Geçmiş ve gelecek arasında Türkiye’nin ‘Duvel-i Muttehide’ ile ilişkileri: Kısa bir analiz
‘Bu seçimler bize neyi gösterdi biliyor musun?’ dedi bir Cumhuriyetçi dostum gülerek, ‘Artık Obama’nın bir daha başkan olamayacağını’. Yönetmen-yapımcı Michael Moore’un, oğul Bush ikinci kez seçildiğinde söylediği bu sözü bu sefer bir Cumhuriyetçi’nin Demokratlar için söylemesi bana da komik geldi. Başkan seçilmenin iki dönemle sınırlandırılmış olmasından çıkan bu şaka bir yana, seçimler çok daha önemli bir tartışma konusunu ortaya çıkardı; seçimlerden sonra Türk Amerikan ilişkileri ne olacak?
Geçen haftalarda New York–New Jersey civarlarında oturanlarınız Sandy Kasırgası ile uğraşırken ben Georgia State Üniversitesinin Ortadoğu Enstitüsü tarafından düzenlenen bir paneline hazırlanmakla meşguldüm. Panel, seçimler sonrası Müslüman dünyası ile ABD’nin ilişkilerinin geleceği hakkındaydı. Ben, genelde Türk Amerikan ilişkilerine Türk toplumunun bakışını özelde de seçimleri anlatırken, diğer panelistler İran ve Müslüman dünyasının bakışlarına değindi. Hepimiz döndük dolaştık geçmişten bahsettik. Üstad Tanpınar’ı anmadan edemedim; “bugun kendimiz olabilmemiz için mazi daima mevcut…”
Türk-Amerikan ilişkilerinin geçmişine baktığınızda göze çarpan en önemli nokta, Türklerin zihnindeki Cumhuriyetçi ve Demokrat ayrımının yeni yeni oluşan bir durum olmasıdır. Yakın zamana kadar Türkler ABD’yi yekpare bir bütün olarak görmekteydi. Bu algı yavaş yavaş değiyor. Bu, Türklerin ABD’nin tutumlarını anlamaya çalışırken ABD’nin iç siyasetine vukufiyetini artmasıyla da doğru orantılı.
Şükrü Hanioğlu hocanın anlattığı gibi, Osmanlının son döneminde Amerikan sistemi, Osmanlı fikir adamlarının hiç haberdar olmadıkları bir şey değildi. Tanzimat ile ‘Virginia Bill of Rights’ arasındaki benzerliklerden tutun da 1870’lerde, Ali Suavi’nin ABD sistemini Osmanlıya örnek göstermesine kadar buna farklı örnekler verilebilir. Yine de çoğu Türk için ABD, farklılıkları arasındaki derinlikler bilinmeyen yekpare bir politik sistem olarak kalmaya devam etti. Amerika’nın Birinci Dünya Savaşı’nda nerede saf tuttuğu çok bilinmez. Daha da önemlisi kimse ABD’nin 1940’larda Almanya tarafına doğru meyil göstermeye başlayan Türk hükümetini ve İnönü’yü ciddi şekilde uyaran ve onu çok partili rejime yönelmesini sağlayan rolünü de bilmez.
Bugün hakikaten Türkiye’de çok partili bir rejim ve demokratik bir yönetim biçimi varsa bunun en önemli sebeplerinden biri ve belki de en önemlisi Franklin D. Roosevelt’tir ve o bir ‘Demokrat’tır. Soğuk Savaş’ın başlaması ile doktrinleri ve Marshall yardımları ile bilinen Harry Truman da Demokrat’tır. Ama aynı zamanda Küba krizi sırasında Türkiye’yi Rusya’ya karşı koruduğu düşünülen füzeleri kaldıran John F Kennedy de bir Demokrat’tır. Hatta Türkler arasında Johnson Mektubu olarak bilinen mektubu yazan Başkan Lyndon Johson gibi. Mektubunda Turkiye’yi (yine İnönü) Kıbrıs konusunda ciddi şekilde uyaran ve Kıbrıs’a çıkarma yapmayı düşünen Türkiye’yi olası bir saldırı karşısında NATO olarak korumayacaklarını söyleyeyen Demokrat Johnson, Türkler nezdinde ABD imajına en çok zarar veren kişilerden olmuştur.
Türkiye’yi ABD’ye daha çok yaklaştıran biraz da Turgut Özal olmuştur ki o da Cumhuriyetçi baba Bush zamanında. Bill Clinton, elbette ki en popüler ABD başkanıdır Türkler arasında. Deprem sonrasındaki Türkiye ziyareti hiç unutulmaz. Kucağına aldığı Erkan bebek koca oğlan oldu ama adı Erkan bebek olarak kalmaya devam eder durur. Yakın zamanda ise Başkan ‘W’ ise negatif bir ABD ve Cumhuriyetçi imajını oluşturan başkandır denebilir.
Barack H. Obama ise bugün Türkiye’de İngilizce tabiriyle artık bir ‘household item’. Seçim maratonunun sonunda Obama’yı göz yaşları dökerken izledi Türkler, büyük bir coşkuyla.
Şimdi ise kaybedilen seçim ve Amerika’nın dönüşen demografisi özellikle Cumhuriyetçileri düşündürmeye başlamış durumda ve bu da Türklerin çok da farkında olmadıkları hatta ilgilenmedikleri bir konu. Yukarıda özetlemeye çalıştığım arka plan üzerine, geleceğe yönelik dikkat edilmesi gereken en önemli mevzu seçimlerden sonra Cumhuriyetçilerin takınacağı tavırdır. Haklı olarak, seçimlerin daha tozu kalkmadan yarına yönelik planlar yapmaya başladı çoğu Cumhuriyetçi siyasetçi. Mesela, “gelecek seçimde göçmenlere yönelik daha farklı bir siyaset gütmemiz gerekiyor” diye fikrini ifade ederken Cumhuriyetçi dostum Güney Amerikalıları örnek verdi. Eski Florida valisi Cumhuriyetçi Jeb Bush da parti içerisinde bu fikrin en önde gelen savunucularından. Eşi de Hispanik olan Bush, Cumhuriyetçi parti de 2016’nin en önde gelen aktörlerinden olabilir. Bu ortamda Amerika’da yaşayan Türklere düşen en önemli görevlerden biri Cumhuriyetçi Parti’deki bu değişim-dönüşümü iyi okumaktır. Kısaca herkesin ittifak ettiği nokta: “Artık yeni şeyler söylemek lazım!” Preferences § 1 2 3 4 5 6 7 8 9 0 – = Backspace Tab q w e r t y u i o p [ ] Return capslock a s d f g h j k l ; ‘ shift ` z x c v b n m , . / shift English Deutsch Español Français Italiano Português Русский alt alt Preferences
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment