiğini zamanla idrâk edebildiğim hem tehlikeli, hem çok boyutlu, hem de kışkırtıcı ve üstelik oldukça hassas bir kelime. Bu kelimeyi cümle içinde kullanırken bile epey itinâlı davranmak gerektiği âşikâr. Ancak ayrımcılığa uğrayanın zayıf ya da güçsüz mazlûm taraf olması, ayrımcılık yapanın ise kendinden emîn ya da güçlü zulmeden tarafı temsîl etmesi gibi özel bir durum söz konusu. Üstelik ayrımcılık yapmak için her türlü durum kolaylıkla kullanılabilir. Kültür, aksan, giyim-kuşam, eğitim seviyesi, renk, milliyet, inançlar, göçmen olmak, ilgi alanları, karakter değişikliği, refah seviyesi gibi pek çok noktada ve pek çok seviyede uygulanabilecek geniş yelpazesi olan bir kelime.
Tarihinde büyük kıyımlara neden olduğu için bu ülkede sert kanunlarla eli-kolu bağlanmış olan “ayrımcılık” olarak tercüme edebileceğimiz ‘discrimination’ kelimesinin şimdilerde huzuru sarsacak herhangi bir teşebbüste bulunamaması lâzım; fakat durum yine insanoğlunun kıvrak zekâsı ve yetenekli elleri arasında hassasiyetle şekillenebiliyor. Sert kanunlar; sözleri, îmâları, açık tahrikleri, görünmez ellerin çektiği görünmez sınırları veya duvarları engelleyemiyor maalesef. Çünkü kanunlar belirgin deliller, yürekli şahitler, arkası güçlü zenginler, zamanı bol insanlar arıyor suçu karara bağlamak için.
Manzara siyah-beyaz ayrımı kadar büyük ve keskin boyutlarda olmasa da şimdilerde, sosyal hayat içinde görünmez çizgilerle ayrılmış alanlar var. Hiçbir lokantanın kapısında ‘Zenciler giremez!’ yazmasa da, hiçbir toplu taşıma aracının arka kısmında oturmak ya da durmak zorunda kalmasa da siyahî vatandaşlar, hiçbir okul renginden dolayı bir öğrencinin kaydını yapmayı reddetmese de insan ilişkilerinde kast sisteminin izlerini görmek bile mümkün. Meslek gruplarında, yerleşim düzeninde, kültürel yaklaşımlarda, arkadaş gruplarının şekillenişinde, sosyal aktivitelerin özelliklerinde vesaire…
Zamanla bu kelimenin lûgatime yeni girdiğini; ancak bu kelimenin mânâsını, yani ‘ayrımcılık’ı, ilginçtir doğduğum günden itibâren bizzat yaşadığım hâlde farketmemiş olduğumu farkediyorum. Belki bilinç altında uyutmaktı benimkisi tüm yaşanmışları yıllar boyu. Amerika’ya gelip ‘discrimination’ kelimesiyle karşılaşınca uykusundan uyanmaya başladı yaşanmışlar yavaş yavaş ve bir kıyâs ortamı doğunca sormak aklıma geldi ‘neden?’ diye. Osmanlı’nın torunlarıydık hepimiz; nedendi bu etnik temizlik, etnik baskı, asimilasyon çalışmaları, sürgünler, kısıtlamalar…? Biliyorum, her soru cevabını almak için sorulmaz ve yine biliyorum her cevap da yüksek sesle söylenmez.
İnanç, ırk, dil, kültür, makam, meslek vs. ayrımcılığının benim ülkemde nelere sebep olduğunu ve olmaya devam ettiğini söylüyorum kendime örneklerini vererek. Nüfûsunun neredeyse tamamı müslüman, dolayısıyla resmî dini İslâm olan Türkiye’de; dinî inancından dolayı saçını göstermeyi reddettiği için hep mücâdele etmek zorunda kalan, sırf Arap kökenli olduğu için ailesinin çektiği sıkıntıları sessizce seyrederek büyüyen, dil öğrenmenin ne büyük bir zenginlik olduğu vurgusunun sürekli yapıldığı okullarda okurken kendi dili Arapça’yı konuşamadığı için unutmak zorunda kalan; yani bir çeşit a’raftan bakarak ayakta durmaya çalışan yüzlerce çocuktan birisi olduğumu hatırlıyorum. Bir ülke bulabilir miyim diye de sürekli kontrol ediyorum dünya haritasını hiçbir ayrımcılık acısı çekmemiş olsun, tarihte ya da bugün. Yazık ki bulamıyorum…
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment