ITBS no, dershane CLOSE!

Oğlum Atlanta’da küçük bir okula gidiyor. Daha birinci sınıf öğrencisi. Bana göre henüz ‘Okula gitse ne olur, gitmese ne olur?’ döneminde hala. Okulda da toplasan 80 öğrenci ya var ya yok. Çocuğun sınıfı da toplam 12 kişi. Fakat geçen gün karşılaştığım bir yol kazası yüreğimi ağzıma getirdi ki sormayın. Öğretmeni oğluma akşam okuması için bir kitap vermiş. Ben de yanına oturdum. Zaten yorgunum ama sorumlu bir ebeveyn edasıyla bir yandan Twitter’a bakarken bir yandan da çocuğun kitabına göz atıyorum. Arada da küçük ‘hı hı’, ‘evet’lerle durumu idare ediyordum ki oğlum birden “Baba şu kelime ne demek?” diye sordu. ‘Henüz birinci sınıftaki bir çocuğun kitabında ne tür bir kelime olabilir ki?’ diye rahatımı bile bozmadan kitaba yarım bir bakış atıp son gönderdiğim twitin dünyaları değiştirdiğini görmek umuduyla telefonuma geri dönecekken yerimde kalakaldım. O da ne! “A-bom-i-na-ble ne demek baba?” Yahu o ne?

Bu tür durumlar için önceden geliştirdiğim ‘kelimeyi duymamış gibi yapma ve hemen telefonumdaki sözlük uygulamasından kelimenin anlamına bakma’ taktiği de işe yaramadı. Bir kaç sözlük karıştırdıktan sonra olayı kontekste de oturtup oğluma anlatana kadar kardan adam gibi eridim.

Tam biraz nefes alacakken çocuk ITBS sonuçlarını getirdi. Bilenler bilir. Iowa Üniversitesi kaynaklı, okullar tarafından kendilerini bir nevi dış denetime tabi tutmak amacıyla öğrencilerin yıl içerisinde aldıkları mesafeyi ölçen bir test. Bizim çocuğun sonuçları fena değildi. Ben de çok fazla umursamamıştım doğrusu fakat çocuk arkadaşı Daniel ile adını bile telaffuz edemediğim o ülkeden gelen çocuğun İngilizce okuma dersinde bizimkinden yüksek not aldığını söylemesin mi? Meğer sonuçlar sadece rakamsal olarak değil diğer öğrencilerle kıyaslamalı olarak veriliyormuş. ‘Nasıl olur?’ dedim ve ertesi gün okulun yolunu tuttum. Doğru öğretmenin yanına…

Hoca hanım nazik, başka bir ülkeden buralara göçmüş çalışkan bir insan. Geçtim karşısına, neden benim oğlum Daniel ve ‘adını bile telaffuz edemediğim ülkeden gelen o arkadaşı’ndan daha düşük alır diye sordum. Yani aslında direk böyle sormadım ama siz anlayın. Önce mırın kırın etti ama sonra çıkardı dilinin altındaki baklayı. “Ama diğerleri yazın yaz kamplarına ve okul sonrası destek kurslarına yani ‘tutoring center’lara gitmiş” demesin mi? Bizim dersane gibi yerler bu ‘tutoring center’lar. Hemen her köşe başında varlar. Anne baba akşam evde çocuklarına gramer, kompozisyon, türev, integral trigonometri konularını kendileri öğreteceğine bu kurumlara gönderiyormuş. Oh ne rahat. Bunu duyunca ben orada mevzudan koptum.

“Sen ne demek istiyorsun? Bu eğitimi vermek senin görevin” diye çıkıştım öğretmene. “Sen görevini yap. Gerisini ben evde hallederim”. “Ama burada kanunen herkesi akranları ile aynı sınıfa koyup ortak bir müfredat takip etmek zorundayız. Konuyu anlamayan çocuk varsa ona ayırabilecegimiz vakit sınırlı. Her çocuk ile özel ilgilenirsek o zaman konular gecikir ve müfredata uyamamış oluruz. Öğrencilerin hepsi mağdur olur.” dedi. “Hem” diye ekledi, “Bu etüt merkezlerinde çocuklar bilgi seviyelerine göre sınıflandırılıyor. Dolayısıyla matematikte en üst sınıfta olan çocuk İngilizce’de daha gerideki öğrencilerle birlikte ders alabiliyor”.

“Bak” dedim. “Bu yaz kamplarında, etüt merkezlerinde ne rant dönüyor haberin var mı senin? Cadılar bayramında şeker bulamayan çocuklar için zorla çikolata topluyorlar. En favori çikolatam olan bütün bu sarı çikolataları kaç kez onlara vermek zorunda kaldım”. Bırakmadım, devam ettim: “Ya yılbaşında fakir okullardaki çocuklar için oyuncak toplama işine ne demeli? Psikolojik baskı yapmıyor gibi görünüyorlar ama insan fakirler için yardımda bulunmayınca kendini kötü hissediyor. Onunla da kalsa iyi. Şükran günü için hindi topluyorlar. Allah’tan hindinin derisi işe yaramıyor yoksa bunlar bu işten de ne para yapar hanım!”. 

Dahası yediğimiz mısır gevreklerinin üzerindeki ‘boxtop’lara kadar göz diktiler. Mısır gevreği kutularının üstünde boxtop diye biryer var. Onu kesip öğretmene veriyorsun, onlar da mısır gevreği firmasının anlaşmalı olduğu kırtasiyelerden okul yararına silgi, kalem defter vs. alıyorlar okul için. Bir de öğretmenler okul için iki silgi alınca öyle seviniyor ki insan bazen şaşırıyor. Çocuğun da beynini öyle yıkamışlar ki daha düne kadar makası bile tutamayan çocuk koca kutuyu şıp diye kesti gözümün önünde. Neymiş en çok boxtop getiren sınıfta birinci olacakmış. Bak bak bak, Çocuğu nasıl bağlamışlar onla. Hem elini kesecek bir gün Allah korusun, hem de sektöre bak. Okul, mısır gevreği, kırtasiye üçgeni. Sistemi nasıl kurmuşlar. “Ne rant var bu işte aç gözünü bir bak” diyordum ki eşimin dürtüklemesiyle kendime geldim. Öğretmen karşımda hala boş gözlerle yüzüme bakıyordu. Eşim müsaade istedi, kendimi dışarıda buldum.

Hanıma, gururla “Hem ağzının payını verdim hem de dünyada neler oluyor gösterdim. Bir daha bana böyle garabet fikirlerle gelmez.” dedim. Hanımın cevabı “Bütün bu söylediklerini bir de İngilizce  anlatsaydın kadın garip el kol hareketlerinin ne manaya geldiğini belki daha iyi anlardı.” oldu. Meğer ben etüt merkezi olayını duyar duymaz öyle bir kopmuşum ki Türkçe döktürmüşüm bütün nutku. Halbuki tam da ana dilim gibi İngilizce konuşuyorum hissine kapılmıştım. Yeri gelmişken benim İngilizcem aslında çok akıcı ama Amerikalıların beni anlaması pek akıcı değil. Neyse, bu benim haklı olmadığımı göstermez. Bundan sonra planım bir kaç sözlük programı ile birlikte internetten ders videoları indirmek. Çocuğa ihtiyacı olan her şeyi akşamları ben öğreteceğim. Abominable, trigonometri falan kolay bunlar. Bu gidişle bizim oğlan Stenfırd, Harvırd bilemedin Kaliforniya Börkley (yazıldığı gibi okunur) üniversitelerine kapağı atar evelallah.
 

Öğretmeni tekrar gördüğümde ne diyeceğimi de iyi biliyorum: ITBS NO, dersane CLOSE!

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.